BOBBY FISCHER KİMDİR?

bf1

Bobby Fischer 1972 yılında satranç tarihinin en ünlü unvan maçında Spassky’yi yenerek bu alanda SSCB tekelini kıran ABD’li dünya satranç şampiyonudur.

İlerleyen yıllarda soğuk savaş döneminde bloklar arası psikolojik savaş için ABD tarafından hazırlanmış bir proje olduğunu fark edecek ve ABD vatandaşlığı da dahil olmak üzere üzerindeki tüm etiketleri reddedecektir.

Annesi Regina Wender Polonya Yahudilerinden olup İsviçre’de dünyaya gelmiştir. ABD vatandaşıdır. Kasım 1933′te Alman biyofizikçi Hans-Gerhardt Fischer ile Moskova’da evlenip Fischer soy adını alır.

Antisemitizmin Stalin yönetimi altında yeniden ortaya çıkması ile anne Regina eşi ve kızını alıp Paris’e gider. Alman işgali tehdidinin artması üzerine Regina eşi Hans Gerhardt’ı da terk edip kızıyla birlikte 1939′da Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eder.

Regina ve Hans-Gerhardt, 1945′te resmi olarak ayrılırlar.

Oğlu Bobby doğduğunda Regina evsizdir. Ailesine destek olmak için ülke çapında farklı işlere ve okullara gidiyordur. Siyasi aktivizmle uğraşıp hem Bobby’yi hem de kızı Joan’ı tek başına yetiştirir.

2002 yılında The Philadelphia Inquirer’dan Peter Nicholas ve Clea Benson, Bobby Fischer’in biyolojik babasının Paul Neményi olduğunu belirten bir araştırma raporu yayınlar.

Yahudi kökenli Macar matematikçi ve fizikçi Neményi, ortam mekaniği konusunda uzmanlaşmış çalışmaları ile akışkanlar dinamiğine geometrik çözümler üretmiştir.

Babası da 17 yaşındayken Macaristan ulusal matematik yarışmasını kazanmış oğlu gibi dahi bir çocuktur.

Bobby Fisher çocukluğundan itibaren satranç dehası olarak tanınır. 14 Yaşında ABD satranç şampiyonu olur. İlerleyen yıllarda bu unvanı 7 kez daha kazanacaktır.

Yazdığı kitaplar ve farklı oyun teknikleri ile satranç dünyasına büyük katkı sağlar.

1972 yılına kadar SSCB tekelinde olan dünya satranç şampiyonluğu için uluslararası satranç federasyonu tarafından şampiyonaya davet edilir.

Soğuk savaş döneminde bir tür ABD-SSCB mücadelesi olarak görülen şampiyonanın uzun müzakerelerden sonra İzlanda’da gerçekleşmesi taraflarca uygun görülür.

Bobby Fischer finalde Rus dünya şampiyonu Boris Spassky ile karşılaşır ve 12,5 – 8,5 kazanarak 11. Dünya satranç şampiyonu olur.

Şampiyon unvanıyla 1973′te FIDE yetkilisi Fred Cramer’e danışarak unvan maçları için pazarlığa açık olmayan üç talepte bulunur:

Maç, bir oyuncu 10 oyun kazanana kadar devam eder, beraberlikler sayılmaz.

Oynanan toplam oyun sayısında herhangi bir sınırlama yoktur.

9-9 puan durumunda şampiyon (Fischer) unvanı korur ve ödül fonu eşit olarak paylaştırılır.

Fischer, bu taleplerin makul olduğunu, aksi takdirde liderliği ele geçiren oyuncunun bazı parçaları takas edip bazı oyunlarda berabere kalarak şampiyonluğa doğru ilerleyebileceğini savunur.

Pek çok gözlemci, Fischer’in talep ettiği 9-9 maddesinin adil olmadığını düşünür. Çünkü bu, rakibin en az iki oyun (10-8) kazanmasını gerektirecektir.

Sınırsız bir maça ev sahipliği yapmanın pratik bir sorunu da vardır. Her iki oyuncu da üstünlüğünü kanıtlayamaz ve sonsuz bir beraberlik serisi olursa maçın maliyeti astronomik olacaktır.

1974 yılında Nice Olimpiyatları sırasında bir FIDE Kongresinde delegeler Fischer’in 10 galibiyet önerisi lehinde oy kullanır ancak diğer iki önerisini reddederler. Dahası maçtaki oyun sayısını 36 ile sınırlarlar.

Fischer, FIDE’nin kararına yanıt olarak 27 Haziran 1974’te aşağıdaki telgrafı gönderip dünya şampiyonluğunu bırakır.

