VİETNAM, KAMBOÇYA, LAOS NOTLARI -9

bdm1

“BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN”

Vietnam Kamboçya Laos coğrafyasına yolculuk edene kadar bölge ve insanları hakkında bilgi sahibi değildim.

Gezi sonrası araştırdığım kaynakların sınırlılığı da sanki bir şeylerin üzerinin örtülmeye çalışıldığını hissettiriyordu.

Açıkçası Tonle Sab gölü ve çevresindeki gibi felaket bölgesini andıran üstelik normalize olmuş yaşam biçimini hayal dahi edemezdim.

En sığ haliyle Van gölü boyutlarında devasa yer kaplayan ve yağışlı sıcak mevsimde kapladığı alan üç katına çıkan Tonle Sab gölü ve o göl üzerinde yaşayan insanlardan söz ediyorum.

Başka bir dünyanın mümkün olabileceğini işaret ediyorlar.

Ne Çin veya Hint ülkesinde yaşayanlar gibi köklerine, gelenek ve değerlerine tutunup geçmişte yaşıyorlar ne de Kamboçya ve çevre ülke insanları gibi hayal ettikleri geleceğe kök salıp geleceğe doğru ilerliyorlar.

Dillerini bilmedikleri yabancı coğrafyada büyük bir su kütlesinin üzerinde doğaya ve birbirlerine tutunarak içinde bulundukları anı yaşıyorlar.

bdm2

Güneydoğu Asya’nın fakir ülkelerinden Kamboçya’nın Siem Reap şehri yakınlarında Tonle Sab (büyük göl) gölüne ve bu göl üzerindeki yüzer köylerden biri olan ’a uğradığımızda bambaşka bir hayat ile karşılaşmıştık.

Göl, bölgeye hayat veren Mekong ırmağı ile bağlantılı dev bir habitat oluşturuyor.

Su seviyesinin azaldığı kış aylarında Tonle Sab gölü Mekong ırmağı tarafından beslenirken muson mevsiminde artan su hacmi bu kez ters akarak Mekong ırmağı üzerinden okyanusla buluşuyor.

Yaşanan su hareketleri yılda birkaç kez pirinç üretimi yapılmasına olanak sağlayan tarımsal zenginlik yarattığı gibi su kütlesinin barındırdığı canlılık da balıkçılığa olanak sağlıyor.

Tüm bu kuru bilgilere rağmen birkaç saat kalındığında bile her yerin, ormanların bile suyla kaplı olduğu göl üzerinde insan garip bir sıkıntı hissine kapılıyor.

İki adım atacak yerleri bile olmayan su hareketleri ile uyumlu olarak sürekli yer değiştiren köylerde yürümeyi unutmuş bölge insanları için hayatın normal halinin doğaya teslim olup günü yaşamak biçiminde olduğu görülüyor.

Göl insanları için hayat, doğa ile mücadele veya doğayı dönüştürüp kendine uydurma çabası yerine tümüyle o doğanın dinamiklerine uyumlu olmayı gerektiriyor.

Hayli fakir olsalar da insanlar, doğaya uyum, saygı ve kabullenme ile o felaket bölgesini andıran daralıp genişleyen göl ve çevresinde olağan bir hayat sürüyorlar.

Bizler gibi doğadan uzak kent insanlarının o göl üzerinde ve çevresinde yaşayan üç milyona yakın insanı anlaması ise hiç kolay değil.

Öncelikle o insanlar kim ve neden orada yaşıyorlar sorularına yanıt verelim.

1975 yılında ABD yenilip Vietnam’dan çekildikten sonra Kamboçya Pol Pot önderliğinde 3 yıl 8 ay süren Kızıl Kmer’lerin yönetimine geçiyor. Bu yönetim okulları, üniversiteleri kapatıp okumuş insanlar başta olmak üzere meslek sahipleri ve teknik elemanları öldürerek işe başlıyor.

Tarımsal üretime katılmak dışında kimsenin meslek sahibi olması gerekmediğine karar veriliyor. 3 yıl 8 ay süren ve yaklaşık iki milyon Kamboçyalının devlet eliyle öldürüldüğü Pol Pot yönetimi 1979 yılında Birleşmiş Milletleri de desteği ile Vietnam silahlı güçlerinin ülkeyi işgaliyle son buluyor.

Pol Pot rejimi devrilip Kamboçya’da yönetim el değiştirince Vietnam ordusu ülkesine geri dönüyor.

İşte bu aşamada savaş yorgunu ve fakir Vietnam askerlerinin bir kısmı ülkelerine dönmek yerine üniformalarını çıkarıp Kamboçya’da kalmayı seçiyorlar.

Ülkelerinde ABD ile yaşanan savaşın bıraktığı fakirliğe dönmektense balıkçılığı iyi bilen Vietnamlılar toprak vergisi vermemek için çok daha zor olsa da Tonle Sab gölü üzerinde sallarda yaşamaya başlıyorlar.

Ailelerini de yanlarına alıp dillerini bilmedikleri coğrafyada su üzerinde yaşamayı seçiyor, birbirlerine tutunuyorlar.

Sallarda başlayan yaşam yüzen kulübelere ve günümüzde yüzen okul, market, karakol hatta kiliselere kadar evriliyor.

