Tutulma

imag0045

Hastamız yaşını almış din adamıydı.

Uzun süredir hastanemizde yatıyor ve bir süre daha da yatacak gibi görünüyordu.

Namaz saatlerinde hastanenin mescidine gitmek istemesi yüzünden bazen serviste sorun yaşanıyor, anlayış göstermeye çalışıyorduk. Kır saçları, tümüyle beyazlamış sakalı ve her zaman gülümseyen aydınlık yüzüyle yattığı koğuşa huzur getirdiği söylenebilirdi.

Bazı akşamlar hastalarımızı koğuşunda onunla muhabbet ederken buluyorduk. Hastalığı ilerlemişti. Durumun farkındaydı ve bu gerçeği kabullenmiş görünüyordu. O sabah odasında halini hatırını sorup dosyasına notlar alırken kolumu tuttu;


- Doktor bey, daha ne kadar sürecek bu çile?

- Elimizden geleni yapıyoruz, Allah’tan ümit kesilmez. Durumu biliyorsunuz.

- Biliyorum doktor bey. Biliyorum. Zamanında gayet iyi anlattınız. Kaçınılmaz gerçeği yaşamanın, üzerinde konuşmaktan çok daha zor olduğunu anca anladım, kusura bakmayın.

Derin bir iç çekti. Gözlüğünü takıp gazetesine döndü. Aynı günün akşamı nöbetçiydim. Odasına uğradığımda  hasta ve yakınlarından oluşan cemaatiyle yine muhabbetteydi. İzin isteyip yataklardan birine iliştim.

Hastalarımızdan biri toplumda doğruluk, dürüstlük, namus gibi erdemlerin terk edildiğinden söz ediyordu. Toplumun kirlendiğinden, bataklığa saplandığından, yeni neslin kaybedildiğinden yakındı. Bizimki sözünü kesmeden bekledi, sonra elini hastamızın omzuna koyup;

- Sizinle aynı fikirdeyim. Suyumuz kirlendi, çamura, batağa gömüldük. “Ne yapmalı? Neye tutunmalı?” diye ben de çok sordum kendime.

- Eeee, ne öneriyorsunuz?

- Bendeniz sorularımın yanıtını nilüfer çiçeğinde buldum. Nilüferi bilirsiniz, bataklık içinde, pis sularda yetişir ama her daim temiz, gururludur. Zamanı geldiğinde açar, sonra yerini diğerine bırakır. Her şeye rağmen nilüfer gibi temiz kalabilmek gerektiğini düşledim, istedim.

Odadakilerin suskunluğunu görünce sürdürdü sözlerini;

- Ortamın kirliliğini bahane edip üzerindeki çamuru temizlemek yerine, mazeret uydurmayı, çamura bulanıp kamufle olmayı, görünmemeyi seçenlere ne demeli? Önce bizler nilüfer çiçeği olabilmek için çalışmalıyız. Armut dibine düşer misali o beğenmediğin davranışları gençler kimden görüp uyguluyor zannediyorsun?

Az önce gençlerden, kirlenmeden yakınan hastamız “Peki ya din, din elden gitmiyor mu? Gençlerin bu hale gelmesinde dini unutmalarının, ibadeti terk etmelerinin rolü yok mu?” diye üsteledi.

Bizimki yüzündeki aydınlık ifade ile odadakilere baktı.

- Bu yaşa geldim, hayatımı dine adadım. Bu gözler, güzelliklerin yanı sıra din uğruna insanlara ne acılar çektirildiğini de gördü. Bugünkü halimize şükretmek gerekiyor ama yine de içim rahat değil.

- Ne yani, koskoca din adamı olarak dini gerçekleri beğenmiyor musun? Onları savunmayacak mısın?

- Beyim eskiden Allah’ın gerçek olduğuna inanır, bunu anlatırdım cemaate.

Bu sözler üzerine odada bulunanların irkildiğini, yüzlerinin asıldığını görebiliyordum. Birisi üsteledi;

- Ne yani gerçek olduğuna şimdi inanmıyor musun? Tövbe, tövbe…

- İnanıyorum elbet. Allah’ın gerçek olduğu kadar gerçeklerin de Allah olduğuna inanıyorum. Özellikle hastalanınca bunu dahi iyi anladım. Gerçek olmayanlar üzerine söylenen, kurgulanan, dayatılanların insanlara acı verdiğini, Allah’ın gerçeklerle birlikte olduğunu gördüm.

Kafalar karışmış görünüyordu. Sessizliğin uzun sürmesi üzerine açıklama gereksinimi duydu bizimki;

- Hepimiz hastalandığımız için buradayız. Bu bizim gerçeğimiz ve biraz da kaderimiz. Allah’a şükürler olsun ki bizi bu muhabbette bir araya getirdi. Kendi gerçeğimiz ile onu görüp, anlamaya çabalıyoruz. Her şeyi istediğimiz gibi yapamayacağımızı biliyoruz, ama bu durum gerçeklerin ardındaki Allah’ı unuttuğumuz anlamına da gelmemeli.

Odadaki görece daha genç hastalardan biri “Peki ama neden Allah insanlardan uzaklaşmış gibi görünüyor öyleyse?” diye üsteledi. Bizimki gülümsemekle yetindi. Camdan dışarıyı gökyüzünü gösterdi.

- Geçenlerde güneş tutulması yaşandı, hepimiz gördük. Tutulan güneş miydi gerçekten? Güneş olduğu yerde duruyordu. Sorun güneşle gözümüzün arasında bir yerlerdeydi. O senin ifade etmeye çalıştıkların da böylesi bir tutulmayı andırıyor olmasın? Korkma, sabırla bekle her tutulmada olduğu gibi bu da gelir geçer.

Bu sözlerin ardından bana bakıp “?Umarım o günü hepimiz görürüz” dedi. Odadaki sessizliği elinde ilaçlarla odaya giren hemşire hanım bozdu. İzin isteyip yanlarından ayrıldım. Servise akşamın sessizliği çökmüştü. O akşam nasıl geçti hatırlamıyorum. Sabah pırıl pırıl güneş ile başlayan gün geride kalanlardan daha aydınlık bir güne başladığımızı işaret ediyor gibiydi.

Leave a Reply