Vietnam Kamboçya Laos notları- 4

saa2

KÂĞIDIN BİLGELİĞİ

Laos’un Luang Prabang şehri dünya kültür mirası listesinde yer alan pek çok saray ve tapınak barındırıyor olsa da Budist tapınaklarının donuk ve suskun halleri bölge insanının hayat ile kurduğu ilişkiyi anlamaya pek yardımcı olmuyor.

Heykeller ve ritüellere gömülmüş haliyle geçmiş yaşanmışlıklara dokunan Budist tapınaklar bölgeye dair anlam arayanlar için güncele dair çok fazla bir şey anlatmıyor.

Budizm de Mekong ırmağı gibi şehrin içinde ancak hayatın kenarında kalmış gibi görünüyor.

Şehir ise doğa ile barışık mütevazı dünyasını fakir ama onurlu bir sessizlikle sürdürüyor.

Doğadan uzak yapay şehirlerde yaşayan ve Luang Prabang’a dışarıdan şöyle bir bakıp geçen biz gezginlerin tüm bunları anlaması kolay değil.

Kalabalık sayılabilecek nüfusuna karşın bölge insanının hayatla ve doğayla kurduğu ilişkiyi daha doğrusu bizlerin kuramadığı, uzak durduğu, hesaplaşmaya da girmediği ilişkiyi son derece basit şartlarda kâğıt üreten bir atölye üzerinden anlamaya çalışalım;

Laos’ta Luang Prapang yakınlarında bölgeye can veren Mekong nehrinin kollarından birinin yakınında Ban Xang Khong köyünde el yapımı kâğıt atölyesindeyiz.

Bölgede Saa adıyla bilinen Dut ağacı kabuklarının yanı sıra muz ve bambu yaprakları kullanılarak ağaçlara zarar vermeden elde edilen doğal selülozu geleneksel yöntemlerle kâğıda dönüştürüyorlar.

Suda bekletilip gevşetilen ipeksi selülozu hamur haline getirip suyla yumuşatıyor ince elekler üzerine alıp güneşte kurutuyor, kaba sayılabilecek kâğıt elde ediyorlar.

Ürettikleri ham görünüşlü kaba ama tümüyle doğal kağıtlara yapım aşamasında farklı çiçek ve ağaç yaprakları yerleştirdikleri gibi kurutulmuş kağıtların üzerine çeşitli motifler çokça hayat ağacı çiziyorlar.

Bir kısmını da renklendirilip abajur, yelpaze, kutu veya ambalaj kaplamakta kullanıyorlar.

O ham kağıtlardan yaptıkları el ürünlerini satarak geçimlerini sağlıyorlar.

Geleneksel yöntemden vaz geçmiyorlar.

Doğadan aldıkları ile yetiniyor kâğıt hamuruna tutkal ve benzeri kimyasal da katmıyorlar.

Bu nedenle elde ettikleri kaba görünümlü yüzeyi pek düzgün olmayan kâğıt ıslanmaya da gelmiyor.

Suya atıldığında dağılıp suya karışıyor.

Hayat ve doğa ile kurdukları ilişki de bu kağıtlar gibi tümüyle doğal ve geçici.

Üstelik bu durum onları hiç rahatsız etmiyor.

Yaşam biçimleri anladığımızdan çok farklı.

Güneydoğu Asya insanlarının çoğu gibi hayatın başı sonu olmayan bir akış hatta bir sürükleniş olduğunu kendilerinin de bu akış içinde geçici olduklarını sessizce kabullenmiş görünüyorlar.

kagidin-bilgeligi

Bizim gibi doğadan kopuk hatta neredeyse doğaya düşman yaşayan kentli insanların anlaması zor olsa da coğrafyanın gerçeği böyle.

Doğa ile iç içe onun bir parçası olarak yaşıyorlar. Bölgenin olanca fakirliğine karşın doğa onları aç bırakmıyor.

Aralarında sessiz bir uzlaşı varmış gibi görünüyor.

Bu kabulleniş onları huzurlu ve sakin kılıyor. Hayatı bizler gibi bir mücadele olarak görmüyorlar.

İçinde bulunduğu doğayı değiştirmeye çabalamaktansa doğaya katılıp akışın, sürüklenişin bir parçası olmayı çok daha anlamlı ve değerli buluyorlar.

Gel de Oğuz Atay’ı anma…

Hayatı bir tutunma çabasından çok ürettikleri kağıtlar gibi doğadan gelip doğaya giden başı sonu pek de önemli olmayan gelip geçici bir süreç olarak yaşıyorlar.

