Vietnam Kamboçya Laos notları - 2

dam-1

İSTİRİDYENİN YOLCULUĞU

Orta Vietnam’ın Hue kentinden tur otobüsü ile Da Nang şehrine geçiliyordu. Uzun sayılabilecek yolculuk sırasında bir göl kenarında kısa süreli mola verilmişti.

Yol üstünde birkaç metruk binadan oluşan mütevazı bir yerdeydik.

Öyle ki, gezi programında mola verdiğimiz yerin adı bile geçmiyordu.

Sahile doğru ilerleyip bir kenarda yığılı duran istiridyeleri ayıklayan yöresel giyimli balıkçılara yaklaştım. “Burası neresi?” diye sordum. Yanıt alamadım. Açıkçası kafalarını kaldırıp yüzüme bile bakmadılar.

Sorduğum sorunun yanıtı ise elime aldığım kabuğu açılmamış henüz hayatta olan istiridyeden geldi;

“Bizler Dam Cau Hai lagününün sefil istiridyeleriyiz.” Diye söze girip o kısacık duraklamada bulundukları yeri, insanlarını ve kendini anlattı;

“Bizler buranın istiridyeleriyiz. Suya ve toprağa aitiz.

Bu lagünden ayrılamayız. Birbirimize tutunur, tutunduğumuz kadar tanır, hepimizin aynı olduğunu sezer, öyle olduğunu hayal ederiz.

Birbirimize tutunup bir kısmını paylaştığımız kabuklarımız sayesinde yalnız olmadığımızı bilmek iyi gelir.

Gerçi, aramızda uzaklara derinlere kaçıp yalnızlığı seçenlerimiz de vardır.

Onlar lagünde biraz daha fazla kalsalar da sonuç değişmez.

Hepimiz aynı su ve toprağa aitiz.

dam-2

Uzaktan bakıldığında lagün, hayata tutunup kendi eşini oluşturmaya çabalayan istiridyeler için bir çalışma kampını andırır.

Yüzeyi düzgün tutunması kolay olduğu için “birilerinin” suya bıraktığı lastik tekerleklere yapışır öylece ömür tüketir sıranın gelmesini bekleriz.

Yeterli büyüklüğe ulaştığımızda da tutunduğumuz yer ile birlikte derdest edilir, şimdi olduğu gibi karaya çıkarılır, ayıklanırız.

Sonrası ise hepimiz için bilinmezliğe bir yolculuktur.

Geriye kabuğumuz kalır. Zamanla o da ufalıp toprağa karışır.

Yerimize geleceklere lagünde yer açarak süren yavaş bir yok oluş, ölüme gidiştir, istiridyenin yolculuğu.

İçinde küçük inci tanesi oluşturabilenlerimiz de vardır. İnci yüzünden “birilerince” itibar görseler de aynı bilinmezliğe sürüklenince çok bir anlamı da olmuyor.

Dedim ya; Bizler bu lagünden ayrılamayız.

Tutunacak düzgünce yer ararız. Bize kolayca tutunacak bir şeyler uzatanlara kanar kolay olanı seçeriz. İnsanlar gibi…

Tutunduğumuz yeri özgürce seçtiğimiz düşünür tuzakta olduğumuzu aklımıza bile getirmeyiz.

Hoş bizleri yetiştirip toplayan bölge insanı da bizlerden çok farklı değildir.

Onlar da lagünün tuzağındadır.

Sorsan; burada olmalarının kendi seçimleri olduğunu söylerler.

Halbuki onlar da bizim gibi buralara yapışıktır. Kolayına gelen hayata tutunur kaderine razı olur, ancak bunu kendilerine bile itiraf edemez, bizler gibi hiçbir yere de gidemezler.

Dahası hep kendilerini anlatsalar da başkaları için çalışır, başkaları için yaşarlar.

Onca emeğe karşılık kazançları günü kurtarmaktan öte değildir.

Bizler gibi geçer giderler. Kabukları bile kalmaz.

Dedim ya fazlasıyla bize benzerler.

Bir farkla; biz istiridyeler tüm bunları bilir ve kabullenerek yaşarız.

Sizin gibi durup uzaktan bakanlar sadece istiridyeleri ve avcıları görse de Dam Cau Hai lagününde asıl gerçek sudur.

Su her şeyin sessiz hakimidir.

Herkes her şeye itiraz edebilir ama kimse suya ses çıkarmaz.

Çıkaramaz.

Bizler bu lagünün istiridyeleriyiz. Bölge insanını iyi biliriz.

Özgür iradeleri ile tutunduklarını düşünür kendilerini yaşatan ve hapseden lagünü görmek istemezler. Lagünde hayatın suya bağlı olduğunu görmek istemeyen insanlar korkularının kendilerini yönetmesine de izin verir. Bazıları içinde bulundukları açmazın farkında olup uzaklaşmaya çalışsa da çoğu kaderine boyun eğer, itiraz etmeyi aklından bile geçirmez.

Halbuki biz istiridyeler suyun çekilip azalması halinde yerimizi başka canlıların alacağını biliriz. Bu bizi korkutmaz.

Ne de olsa başlangıcından sonu bilinen yavaş bir yok oluştur hayat.

Ölüme doğru keyifli bir yolculuktur.

Korkularına teslim olup isyan eden, yolculuğunu uzatmaya çalışan, içinden inci tanesi çıkarmaya çabalayanlar olsa da sonuç değişmez.

İnsan her şeyin kendisiyle başlayıp kendisiyle biteceği gibi boş bir inancın esiridir.

O nedenle hiç ölmeyecekmiş gibi, değişmeden dönüşmeden kalacağına körü körüne inanır. Dahası böyle olmasını istediği için yolculuğun keyfini çıkaracağına nafile bir çırpınış ile hayatın dışına kaçmaya çabalayarak koca bir ömür tüketir.

Günü geldiğinde ise hayat bize yaptığı gibi içini boşaltıp öylece bırakır.

dam-3

Bu lagünde insan yokken biz istiridyeler yine vardık.

Su olduğu sürece insan olmasa da bizler yine birbirimize tutunup bir şekilde pek de anlamı olmayan yolculuğumuzu sürdürürüz.

Ne kaçabiliriz ne de varmaya çabalarız.

Bizler Dam Cau Hai lagünün istiridyeleriyiz. Sefil bir yolculuktur yaptığımız.”

Bu sözlerden sonra uzun süren bir sessizlik oldu.

dam-4İstiridye susmuştu. Elimde istiridye ile öylece durup ne yapacağımı bilemedim.

Uzaktan yola devam çağrısı gelince elimdeki istiridyeyi usulca ayıklanmayı bekleyen diğerlerinin arasına bıraktım.

Bıraktığım istiridye “Hadi git şimdi. Ama seni bu uzak diyarlara kadar getirenin ne olduğunu da sor kendine. Dürüstçe sor ama. Aradığın yanıtın bir kaçış veya varış olmadığını pek de anlamı olmayan bir yolculuktan ibaret olduğunu umarım anlarsın. Hatta belki de sefil bir istiridyenin son sözleridir kendine söyleyemediklerin. Hadi git artık…” dedi.

Öylece kalakalmıştım.

Otobüsün harekete hazırlandığını görünce alel acele ayıklanıp atılmış kuru istiridye kabuklarından birini cebime atıp hızlı adımlarla sahilden uzaklaştım.

Ne de olsa “yolculuk” devam ediyordu.

Mehmet Uhri

Leave a Reply