“FIDE delegelerine gönderdiğim telgrafta da açıkça belirttiğim gibi, önerdiğim maç koşulları tartışılamazdı. Bay Cramer bana, kazananın on oyun kazanan ilk oyuncu olması, kuraların sayılmaması, sınırsız sayıda oyun olması ve şampiyonun unvanı yeniden kazanması ve ödül fonunun eşit şekilde paylaştırılmasıyla dokuz maça dokuz galibiyetle berabere kalınması kurallarının, Konsey tarafından reddedildiğini bildirdi. FIDE böyle yaparak 1975 Dünya Satranç Şampiyonasına katılmama karar verdi. Bu nedenle FIDE Dünya Satranç Şampiyonası unvanımdan istifa ediyorum. Saygılarımla, Bobby Fischer.”

Delegeler önceki kararlarını yeniden teyit ederek yanıt verirler ancak Fischer’in istifasını kabul etmez ve yeniden düşünmesini talep ederler.

ABD Satranç Federasyonu yetkililerinin devam eden çabaları nedeniyle Mart 1975′te Hollanda’nın Bergen şehrinde özel bir FIDE Kongresi düzenlenir. Burada maçın süresiz olması gerektiği kabul edilir ancak 9-9 durumu maddesi 32′ye karşı 35 oy gibi kıl payı farkla bir kez daha reddedilir.

FIDE, Fischer ve Karpov’un maça katılımlarını onaylamaları için 1 Nisan 1975′e kadar bir süre belirler.

3 Nisan’a kadar Fischer’den herhangi bir yanıt alınamayınca rakibi Karpov maç yapmadan resmi olarak Dünya Şampiyonu olarak ilan edilir.

1972 Dünya Satranç Şampiyonası’ndan sonra Fischer, yaklaşık 20 yıl boyunca halka açık herhangi bir turnuvaya katılmaz.

Fischer, yirmi yıllık sessizliğin ardından 1992′de 20. Yüzyılın rövanşı olarak adlandırılan maçta Spassky ile tekrar karşılaşır.

Bu maç pek çok itiraza karşın Yugoslavya’nın Sveti Stefan ve Belgrad şehirlerinde oynanır. Fischer maçı 10 galibiyet, 5 mağlubiyet ve 15 beraberlik ile kazanır.

Fischer, Garry Kasparov’un FIDE Dünya Şampiyonu olarak tanınmasına rağmen, organizatörlerden maçı “Dünya Satranç Şampiyonası” olarak ilan etmelerini talep eder. Rövanş maçının ödülü 5 milyon ABD dolarıdır. Bu, satranç tarihinde bir maç için ödenen en yüksek ödüldür.

Bu maç sırasında Fischer ile Spassky arasında geçen ve daha sonra Fischer tarafından aktarılan konuşmada Bobby Fischer rakibi ile oynamaktan büyük haz duyduğunu ancak SSCB’nin özgür bir ülke olmaması nedeniyle karşı karşıya gelemediklerinden hayıflanır. Spassky’ye “Keşke dünya böyle olmasaydı ve özgürce daha çok maç yapabilseydik” der.

Spassky’nin yanıtı çok çarpıcıdır;

“Evet, ülkem özgür bir ülke değildi. Bu nedenle bir araya gelemediğimiz için ben de üzgünüm. Ancak biz özgürlüklerin olmadığı bir ülkede yaşadığımızın farkındaydık. Aynı şeyi senin için de söylemeyi çok isterdim” der.

Spassky haklı çıkar. Yugoslavya iç savaşı nedeniyle Birleşmiş Milletler yaptırımları gerekçe gösterilerek maçın oynanmaması yönünde büyük itirazlar olur.

ABD Hazine Bakanlığı, maçın başlamasından önce Fischer’i, katılımının yasadışı olduğu ve Başkan George Bush’un, Yugoslavya’da ekonomik faaliyetlerde bulunmaya karşı yaptırımlar uygulayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 757 sayılı Kararı’nı uygulayan 12810 sayılı Başkanlık Kararnamesi’ni ihlal edeceği konusunda uyarır.

Yanıt olarak, 1 Eylül 1992′de uluslararası basının önünde planlanan ilk basın toplantısında Fischer, “Bu benim cevabımdır” diyerek ABD’nin emrine tükürür.

Emri ihlal etmesi ve maçın tamamlanmasının ardından ABD federal yetkilileri tarafından hakkında tutuklama kararı çıkarılır.

1992′de Spassky ile yaptığı maçın ardından artık bir kaçak olan Fischer, Budapeşte Macaristan’a yerleşir. ABD’nin sıkıştırması üzerine Fischer 2000′den 2002′ye kadar Filipinler’in Baguio kentinde 2002- 2004 yılları arasında da Japonya’da yaşar.

