Emektar fotoğraf makinemde sorun çıkmasa İzmir?in şirin ilçesi Bergama?da fotoğrafçı Mustafa?yı tanımamış olacaktım. Bergama’nın eski ve dar sokaklarını gezip fotoğraf çekiyordum. Fotoğraf makinemde filmin takılması üzerine sorunu gidermek için fotoğrafçı aramaya başladım. ?Karadut dibini sor, Kulaksız Camiinden sağa dön, Hacıyamak sokak üzerinde bulursun? dediler. Tarifte geçen isimlerin ilginçliğine takılmış halde sora sora buldum, fotoğrafçı Mustafa?yı.
Mavi ahşap çerçeveli vitrininde siyah beyaz resimlerin yanı sıra tek tük renkli fotoğrafların da asılı olduğu eski zaman fotoğrafhanelerindendi. İçeri girdim. Daha sonra adının Mustafa olduğunu öğreneceğim kır saçlı gözlüklü yaşlı bey fotoğraf negatifi üzerinde rötuş yapıyordu. Kafasını kaldırıp gözlüklerinin üzerinden bana baktı.
- Ne istemiştiniz?
- Şey, fotoğraf makinemde film sıkıştı, çıkartamıyorum. Yardım rica ediyorum.
Makinemi eline aldı evirip çevirdi. Oturmamı işaret ederek, arkadaki karanlık odaya yöneldi. İç içe üç küçük odadan oluşan fotoğrafhanenin duvarları eski fotoğraflar ile doluydu. Evlilik, nişan, askerlik fotoğraflarının arasında neşeli bebek fotoğrafları göze çarpıyordu. Bir kısmı sararmıştı, çoğu eski görünüyordu. Biraz sonra elinde fotoğraf makinem ve film ile dışarı çıktı. Elindeki film bobinini gösterip ?Siyah beyaz film çeken kalmadı sanıyordum. Banyo etmemi ister misin?? diye sordu. Filmi alıp tekrar karanlık odaya girdi. Beklerken Mustafa beyin kendine ait eski aile fotoğrafının negatifi üzerinde rötuş yapmakta olduğu dikkatimi çekti. Yakından bakarken yanıma geldi. ?Merak etme makinende bir sorun yok. Filmini de banyoya attım yarım saat içinde kurutur veririm? dedi. Rötuş yaptığı fotoğrafı sordum. Eski aile fotoğrafı olduğunu, sağlık sorunları nedeniyle sigarayı bırakmak zorunda kaldığını, torunlarına kötü örnek olmamak için eski fotoğraflardan da elindeki sigarayı rötuş ile kaldırmaya çabaladığını anlattı.
- Dedelerini eli sigaralı hatırlamasınlar istiyorum. Bu aralar pek iş de yok. Eski fotoğraflar ile vakit geçiriyorum.
- İşler kötü desenize.
- Beyim herkesin elinde kameralı cep telefonları, dijital makineler var görmüyor musun? Kimse senin gibi film alıp baskı için fotoğraf çekmiyor. Stüdyo fotoğrafçılığı da azaldı. Meslek otomatik makineler bilgisayar kullanıcılarının eline geçti. Bizim gibilere gerek kalmadı.
Çay ikram etti. 55 Yıldır baba mesleği olan fotoğrafçılık yaptığından ilçenin en eski fotoğrafçısı olduğundan mahallenin nişan, evlilik, doğum gibi özel günlerinde yıllar boyu fotoğraf çektiğinden söz etti. Duvarındaki yan yana duran üç resmi gösterdi, soldaki hayli sararmıştı.
- Bunların tüm düğün resimlerini ben çektim. Şu resimlerde üç kuşağın evlilik resimleri var. Sağdaki resimde yer alan delikanlı soldakinin torunu oluyor.
Çayını yudumladı. Fotoğraf makinemi elinde evirdi çevirdi. Beğendiğini belirten bir jest yaptı.
- Dükkanın pejmürde hali seni yanıltmasın zamanında şu gördüğün vitrine kimin fotoğrafının asıldığı haber olur, konuşulurdu. Beğendiğim fotoğrafı büyütür vitrinime asar, arada sırada değiştirirdim. Fotoğrafı asılanlar şişinir, asılmayanlar sitem ederdi. Yine de kırmazdı kimse kimseyi, o zamanlar.
- Şimdilerde pek rağbet kalmadı sanırım sizin gibi fotoğrafçılara.
- Dedim ya herkes fotoğrafçı oldu. Hele dijital makineler ve kameralı cep telefonları yüzünden tümden bittik.
Tekrar karanlık odaya girdi. Elinde film banyo kabı ile geri geldi. ?Teknolojinin ilerlemesine sözüm yok. Dijital makineler işi çok kolaylaştırdı. Ama fotoğrafların elle tutulur halden çıkmasına alışamadım. Hiç olmazsa fotoğrafların negatifleri elde kalsaydı? dedi. Eline aldığı bir kaç eski manzara fotoğrafını gösterdi.
- Fotoğraf çekmeyi aydınlıktaki nesnelerin görüntülenmesi sanıyorlar. Patlatıyorlar flaşı, basıyorlar deklanşöre. Işığı bol olursa fotoğraf iyi olacak sanıyorlar. Halbuki fotoğraf aydınlığın yanı sıra gölgeleri de görüntüler. ?Fotoğraf çekerken ışıkla gölgenin dengesini kuramazsan güzel fotoğraf çekemezsin? derdi rahmetli babam. Çektiğimiz fotoğrafta gölgenin yetmediği durumlarda şu elimdeki banyoda veya kağıda basarken metol ile hidrokinonun oranını düşürüp kontrastı artırırdık.
- Yani?
- Karanlık oda mutfağımızdı. Fotoğrafı çeker, mutfakta pişirir lezzetine getirir süslerdik. Şimdi hepsi aynı mutfakta pişen hazır fabrika yemeği gibi oldu. Amaç karın doyurmaysa eyvallah ama lezzet ve güzellik arıyorsan hep bir şeyler eksik.
Bardağında kalan çayı bitirip tekrar karanlık odaya girdi. Elinde film ile dışarı çıktı. Çektiğim resimlere göz attı. Camın kenarındaki ipe mandal ile tutturdu. ?Birkaç dakika içinde kurur? merak etme dedi. Kurumakta olan negatif filmi göstererek; ?Bilgisayarlarda görüntülerle oynanabilir olduğundan beri elimde negatifi yoksa çekilen görüntünün gerçek olduğuna inanmak da gelmiyor içimden? dedi. Arkasındaki büyük demir dolabın kapağını açtı. Kutularda duran özenle yerleştirilmiş eski negatifleri gösterdi. Bir tanesini eline aldı.
- Bak bunlar gerçek, hepsinin gölgeleri var. Bu resimdekiler yaşadı. Kanıtı da bu negatifler. Bilgisayar ekranındaki hayali görüntülerden değil. Gerektiğinde gelip istiyorlar, basıp veriyorum. Onlar henüz gölgelerini yitirmediler.
Kuruyan filmi sarıp bana uzattı. Borcumu sordum. ?Boş ver, önemli değil? dedi. Israr ettim. Gülümsedi. Banyo ettiği filmi gösterdi; ?Emektar makineni bırakamamandan ve çektiğin fotoğraflardan gölgeyi kovalayanlardan olduğunu tahmin etmek zor değil. Yani bizden sayılırsın. Hadi git şimdi. Güneş yükselip gölgeler ufalmadan çekebildiğini çek? dedi. Gözlüğünü takıp rötuş yaptığı filmin başına döndü.
Mehmet Uhri