Sıradan Bir Gündü

fcc820dcd5465821ed1cdad011a972db

Sıradan bir gündü. Akşamüstü yola çıkıp eve ulaşamayacağımı, gece yarısına yakın eşim nerede kaldığımı merak edip aradığında ise ?okeye dönüyorum, dur şimdi? diye yanıt vereceğimi doğrusu hiç beklemiyordum.

O akşam her gün yaptığım gibi eve dönmek için Bakırköy?den yola çıktığımda Merter?den itibaren neredeyse hiç akmayan trafiğin içinde buldum kendimi. Haberlere göre ikinci köprünün Anadolu yakasında devrilen TIR yüzünden koca şehrin trafiği felç olmuştu.

2 saat dur kalk trafik içinde yolun yarısını bile alamayınca pes edip kaçacak yer aranmaya başladım. Bulabildiğim ilk çıkıştan Okmeydanı?na oranın da tıkalı olduğunu görünce daha da kenar bir yerlere ilerledim. Otobüs durağının üzerinde Piyalepaşa yazan küçük bir meydanda arabamı terk ettim. Evdekilere durumu anlatıp merak etmemelerini söyledim. Meydanın ortasında Pir Sultan Abdal parkı yazan küçük yeşil alan çevresinde de birkaç  dükkan sıralanmıştı. Köşedeki pide fırınına girip karnımı doyurmak istedim ancak fırın sönmüştü, dükkan da kapanmak üzereydi. Bir tas çorba ısıtıp vitrinde kalan ekmeklerle karnımı doyurdum. Pideci ?dökecektik zaten? diyerek para almadı. Hemen yandaki kahvehaneye geçtim, bir kenara oturup önce gazetemi sonra kitabımı okumaya daldım. Sigara yasağı nedeniyle kahvehane sakinlerinin çoğu  kapı önündeydi. Fazla dikkat çekmemek için kravatımı çıkarıp gömleğin kollarını sıvadım. Yine de kahvedekiler için yabancıydım ve tedirginlik unsuruydum. Kahveci bir iki yoklama çekti ama pek cevap vermedim. Kahvehanede 2 saat kadar oyalanmama karşın trafik açılmamıştı. Kitap bitmiş gazete ise didik didik okunmuştu. Can sıkıntısı içinde Okey oynanan masalardan birine yaklaşıp izlemeye başladım. Masadakiler ile muhabbeti ilerlettiğimi gören kahveci çay bırakırken ?ben de seni sigara denetçisi filan sandım. Senin yüzünden akşam serinliğinde kimse elinde sigara içeri giremedi. Allah iyiliğini versin emi? dedi. Ne iş yaptığımı sordular memurum dedim. Trafikten kaçıp eve gidemediğim için buradayım deyince masanın ağababası gibi oturan orta yaşlı olmasına karşın saçları kırlaşmış, kırmızı yüzlü hayli göbekli adama dönüp ?Recep emmi, bak bu da senin gibi eve gidemiyormuş? diye takıldılar. Adamın yüzü daha da kızardı. ?Yürüyün gidin uğraşmayın. Ağzımı bozmayın. Benim derdim bana yeter? diye söylendi. Oyun gergin gidiyordu. Recep emminin karşısında oturan gençten delikanlı üç el üst üste oyun açıp her seferinde gevrek gevrek gülünce gerilim tırmandı. Yaşanan kısa bir tartışmanın ardından kahvedekiler ortalığı sakinleştirdiler. Delikanlı söylenerek masadan kalkıp gitti. Gerginliğin yaşandığı oyun masasına pek kimse de oturmak istemeyince iş başa düştü.

Mazbut bir aile reisi olarak eve diye yola çıkıp Piyelepaşa?da bir kahvehanede okey masasında buldum kendimi. İddialı bir oyuncu olmasam da oturur oturmaz ilk eli açınca ciddiye alınacak rakip olduğumu düşündüler.

Bir ara Recep emminin tuvalet molasını fırsat bilip neden eve gidemediğini sordum. Eskiden Belediye de çalıştığını ayrılıp küçük bakkal dükkanı açtığını krizde iflas ettiğini anlattılar. Yaşananlar üzerine hanımının çocukları da alıp Sivas?a memleketine döndüğünü, o günden beri kahvehane kapanana kadar oyalanıp evine gidemediğini anlattılar. İflas edene kadar pek kahvehane alışkanlığı olmayan Recep emminin intihar etmesinden korktuklarını, üç beş kazanıp harçlık olsun diye oyunlarda kazanması için bazen yattıklarını anlattılar. Az önceki delikanlıyı da o yüzden kovmuşlardı masadan. Mesajı almıştım.

