Her Şeyin Kıyısında

c1cc96e9-890a-4a06-90bc-597bda118c81

Bir balıkçı tanıdım.

Bakışları donuk, yüzü ifadesizdi. O suratsız haliyle ağlarını onarırken ayaküstü de olsa hayatı anlattı.

Anlatacakları bitince “Buradan bakınca ömür dediğin balık için denize açılmaya benziyor. Pek bereketli olmasa da açıldığın deniz ömrün oluyor. Karada kalırsan hep başkalarının ömrüne bulanıyor, başkalarının hayatına razı oluyorsun. Hadi git artık, sana da rasgelsin” diyerek uğurladı.

Poyrazın sert estiği bir öğle üzeri Sinop yakınlarındaki yeni balıkçı barınağında ağların üzerine oturmuş elindeki ağı onarıyordu. Baharın bitip yaz aylarının koklandığı Karadeniz’in her daim kaba dalgalı olduğu günlerdeydik. Yanına yaklaşıp “rasgelsin” diye seslenince kafasını kaldırdı. Kaşlarını çatıp hızlıca süzdükten sonra cevap vermeden elindeki işe devam etti.

- Hazırlıklara bakılırsa yakında denize açılıyorsunuz diye düşündüm onun için rasgelsin demiştim.

- Dalga mı geçiyorsun? Av yasağı yüzünden koca bir yazı kıyıda geçireceğiz. Elimiz boş durmasın diye işleniyor, sonbaharı bekliyoruz. Gerçi denizin de eski bereketi kalmadı ama bildiğimiz işi yapmaya devam edeceğiz.

Bu sözler ağzından biraz da öfkeyle çıkmıştı. Cahilliğime, anlayışsızlığıma kızıyordum. Az ötedeki ağların üzerinde yavrularını emzirmekle meşgul anne kedinin yanına yöneldim. Tedirgin olsa da kaçmadı. Gözünü benden ayırmadan meme emen yavrularını emzirmeyi sürdürdü. Fotoğraflarını çekip ağını onaran balıkçının yanına gittim.

Yanına geldiğimi görünce balıkçı az ötedeki onarımı bitmiş ağ yığınını işaret edip “Otur hele. Görünüşe bakılırsa buralı değilsin. Anlat bakalım burada ne arıyorsun?” diye sordu.

Hızlıca kendimi tanıtıp “Aynı hayatın içinden geçtiğim başka coğrafyaları geziyor, insanlarla konuşuyorum. Aradığımın ne olduğunu ben de bilmiyorum. İyi geliyor…” diye yanıtladım.

a95b0c41-975e-4027-ae84-ba8ca4269524

Sözlerime yanıt vermeden elindeki ağı onarmayı sürdürdü. “Hep burada bu işi mi yapıyordunuz. Balıkçılıktan başka bir iş yapmayı denemediniz mi?” diye sordum. Bir süre cevap vermedi. Sonra yine kafasını kaldırıp bana baktı. Yüzünde yine o donuk ifade vardı. Eliyle denizi işaret edip “Hiç balığa çıktın mı?” diye sordu. Amatör denemelerim olsa da bu şekilde büyük bir balıkçı teknesine hiç binmediğimi söyleyince “O zaman anlaşmamız çok zor. Ne yanda olup ne yaptığının pek de önemli olmadığını söylesem de anlamayacaksın. Hepsi ömür işte…” diye sözlerini sürdürdü.

- Yani ömrünüz balıkçılıkla geçti. Doğru mu anladım?

- Balıkçılık yaptığım doğru da ne kadarı benim ömrüm oldu, doğrusu bilemiyorum.

- Nasıl yani anlamadım.

- Anlaşmamız zor derken bunu kastediyordum. Karışık mesele… Bazen kendime “Balık için denize açıldığımda mı kendi ömrüm oluyor yoksa karada çoluk çocukla bir aradayken mi?” diye soruyorum. İçinden çıkamıyorum. Ne yanda olduğunun önemi kalmıyor derken bunu söylemeye çalışıyordum.

- İkisi de aynı ömür olmuyor mu?

- Emin değilim. Denize açıldığında hayat hızlı akıyor, üstelik sonucu da kestiremiyorsun. Karadayken ise neredeyse hiç akmıyor. Hep aynı güne uyanıyorsun.

- Peki ya tuttuğunuz balıklar?