Mevsimsel olarak genişleyip daralan göl ile birlikte hareket eden ve gölün sunduklarıyla yetinen sayıları sekseni aşan yüzer köyler oluşturuyorlar.

Kendi dil ve kültürlerinden vaz geçmeyen Vietnamlı göçmenler görece daha fakir de olsalar gölün doğasına uyum gösterip ülkenin okuma yazma oranı en düşük insanları olarak gözlerden uzak su üzerinde yaşıyorlar.

İyi de birkaç adım bile yürüyecek yerleri olmayan insanlar neden burada yaşıyor?

Neden daha kolay bir yaşam alanı aramıyorlar?

Dahası Chong Khneas ve benzeri yüzer köylerde yaşayan bu insanların varlığı bize ne anlatıyor?

Göründüğü kadarıyla aç olmasalar da hayli fakirler.

Birikim yapmaya, zengin olmaya çalışmıyor mal varlıkları olsun da istemiyor doğadan aldıkları ile yaptıkları o derme çatma yüzer kulübelerde hayata tutunmayı yeterli görüyorlar.

Dahası geleceğe dair umut ve beklentileri de bizimkiler gibi paraya pek bağlı görünmüyor.

bdm3

Orada yaşayanlar doğa ile kavga etmek yerine doğaya tutunup birlikte uyum içinde olunabileceğini gösteriyorlar.

O yüzer köylerde yaşayanlar için geçmiş yok. Ülkelerini geride bırakmışlar.

Gelecek ise suyun hareketleri ile sınırlı.

İşte bu yüzden içinde bulundukları anı, kısaca bugünü olanca gerçekliği ile yaşıyorlar.

Biz gezginler de o göl ve insanlarını maalesef “sirk hayvanı” gibi seyredip halimize şükrediyoruz.

Böyle bakınca sefaletin bir boyutu da algı fakiri biz gezginlerde yaşanıyor diye düşünmeden edemiyorum.

Kültürel olarak kendimizi gelişkin, üstün görme eğilimimiz yüzünden orada yaşayan insanlara, en azından yüzer okulda eğitim gören o çocuklara yardımda bulunsak mı diye düşünmeden edemiyoruz.

Ama orası bir felaket bölgesi değil ve insanlar yardım da talep etmiyor.

Hayatı olanca doğallığı ile sürdürüyorlar.

Suyun üzerinde en mütevazı halleriyle günü yaşayan insanlara vicdanımızın sesini dinleyerek yardım etmeyi düşünen “kibirli modernler” olarak o insanları “başka” bir yaşam biçimine yönlendirmeye hakkımız olup olmadığını bile sorgulamıyoruz.

Tonle Sab gölünün yüzer köylerinde yaşayan o çalışkan insanlar kafamızdaki tembel, uyuşuk, hedonist Doğulu imajı ile de örtüşmüyor.

Fakirlik üzerlerinden akıyor olsa da aç değiller, açık değiller.

Yine de içimizdeki kibirli modern onları “geri kalmış” olarak etiketlemeden duramıyor.

Halbuki, hiç de geri kalmış değiller.

Hatta olanca doğallığıyla anı yaşıyorlar.

Korkularıyla cebelleşen vicdan sahibi biz kentli modernlerle kıyaslandığında hayatı içselleştirme yönünden daha ileride oldukları bile söylenebilir.

O insanlar da ne yapmışlarsa akıllarıyla yapmışlar.

Üstelik bizim o alışkın olduğumuz fazlasıyla bencil ve faydacı akılla da değil.

Birbirlerine tutunarak yapmışlar.

Doğa ile mücadele yerine ona uyum göstererek yaşanabileceğini yine akıllarıyla bulmuşlar.

Demek ki oluyormuş…

Tonle Sab gölünün sürekli hareket eden devasa su kütlesi üzerinde yerleşim yerleri kurup doğa ile uyumlu yaşamayı başarmış olmalarını bizler gibi hazıra ve kolaya alışkın, korku ve kaygılarıyla yoğrulmuş, vicdanları ile övünen kent insanlarının anlaması hiç kolay değil.

Shakespeare Hamlet ’in ağzından “Vicdan sahibi olmak bizi korkak yapıyor” derken sanırım tam da buna dokunuyordu.

Tonle Sab gölünde birkaç saat kalmakla hissettiğimiz iç sıkıntısını oradaki insanların yüzünde görmüyor oluşumuz bile algısal farklılığın boyutunu açıkça gösteriyor.

Her neyse…

Gölün yüzer köylerinde yaşayan insanlar, faydacı ve bencil aklıyla doğaya hükmetmeye çalışan geçmişin hatıraları ve gelecek hayalleri içinde bugünü ıskalayan modern kent insanlarına hayatın başka türlü de yaşanabileceğini düşündürtüyor.

Çok uzaklardan bölgeye gelen ve içine doğduğu kültür, değer ve öğretileri sorgulamaktan çekinmeyen kafası karışık gezginler için ise o göl üzerindeki yüzer köylerde geçirilecek birkaç saat başka bir dünyanın mümkün olabileceğini işaret ediyor.

Umut işte…

Mehmet Uhri

Leave a Reply