Terezin Toplama Kampı

Teresin toplama kampı 1939 Yılında Çekoslovakya?nın Alman orduları tarafından işgali sonrasında terkedilmiş bir hapishaneden 1 yıl içinde kurulmuştur. Amaç Çekoslovakya ve çevre bölgelerdeki gettoları boşaltarak Musevi Çingene, zihinsel ve bedensel özürlüleri izole ve imha etmektir.

Bu amaçla öncelikle toplumda Musevi kökenlileri işaretleyerek ekonomik ve sosyal izolasyon gerçekleştirilmiş, çalışma olanakları ve giderek sosyal pozisyonları çeşitli suçlamalara hedef gösterilerek kaybettirilen Musevi cemaatinin kendilerini suçlu hissetmelerini sağlayacak ortam yaratılmıştır.

Bu ortamda Musevilerin kendi aralarında örgütlenmeleri de engellenerek birbirilerini suçlamaları sağlanmıştır. Alman devleti olayın tetikleyicisi olmasına karşın geri planda kalarak sosyal sorununun ortaya çıkmasını beklemiştir. İşsiz kalan ve sosyal olarak tecrit edilerek yalnızlığa itilen Musevilere bir arada yaşayabilecekleri yeni şehirler yapıldığına dair haberler müjdelenmiştir.

Alman hükümeti oluşan sosyal yarayı gidermek için buldukları getto oluşturma projesi ile kendince başarılı bir siyasi manevra yapmaktadır. Musevi cemaati için yapacak bir şey yoktur. Bir arada yaşayıp varlıklarını sürdürebilmek amacıyla gettolara yerleşmeye razı olurlar. Toplumda sosyal sorunların nedeni olarak Museviler işaret edilmekte, sadece taşıdıkları ırksal özellikler nedeniyle suçlu ilan edilip ikinci sınıf varlıklar olarak görülmektedir. Üstelik Museviler de bu suçlamalar altında kendilerini suçlu gibi görmeye başlamıştır. Bu olaydan yaklaşık 30 yıl önce Prag?da yaşamış yine bir Yahudi olan Franz Kafka?nın Dava adlı romanında dile getirdikleri gerçekleşmekte insanlar ne olduğunu bilmedikleri bir davanın sonucunda mahkum edilmektedir. Dava romanının kahramanı Joseph K?nın da suçunu kabullenip kendi ayaklarıyla idama gitmesi gibi bu insanlar da suçluluk duygusu içinde itiraz etmeksizin her şeylerini bırakıp gettolara yerleşirler.

1940 yılından itibaren işgal altındaki Çekoslovakya Polonya ve Avusturya?da ikinci bir eylem planı uygulamaya konur. Alman devlet sınırlarının dışında Polonya başta olmak üzere Çekoslovakya ve Avusturya sınırları içinde toplama ve toplu imha kampları inşa edilir. Burada ekonomik ve sosyal ortamdan izole edilerek kısa sürede fakirleşmesi sağlanan Musevilerin yaşamlarını devam ettirebilecekleri çalışma ve toplama kampları kurulduğu propagandası yapılır. İnsanlar açlıktan, işsizlikten ailesini geçindirememekten yakınırken çalışma kamplarında bedava yemek ve yatacak yer sağlanacağı duyurulmaktadır. Bir çok Musevi?nin değil itiraz etmek arkadaşlarını da destekleyerek deyim yerindeyse koşa koşa gittiği bu toplama kampları dünya gündemine uzun süre gelmeyecek ya da Alman Hükümetinin yine siyasi bir manevrası olarak kalacaktır.

Bölgenin işgal atında olması, eylemin Musevileri ekonomik ve sosyal güvence altına alınıyor reklamı arkasında yapılması, savaş koşullarının acımasızlığı gerçeklerin dünya gündemine çıkmasını engellemiştir.

Oluşturulan toplama ve çalışma kampları ekonomik ve sosyal özgürlüklerini yitirmiş moralsiz Musevi cemaati üzerinde yeni umut doğurmuştur. Yeni bir ülkede yeni yaşama başlamak biçiminde özetlenebilecek iyimser yaklaşım insana özgü uyum yeteneğinin parçası olarak da görülebilir.

Çekoslovakya Musevileri?nin toplandığı Teresin toplama kampı Prag şehrinin 70 Km kadar batısında yer almaktadır. Teresin toplama kampı Austwitz ya da Tereblinka kampları kadar büyük olmayıp büyük toplama kamplarına dağıtım amacıyla kurulmuştur.

Sağlıksız koşulları ve kapasitesinin çok üstünde insanın toplanması nedeniyle çocuklar başta olmak üzere toplu ölümler meydana gelmiştir. Teresin toplama kampında gaz odası ya da krematoryum bulunmamasına karşın ve daha da acı olarak kitlesel ölümlerin yavaş yavaş ve sağlıksız koşullar nedeniyle meydana geldiği bilinmektedir.

