Şehir Zebanileri

willie_birch_street_musician_with_guitar_751_1176Deniz otobüsüne yetişememiş, köprü trafiği yüzünden karayoluyla Bakırköy?e ulaşmanın  anlamı olmadığı için Kadıköy iskele meydanında bir sonraki deniz otobüsünü bekliyordum. Onca telaş ve koşturmaya karşın deniz otobüsünü kaçırmış olmamın hıncıyla oturduğum bankta kendimle kavga ediyordum. Bankın diğer ucuna ilişen saçı sakalı ağarmış orta yaşı geçkin adamı gitar çalmaya başlayıncaya kadar fark etmemiştim. Kapağını açık bırakıp yere koyduğu gitar kutusuna gelen geçenlerden bahşiş toplayıp gitar çalmayı sürdürüyordu. Üstü başı pek bakımlı değildi. Eski belediye binasına yakın durmuş olmalıyız ki bir süre sonra belediye zabıtaları başımıza dikildi ve gitarcıyı  susturup göndermeye çalıştılar. Gitar kutusunu kapatıp susup oturmasına karşın zabıta memurlarının başından ayrılmadığını görünce dayanamayıp memurlara gitar çalmasının sakıncasını sordum. ?Meydanda gitar çalıp para kazanıyor, burada seyyar satıcı barındırmıyoruz? yanıtını aldım. ?O sadece müzik yapıyor ve bu arada insanlar gönlünden kopanı gitar kutusuna atıyor bu alışveriş sayılmaz? diye üsteledim. ?Olsun dilenci de istemiyoruz? yanıtı gelince tartışmayı daha fazla sürdürmemem için bizimki kolumu tutup ?Boş ver o şehir zebanilerini, onlar bizi anlamaz. Sıkma canını? dedi.

Bu arada elinde bir kısmı yenmiş simitle uzunca süredir dikkatle gitara bakan iri siyah gözlü küçük çocuğun annesi ?senin yüzünden vapuru kaçıracağız, yürüsene? diye söylenerek çocuğu kolundan çektiği gibi götürdü. Zabıta memurlarından biri gitmiş diğeri ise çevrede dolaşıyor göz ucuyla da bize bakıyordu. Dönüp nerede yaşadığını, kimi kimsesi olup olmadığını sordum. Cevap vermeden bir süre boğaza ve uzaklara baktı.

-         Bir zamanlar burada, bu şehirdeydim. O zaman birileri vardı hayatımda.

-         Sonra ne oldu?

-         Ne bileyim? Günün birinde içimdeki şeytanları temizlemeye karar verdim. Bu arada meleklerimin bir kısmını da yitiriverdim. Yalnızım ve evsizim anlayacağın.

Susup başını önüne eğdi. Gelen geçen insanlara baktık bir süre. Sonra eliyle meydanın kalabalığını gösterip bir zamanlar buradaki insanlar gibi iş güç sahibi olduğundan müzikle hobi olarak uğraştığından söz etti.

-         Yoğun iş ortamına karşın evime çok özenir gittiğim her yere o alıştığım ev ortamını da yanımda götürürdüm. Hangi şehre gidersem gideyim ev terliklerim pijamam hatta yastık kılıfım bile yanımda olurdu. Ev kedisi gibiydim.  

-         Sonra nasıl vazgeçtiniz?

-         Öyle birden bire olmadı. Yoruldum, sıkıldım kendimden. Şehir sizden tüm zamanınızı her şeyinizi istiyor. Bu pazarlıkta anlaşamadım. Şehirden uzak durmaya kendimle olmaya karar verdim. O çok özendiğim evin içini boşaltıp kabuğunu aldım yanıma düştüm yollara. Evdekiler bana eşlik etmek istemedi, meleklerimi orada bıraktım. Neyse ki gitarım bana sadık kaldı. Sırt çantası, çadır, karavan uzunca bir süre gezindim.  

Elinden bırakmadığı gitarının tellerini okşadı. Gözü üzerimizde olan zabıta memuru henüz bu hareketi fark etmemişti.

-         Sonra  aradığımın ev veya ev ortamı olmadığını anladım. Gittiğim yerlerde her seferinde farklı ve yeni ev oluşturmak daha cazip göründü gözüme. Sokaklar meydanlar ev oluyordu bana. Ev kedisinden sokak kedisine dönmüştüm. İşte o zaman gitarıma ve müziğe sığındım. Müziğim beni korudu, bazen yorgan bazen de çatı oldu bana.

-         Bana kalırsa içindeki şeytanları temizlemek için hayli ağır bedel ödemişsiniz. Geri döndüğünüze göre yalnızlıktan sıkılmış olmalısınız.

11may2008_021_fhdrBu sözlerime cevap vermedi. Ses etmeden yandaki büfeye gidip iki çay ve iki simit alıp tekrar yanına oturdum. Acıktığımı söyleyip bana eşlik etmesini rica ettim. İtiraz etmedi. Güneşin ısıttığı kış günlerindeydik ama akşamları sert ayaz oluyordu. Nerede gecelediğini sordum. Şimdilik Sirkeci?de arkadaşına ait bir büroda gecelediğinden söz etti. Eliyle şehrin Avrupa yakasını ve yüksek gökdelenleri gösterdi.