Bizimki ıslak ellerini masa örtüsüne kurulayıp taşları dizmeye davrandı. Taşları dizerken ağırdan aldığımı görüp durdu dik dik bana bakıp ?Beyim davran hele. Bizleri çalıştırıp orada elim elim üstünde oturmaya utanmıyor musun? Kaç yaşındasın sen?? diye söylendi. Elimle elini ittim. ?Kalan taşları ben dizerim. 45 yaşındayım? diye cevap verdim.

-         45 ha, 45 Tehlikelidir. Hem de çok tehlikelidir. Buralarda oyalanmamalısın. Biran önce evine gitsen iyi olur.

-         Nedir bu 45 yaşın tehlikesi?

Masadakiler biran önce oyuna başlamak istiyordu ancak Recep emmi zarı atmayıp konuşmayı sürdürdü.

-         45 yaşı geçince kadınlar düşünmeye erkekler ise düşünmemeye başlar. Kadınlar yaptıkları çocuk sayısını, kocasını, yaşadığı hayatı, her şeyi yeniden gözden geçirirken, erkekler olan biteni kabullenip düşünmemeyi seçer. Olan olmuştur onlar için.

-         Yani?

-         Anlamadın mı? Sen burada vakit öldürürken hanımının aklından geçenleri tahmin bile edemezsin. Hoş tahmin etsen de bir şey değişmiyor. Benim hanım da bir gün dönüp kendine baktı ve çocukları da alıp bastı gitti. Ardına bile bakmadı.

Zarı atıp taşları dağıtmaya başladı. Elden iki okey gelmiş, heyecanlanmıştım. Kısa sürede taşları yoluna koyup okeye dönerken eşim aradı. Saatin 23.00 ü geçtiğini o zaman fark ettim. Sıra bana gelince daha fazla beklemeyip elimi açtım ve izin istedim. Masadakiler mırın kırın edecek oldu Recep emmi eliyle işaret edip onları susturdu.

-         Evde bekleyeni var. Bırakalım gitsin.  

-         İyi de Recep emmi senin evde bekleyenin varken hiç uğramazdın buralara. Yine de gitmek isteyen senin hanım gibi çekip gidiyor.

Öfkelenmesinden endişe etmiştim. Bir süre önüne baktı sonra kafasını kaldırıp uzaklara baktı.

-         Bilemezsin. Onların ne düşündüğünü ne hissettiğini bilemezsin. Bir seçim yapar çekip gider. Kocasını evini terk etti zannederler. Aslında elinde kalan ile yetinmeyi seçmiştir. Üstelik çocuğun varsa bu seçim daha da zordur. Kaçıp kaybolamazsın. Dışardan bakınca kocasını terk etti derler ama o elinde kalan azıcık hayata tutunmuştur. Kızamazsın.   

-         İyi de sen ne olacaksın Recep emmi?

-         Çekip gidenlerin hayatı ufalır da kalanların ufalmaz mı sanıyorsun? Şurada ettiğin üç beş laf, bir iki dost, damağında çayın tadı. Ufalır hayat, ufalır. Bir ara hepten yitip gidecek zannetmiştim. Ama öyle olmuyormuş.  

Elini ceketinin cebine atıp bir mektup çıkardı. .

-         Hanımım yazmış. Kurban bayramına Sivas?a bekliyormuş. ?Çocuklar seni özledi? diyor.

-         Gidecek misin?

Bu soruya cevap vermedi, Recep emmi. Yüzü aydınlanmış, ağzının kenarında bir tebessüm belirmişti. Mektubu cebine yerleştirip bana baktı, eliyle ?hadi git artık? dercesine işaret yaptı. Teşekkür edip kahvehaneden çıktım. Dışarıda akşam ayazı iyice hissediliyordu. Trafik normale dönmüştü. Eve vardığımda vakit gece yarısına geliyordu. Bir süre arabadan çıkmayıp evimizin yanmakta olan ışığına baktım. Sıradan bir gündü.

One Response to “Sıradan Bir Gündü”

  1. Varol TAMER diyor ki:

    Ben 42 yaşımın içindeyim. Demekki bir 3 yıl var önümde hayat muhasebesine boş vermek için. Gerçekten sıradan insanların hayatın imbiğinden süzerek ortaya attıkları yaşam teorileri ne kadar isabetli oluyor.

Leave a Reply