Teresin toplam kampında yaklaşık 480.000 kişinin 1941- 45 yılları arasında tutulduğu ve savaş sonunda 120.000 kişinin sağ olarak kurtulduğu bilinmektedir. Ölen 360.000 kişinin 110.000 kadarının sağlıksız ortam koşullarına direnemeyen 12 yaş altı çocuklar olması vahşetin boyutlarını ortaya koymaktadır. Kampı kayıtlarında görünen 120.000 çocuktan geriye 10.000 kadar çocuğun sağ kaldığı bilinmektedir.

Sadece kişisel eşyalarının yer aldığı bir bavul ile kamplara toplanan insanlara tek tip kıyafet ve numara verilmek suretiyle tüm eşya ve mal varlıklarına el konulur. İnsanlara verilen kalın pamuklu kumaştan dokunmuş tek tip kıyafet yaz ve kış koşullarında değiştirilmemektedir. Orta Avrupa?nın çetin kış koşulları için yeterli olmayan bu kıyafet ile başta çocuk ve yaşlılar olmak üzere insanların hastalanarak hızla yitirilmeleri amaçlanmıştır. Ölenlerin elbiseleri hayatta kalanlar tarafından paylaşılmaktadır.

Giriş kapısında ? çalışmak özgürleştirir ? ana başlığının bulunduğu kamp tümüyle hapishane şartlarını barındırmakta çevresinde su hendekleri ve çift sıra tel örgüler ile çevrilidir. Başlangıçta ortalama 40 metrekarelik koğuşlarda 80 kişi yatırılmaktadır. Odalar taş duvarlı ve taş zeminli olup konuklar iki katlı tahta divanlar üzerinde yan yana yatmaktadır.

Koğuşlarda musluksuz bir lavabo mevcut olup 80 kişiye kullanım için verilen bir kova su lavabonun altında diğer bir kovada toplanılmaktadır. Tuvalet olmadığı ve akşamları dışarı çıkmak yasak olduğu için lavabo tuvalet işlevi de görmekte ve aynı ortamda yemek yenmektedir. Sabah kova bahçeye boşaltılmaktadır. Ranzalar aralık olmaksızın çakılmış tahtalardan oluşmakta olup başlangıçta üzerlerine saman dolu yataklar konulmuş daha sonraları hastalıklara neden olduğu için yataklar da kaldırılmıştır. İnsanlar çıplak tahta zeminlerde yatmak zorunda bırakılmıştır.

1944 yılında dedikoduların artması üzerine Kızılhaç örgütünün kampı ziyareti gündeme gelmiştir. Bu amaçla kampta bir sağlık odası, lavaboları ve muslukları olan bir temizlik odası ve toplu halde duş alınabilen odalar inşa edilmiştir. Kızılhaç denetimi bittikten sonra odalar kapatılarak hiçbir zaman kullanılmamıştır.Mevcut sağlık merkezi ise sağlık hizmetinden çok hamile kalan bayanların kürtaj işlemleri için kullanılmaktadır.

Kamp kapasitesi yeni binalar ile büyütüldükten sonra ?tabutluk? adı verilen yeni ve büyük daha aydınlık görünümlü koğuşlar kullanıma açılmıştır. Bu koğuşlar 200 metrekare olup 600 kişiyi barındırmaktadır. Yine tahta ranza sistemi geçerli olup zemin ve duvarlar betonarmedir. 600 kişinin kaldığı bu koğuşlarda iki adet tuvalet bulunmaktadır. Ancak kalabalık nedeniyle tuvaletler ihtiyaca yetmemekte dışarı çıkmaya da izin olmadığı için insanlar yattıkları yerlerde tuvalet ihtiyaçlarını gidermek zorunda kalmaktadır. Sabaha doğru yoğun bir amonyak kokusu duyulan koğuşlar görevliler tarafından sabah içinde kalanlara temizletilmektedir. Üzerlerindeki elbiseden başka hiçbir varlıkları olmayan insanlara soyunup elbiselerini kullanarak yerleri temizlemeleri emredilmekte daha sonra o elbiseleri üzerlerine giydirilerek çalışma yerlerine gönderilmektedir.

Koğuşlarda ve çalışma ortamında kurallara uymayanlar ya da kaçmaya çalışanlar şiddetle cezalandırılmaktadır. En hafif ceza 2 metrekarelik taş odada ellerinden ve ayaklarından zincire vurulmak biçiminde olmaktadır. Kaçmaya çalışanlar diğer kamp sakinlerinin de görebileceği bir yerde kurşuna dizilmiştir.

Alman hükümeti her yerde olduğu gibi kampın kayıtlarını da son derecede düzenli olarak tutup kimlerin ne süreyle kaldığını, buradan nerelere gönderildiğini ve akıbetlerini eksiksiz kaydetmiştir. Kampta kalan 480.000 kişinin yanı sıra yaklaşık 350 bin Musevi?nin de Austwitz başta olmak üzere diğer toplama kamplarına gönderilip imha edildiğini tutulan kayıtlardan öğrenmekteyiz.