13 Temmuz 2004′te, ABD’li yetkililerden gelen bir mektuba yanıt olarak harekete geçen Japon göçmenlik yetkilileri, Manila Uluslararası Havaalanı’na giden Japan Airlines uçağına binmeye çalışırken iptal edilmiş ABD pasaportunu kullandığı iddiasıyla Bobby Fischer’ı Tokyo yakınlarındaki Narita Uluslararası Havaalanında göz altına alır.

O zamanlar Fischer’in sadece ABD pasaportu vardır. İlk olarak 1997′de verilmiş ve daha fazla sayfa eklemek için 2003′te güncellenmiştir. ABD yetkililerine göre bu pasaport, Yugoslavya yaptırımlarının ihlaline ilişkin olağanüstü tutuklama emri nedeniyle Kasım 2003′te iptal edilmiştir.

ABD’deki mevcut tutuklama emrine rağmen Fischer, pasaportunun geçerli olduğunu ileri sürer. Yetkililer Fischer’i başka bir tesise nakletmeden önce 16 gün boyunca bir gözaltı merkezinde tutar.

Tokyo merkezli Kanadalı gazeteci ve danışman John Bosnitch, Narita Havaalanında Fischer ile buluşup ona yardım etmeyi teklif ettikten sonra “Bobby Fischer’ı Özgürleştirme Komitesini” kurar.

Boris Spassky, ABD Başkanı George W. Bush’a bir mektup yazarak “Merhamet ve hayırseverlik gösterip bağışlanmasını” ve bu mümkün değilse “kendisinin bir satranç takımıyla birlikte Bobby Fischer ile aynı hücreye konulmasını” talep eder.

Fischer, babasının Alman olduğu gerekçesiyle Alman vatandaşlığına başvurur. Yanıt alamaz.

Bu sırada Bobby Fischer, ABD vatandaşlığından çıkmak için ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’a çağrıda bulunur. Ancak yine yanıt alamaz.

Japonya Adalet Bakanlığı Fischer’in sığınma talebini reddeder ve sınır dışı edilip ABD’ye göndermek ister.

bf2Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderilmekten kurtulmanın yollarını arayan Fischer, Ocak 2005’te İzlanda hükümetine İzlanda vatandaşlığı talep eden bir mektup yazar.

Fischer’in durumuna anlayışla yaklaşan ancak vatandaşlığın tüm avantajlarından yararlanma konusunda isteksiz olan İzlandalı yetkililer, önce haymatlos pasaportu verir. Bunun Japon yetkililer için yetersiz kaldığı ortaya çıkınca, İzlanda Parlamentosu oybirliğiyle Fischer’e insani nedenlerden dolayı tam vatandaşlık vermeyi kabul eder.

Fischer, Reykjavík’e vardıktan sonra İzlanda’da gözlerden uzak münzevi bir hayat yaşar.

17 Ocak 2008′de Fischer, Reykjavík’teki Landspítali Hastanesi’nde böbrek yetmezliğinden 64 yaşında vefat eder.

21 Ocak 2008 de Fischer, bir Katolik cenazesinin ardından Reykjavík’in 60 kilometre güneydoğusundaki Selfoss kasabasının dışındaki Laugardælir kilisesinin mezarlığına gömülür.

Fischer’in annesi Yahudi olmasına rağmen Fischer, Yahudi olarak etiketlenmeyi reddetmiştir.

İyi de tüm bunlar bize ne anlatıyor?

Bir daha soralım Robert James Fischer (Bobby Fischer) kimdir?

Soğuk savaş yıllarında SSCB’nin satranç alanındaki ulaşılmaz üstünlüğünü kırabilmek için bir ABD projesi olarak yetiştirildiğini fark ederek üzerindeki etiketleri reddeden ve dünya satranç şampiyonu unvanı dışında etiket kabul etmeyen bir özgürlük savaşçısıdır.

Özne olarak hiçbir değeri olmadığını görüp, sistemin bir aracına veya sadece işlevine dönüşmeyi reddettiği için yer yüzünde sığınacak ülke bulamayan ve gerçek özgürlüğün kendi olarak kalabilmek olduğunu mücadelesi ile ortaya koyan 20. Yüzyıl bilgelerindendir.

Ne diyordu Kazancakis Zorba’nın ağzından:

“Hayır patron, özgür değilsin. Senin bağlı bulunduğun ip, öbür insanlarınkinden biraz daha uzun; hepsi bu. Senin patron, uzun ipin var, gidip geliyor, kendini özgür sanıyorsun.”

Bu dünyadan bizlere bağlı olduğumuz ve görmek istemediğimiz ipi işaret eden bir Bobby Fischer geçti, dostlar.

İyi ki de öyle oldu…

Mehmet Uhri

Leave a Reply