-         Şehir özgür ruh istemiyor, barındırmıyor onları. Gezdiğim şehirlerde ruhların hep tutsak ve yalnız olduğunu gördüm. Bilirsin, şehirde her şey önüne hazır gelir. Ruhları besleyip mutlu edecek sürprizler umutlar bile hazır sunulur insana. Piyangosu lotosu totosu hazır umut olarak satılır şehirde. Saçmalamanıza bile fırsat yoktur. Şehir sizi tanıyıp bilmek ister. Bugün ne yaptığının ne olduğunun nereye gidip geldiğinin hep farkındadır. Dahası gelecekte yapabileceklerinden bile haberdar olmak ister, şehir. Bak şu zabıtalara, boşuna şehir zebanileri demiyorum onlara. Aportta bekliyorlar.

-         İyi de böyle nereye kadar gideceksiniz. Yaşlanıp elden ayaktan kesilince müzik yapamaz olunca sizi sarıp sarmalayacak müziğiniz de olmayınca?.

Elini kaldırıp sözlerimi tamamlamama fırsat vermedi. Parmağı ile kendini işaret etti.

-         O zaman bu beden elimde kalan son ev olacak. Onu koruyup kollayacak bir battaniye içini ısıtacak bir tas çorbadan başka gereksinimim olmayacak. Ne olursa olsun ruhumu şehre satmayacağım.

-         İnsanların ruhunu şehre sattığından söz ediyorsunuz tamam ama şehir ne yapıyor bu satın aldığı ruhları?

Gülümsedi. Zor sorular sorduğumu cevap vermeden önce birer çay daha içmek istediğini söyledi. Çayını yudumlarken bile gitarını elinden bırakmamıştı.  

-         Şehirde yaşayanların büyük kısmı ruhlarını şehre satıp mutlu mesut yaşıyorlar. Onlar şehrin gerçek sakinleri. Ruhlarını satmaya hazır diğer bir kesim var ki onlar pazarlıkta anlaşamıyor. Pazarlık sürene kadar şehirde kendi adalarında yaşıyor, başkalarından daha iyi bedel bulduklarına inandıklarında onlar da vazgeçiyor ruhlarından. İyi pazarlık etmiş olmanın mutluluğu yetiyor, onlara.  

-         Peki sizin gibiler ne yapıyor?

-         Ben dürüst satıcıyım. Satacak bir şeyim olmadığı için bedelleşmenin doğru olmadığına inananlardanım. Elimde bir tek müziğim var o da bu şehre kattığım minicik bir anlam, bedel istemeye bile utanır insan. Üstü kalsın.

Bu sözlerden sonra gitarını tekrar kucağına alıp çalmaya başladı. Sahibi gibi yıpranmış görünen gitardan yayılan müzik gelen geçeninin pek dikkatini çekmemişti. Az önce benim gibi aceleyle vapura yetişme telaşında olan veya günün yoğunluğunda savrulan pek çok kişi geçti önümüzden. Hiç kimse çalan gitarın farkında değildi ama zabıtanın ilgisini çekmeyi başarmıştık. Bize doğru geldiğini görünce eliyle gitar kutusunu kapalı tuttuğunu işaret edip 5 dakika izin istedi. Gitarın sesine sahildeki martıların çığlıkları da eşlik etti, bir süre. Sonra gitarını toplayıp kutusuna kaldırdı. Çay simit ve muhabbet için teşekkür etti. Dayanamayıp ?iyi de bu hayattan, sizden geriye ne kalacak?? diye üsteledim. Ağarmış saç sakalın arasından parlaklığını yitirmemiş bir çift gözle bana bakıp ?Anlam kalacak sevgili dostum. Hayatı tümüyle proje gibi gören siz şehirlilerin anlaması çok zor ama anlam kalacak? dedi.

Eliyle üzerindeki el örgüsü eski kazağı gösterip ?Bak bu kazağı seneler önce eşim benim için örmüştü. Şimdi eskidi ve hayli yıprandı. Ama bu durum kazağın benim için olan anlamını değiştirmiyor. Onca emekten geriye kalan işte bu kazakla birlikte üstümde taşıdığım o anlamdır. Dedim ya, sizin gibilerin anlaması zor.? dedi. Ayağa kalkıp iki adım attı sonra geri dönüp ?şehir satın aldığı bunca ruhu ne yapıyor diye sormuştun ya, o sorunun yanıtını ben de bulamadım. Ama yine de şehre müziğim ile kırıntı kadar bile olsa anlam kattığımı düşünüyorum. Bu da bana yetiyor. Dedim ya, ben dürüst satıcıyım, üstü kalsın? dedi.

Gideceği yere kadar eşlik etmek istedim gülümseyip eliyle beni durdurdu. ?Beni dert etme, müziğim beni korur. Kal sağlıcakla? diyerek yanımdan ayrıldı. Sirkeci vapurlarının kalktığı iskeleye doğru ilerleyip meydanın telaşlı kalabalığında gözden kayboldu.

3 Responses to “Şehir Zebanileri”

  1. Murat Karaaslan diyor ki:

    Yine güzel konu, tebrikler. Murat

  2. Mehmet Uhri diyor ki:

    Sevgili dostum, bakıyorum da konu Kadıköy’de geçince duyarlığın artıyor. Bir dahakine Kuzguncuk’tan söz edeyim de gör…
    selam ve sevgiler
    muhri

  3. abdül diyor ki:

    ne hoş bir yazı
    yüreğine sağlık
    Abdül Lama

Leave a Reply