- Anlamıyor musun? Konu balık değil. Tuttuğun balığı kimse sana yedirmiyor ki. Balıkçının ömrü tuttuğu balığı bir başkasına aktarmakla geçiyor.

- Yani?

- Yani balık bahane… Dışarıdan doluymuş gibi görünen bomboş bir ömrü beklenti içinde başkasının hayatı gibi yaşayıp geçiyorsun. Boş dükkâna kira öder gibi…

- Peki ya sonra?

0148c979-b703-4eff-97e1-fba0891b1c25

Eliyle az ötede sahile kızağa çekilmiş üzerinde Can kaptan yazan tekneyi işaret edip “Sonra vakti gelince şu tekne gibi birileri seni bağırta bağırta karaya çekiyor. Zincire vurup karada bırakıyor. Her şeyin kıyısında öylece bekler buluyorsun kendini. Elin ayağın tutuyor ama gücün, gözün azalmış oluyor.” Diye cevap verdi.

“O da ömür olmuyor mu?” diye üsteledim. Kafasını elindeki ağdan kaldırmadan bir süre düşündü.

- Pek çok balıkçı eskisi gibi enkaza dönmüş bir bedene hapsolmuş halde öylece bekliyorsun. Bu kez geçmişte tuttuğun balıkları, yediğin herzeleri ona buna anlatıp kıyıda gününü dolduruyorsun. O da gittiği yere kadar…

- İyi ya o da ömür, bu da ömür. Neden farklı olsun ki?

- Ömür dediğin bence biraz hatırladığın çokça onun bunun hayatı işte… Kimi gün tuttuğun balık oluyor, kimi gün ise ha böyle başında gevezelik edip onardığın ağ veya tekne oluyor. Vadenin dolmasını bekliyorsun.

- İyi de geriye ne kalıyor o zaman?

- Kalıyor mu? Kalmalı mı? Yahu anlamıyor musun? Kalıyorsa da bu dünyada kalıyor. Bırakıp gidiyorsun. Açıklarda yakalandığın ve yüreğinin titrediği o korkunç fırtınaları, avın bereketli olduğu zamanların sevincini, çoluğun çocuğun ile geçirdiğin üç beş hatırlanası günü bile yanına alamıyorsun.  Her şeyi kıyıda bırakıp bilinmezliğin denizine açılıyorsun.

- Böyle bakınca ömür dediğimiz pek de matah bir şey değilmiş gibi görünüyor.

- En kötüsü de tüm bunların farkına ha şu tekne gibi karaya bağlanıp kıyıya çekildiğinde varıyorsun. Yapmayın etmeyin desen de dinleyen çıkmıyor. Yaşlı bunak yine deli deli konuşuyor diyorlar. O yüzden gözüm gördüğü elim erdiğince kıyıda kalıp tekneye ve ağlara yakın durmaya çabalıyorum. Kader aynı kader ama sanırım yavaşlatmaktan başka elimizden bir şey gelmiyor. Ne edelim? Buna da şükür…

Ayağa kalktı. Onarımı tamamladığı elindeki ağı kenardaki askıya tutturdu. Balıkçının ayağa kalktığını gören limanın kedileri bir umut yanına gitse de ağların kuru ve boş olduğunu görünce sığındıkları gölgeye geri döndüler. Anne kedi ise hiç istifini bozmadan yavrularını emzirmeyi sürdürdü.

Balıkçı az ötedeki bir başka ağ grubuna yönelip onarmaya başladı.

Limanda gezinip bir kaç fotoğraf daha çektim.

Sonra yola koyulmam gerektiğini hatırlayıp balıkçının yanına dönüp izin istedim.

Balıkçı kafasını kaldırıp yine o donuk yüz ifadesiyle bir süre bana baktı. Elinin tersiyle hadi git dercesine bir hareket yaptı.

Buradan bakınca ömür balık için denize açılmaya benziyor. Pek bereketli olmasa da açıldığın deniz ömrün oluyor. Karada kalırsan hep başkalarının ömrüne bulanıyor, başkalarının hayatına razı oluyorsun. Hadi git artık, sana da rasgelsin”  diyerek uğurladı.

Dedim ya;  bilge bir balıkçı tanıdım.

Her şeyin kıyısında ayaküstü de olsa hayatı anlattı…

Bu da öyle hatırlanası bir gün oldu.

Mehmet Uhri

Leave a Reply