Var oluşunu kalıcı kılmak için doğadan uzaklaşıp onunla savaşan faydacı akla inat ürettikleri kâğıt gibi doğanın ürünü olmak ve günü geldiğinde suya karışıp doğanın bir başka parçasına dönüşeceğini bilmek bölge insanına ürkütücü gelmiyor.

Üstelik tüm bu yaşam tercihlerini açıklamaya veya başkalarına dayatmaya da girişmeden bilgece “kendiliğinden” yaşıyorlar.

Ömürlerine fazlasıyla benzeyen o ham kağıtların üzerini yazı ve resimlerle süsledikleri gibi onlardan abajur, yelpaze veya kaplama malzemesi olarak kutu veya torba yapıyorlar.

Uzaklardan gelip kendi değer ve yargılarıyla bölgenin gelişmemişliğine üstten bakan, koca bir hayatı kazanım, edinim, unvan ve kimliklerle süsleyerek tüketenler veya hep başkaları için çalışıp ömrünü bir işleve dönüştürenler için o küçücük işletme ve ürettikleri kağıtlar sert bir yüzleşme fırsatı sunuyor.

Kâğıdın suskun bilgeliği diyelim.

Çoğu kez ürettikleri kâğıdın üzerine kocaman hayat ağacı resmetmeyi seçiyor olmaları da fazlasıyla anlamlı.

Üzerinde hayat ağacı olsa da olmasa da gelip geçici bir sürecin akışın içinde onca fakirliğe rağmen mutlu mesut yaşıyorlar.

Bu süreci veya akışı göremeyen gözler ise kâğıdın bilgeliği ile yüzleşmek yerine üzerindeki motife bakıyor ve yine aklınca sonuç çıkarmaya kalkıyor.

Neymiş? Motif olmuş, olmamış, güzel, çirkin, iyi, kötü vb.…

Kâğıdın bilgece sezdirdiklerine yüz çevirenler ise kendi hayatlarında yaptıkları gibi kâğıdı bırakıp koca bir ömrü kimlik, etiket, unvan ve benzeri daha ne varsa sahip olma çabasıyla tüketiyorlar.

Üzerine tutunduğu gelip geçici kâğıt gerçeğini görmüyor veya görmek istemiyorlar.

Peki sonra ne oluyor?

Günü geldiğinde kâğıdın üzerine kattıklarını gösterişli bir mezar taşında adının önüne yazıp bu yanda bırakıyor ve kağıt ile birlikte suya ve doğaya karışıp yok oluyorlar.

Halbuki hayatın akışında ömür diye tutunduğumuz o kâğıt parçası kısa süreli de olsa suyun üstünde görünür olmamızı sağlıyor.

O kadar…

saa1

Nalongkone isimli o küçük atölye ve ürettikleri kağıtlar bilgece sezdirmeye çalışsa da çoğumuz “başka” bir hayatın güvenlik ve konfor alanında kalmayı “akılcı” buluyoruz.

Mekong ırmağı ve Luang Prabang şehrini bütün olarak görmek yerine çektiğimiz fotolar ile parçalayıp yanımıza alıyor büyük resimden uzaklaşıyoruz.

Üstelik, içinden geçmekte olduğumuz hayatın akışını görmeyip başkalarının hayatı ile çokça ilgilenerek koca bir ömür tüketiyor bile olabiliriz.

Sona gelindiğinde geriye birkaç küçük anı veya yaşanmışlık dışında elde avuçta bir şey kalmadığını şaşkınlık içinde görüyor şımarık bir çocuk gibi bu durumu da inkâr etmeye çabalıyoruz.

Her neyse…

Laos’un olanca fakirliğine rağmen Luang Prabang yakınlarındaki Ban Xang Khong köyünde Saa kâğıt atölyesi bölgedeki pek çok benzer atölye gibi aynaya bakma cesareti olanlara çok şey anlatıyor.

Benim için sert bir yüzleşme olduğunu itiraf etmeliyim.

O insanlardan ve el emeği ile ürettikleri bilge kağıtlardan sezebildiklerimi kaleme almaya çabaladım.

Yine de dışarıda sözcüklerle ifade edemediğim çok şey kaldı.

Luang Prabang yakınlarındaki Ban Xang Khong el işi atölyelerinin bilge kağıtları, gözlerini kaçırmayanlar için tapınaklarda bulamadığımız anlama dair sanırım üzerindeki desen ve renklerden çok daha fazlasını anlatıyor.

Mehmet Uhri

Leave a Reply