Kampta kalanların sadece bir numara ve tek tip kıyafet uygulaması ile tüm insani özelliklerinin silinmesi sistematik uygulanmıştır. Bu amaçla her türlü oyun yasaklanmıştır. İnsanlara üzerlerinde elbiselerinden ve dövme ile ciltlerine yazılmış kamp numaralarından başka hiçbir şey bulundurmamaları konusunda kesin emir verilmiştir. Bu kurala uymayanlar şiddetle cezalandırılmıştır.

Yine de bir kibrit kutusunu kullanarak tırnak boyutlarında iskambil destesi oluşturulduğu, ya da çeşitli taş parçalarından oluşturulan satranç takımını bu amaçla kurulan müzede görmek mümkün. İnsanların o şartlarda bile oyalanacak bir şeyler aramasının insanlığını yitirmeme çabasının sonucu olarak görmemiz gerekiyor sanırım.

Kamp sakinlerinin yakınlarına yazdığı ve bir çoğu hiçbir zaman yerine ulaşmayan mektuplardan da en ağır şartlarda bile yine uzaktaki yakın insanlarla haberleşmenin, dertleşmenin umut olduğu , çıkış noktası olduğunu görmekteyiz. Mektupları yazanlar büyük olasılıkla yerine ulaşmayacağını bilseler de savaş bitince yaşayacakları güzel günleri, barış dolu günleri, hayallerini paylaşarak öldüler.

Sadece insan oldukları ve insan özellikleri taşıdıkları için diğer insanlar tarafından tecrit edildiler, bir araya toplandılar ve kayıtları son derece düzenli tutularak yok edildiler. Umutları yazdıkları mektuplarda kaldı.

Peki neden bunca insan bu şartlara, insanlık dışı uygulamaya direnmeyip uyum göstermeye çalıştı?

Harp ve Sulh kitabında Tolstoy şöyle der; ?İnsanoğlu yeryüzündeki en aşağılık yaratıktır. En aşağılık şartlara bile uyum gösterebilir. Yeter ki kaybedebileceği bir şeyleri olabileceğine inansın?…

Kampta yaşayan insanlar kadınlar ve erkekler olarak ayrıldılar çocuklar kadınların yanında kaldı. Çiftler biri birilerini görmeden aynı kampta olduklarını bilerek yaşadılar. Eşlerine zarar geleceğinden korktukları için kendilerine yapılan her türlü insanlık dışı uygulamaya uyum göstermeye çalıştılar. Üzerlerinde bulunan tek tip elbise ve ciltlerine kazınmış numaralarından başka hiçbir şeyi olmayan insanlara kaybedecekleri bir şeyleri olduğuna inandırdılar. Yakınlarına kötü davranılacak, öldürülecek korkusu ile katlandılar bu şartlara. Kampta yakını olmayanları yakın akrabalarından haberler göndererek ikna ettiler. İkna olmayıp insanlık onuru ile direnenleri de öncelikle öldürdüler.

Yeter ki kaybedeceğimiz bir şeyler olduğuna inanalım.

Hiçbir zaman bize ait olmayan ama bize ait olduğunu sandığımız şeyler için insanlığımızdan bile vazgeçebileceğimizden söz ediyorum. Nazi toplama kamplarında 4,5 milyon insanın yok edildiği, bir o kadarının da kamplarda tutulduğu düşünülürse bu genellemenin tüm insanlık için geçerli olduğunu söyleyebiliriz.

Gerçekte değişen bir şey yok. İnsan, Tolstoy?un tarif ettiği aynı insan ve toplama kampları da tarih olmadı. O insanlar küçük hesaplar yaptı, kaybedebilecekleri bir şeyler olduğunu düşünüp ses çıkarmadan katlanmaya ve yok olmaya razı oldular.

Ne dersiniz? Toplama kampları tarih oldu mu?

Kampın kapısında “çalışmak özgürleştirir” yazıyordu. Günümüzde de çoğumuz çalışarak özgürlüğü satın alabileceğine, özgürlüğün ise özgürce tüketebilmekten başka bir şey olmadığı gibi bir düşünceye inanarak yaşamıyor mu? Kazancını korumak ve küçük borçlarını ödeyebilme uğruna çırpındıkça kendi isteği ile yaşama şartları kabullenilen bir toplama kampında yaşamakta olabileceğimizin kaç kişi farkında? Toplama kampları tarih oldu sanmayın. Dünyanızın bir toplama kampına dönüştüğünü fark ettiğinizde her şey için geç olabilir.

One Response to “Terezin Toplama Kampı”

  1. Guide till Prag diyor ki:

    Prag ligger i Tjeckien och är en helt fantastisk stad. En stad man verkligen måste besöka.

Leave a Reply