Seçmenin Mektubu

hava-ile-sisirilmis-siyasetci12 Eylül 2010?da yapılacak referandum ile önümüze konulan sandıkta neyin oylanacağı konusunda net fikri olana rastlamak zor. Evet veya hayır seçiminde her konuda olduğu gibi bölünmeyi başarıyoruz ama oyumuzun renginin ifade ettiği içerik konusunda çoğumuz susuyor. Evet diyenler yargı reformunda hükümetin uzlaşmak yerine tek yanlı dayatmacı tavır takınmasına da evet demiş olurken hayırcılar ise darbecilerin dokunulmazlığı veya memur sendikacılığının önünün açılmasına da hayır demiş olacaklar. Böyle bir saçmalıkla bizleri yüz yüze bırakan siyasetçilerin sanki yaşananların müsebbibi kendileri değilmiş gibi kenara çekilip slogan üretmelerine kızmamak elde değil.

1980 darbesi ile ülkemizi küresel liberal sisteme dahil eden süreç pek çok alanda değişim ve gelişimi başlattı. Sözgelimi bankacılık veya sağlık alanında ülkenin bugün geldiği noktayı 30 yıl önce hayal bile edemezdik. Yaşanan süreç insani gelişmişlik düzeyi üzerine de olumlu etki yaptı. ?Ne iş olsa yaparım abi? diyenlerin sayısı azaldı, liyakatın önemi yanı sıra her alanda eğitimli kalifiye eleman sayısı arttı.   

Dahası, yaşanan bu değişim gelişim sürecine ayak direyen alanlar giderek daha fazla göze batar hale geldi.

Sözgelimi, hukuk sistemimizin değişmeden kalma inadı adalet dağıtmada başarılı olduğu pek söylenemeyecek hantal hukuk sistemimiz olduğu gerçeğini görünür kıldı. AİHM den dönen davalarımızın çokluğunda açık ara önde olmamız bile reform gerektiği konusunda hukuk adamlarımızı ikna edemedi. Gelinen noktada siyasalaşmasından endişe edilen, adalet dağıtmada sorunlu, iç denetim mekanizmaları tıkanmış hukuk sistemiyle adalet dağıtmaya çalışıyoruz. 

Benzer bir süreç medyada da mevcut. Temel meslek etiği konusunda bile uzlaşmayan, taraf tutup karşıtı üzerinden kendi varlığını sürdürmeye çalışan ve bu var oluş kaygısı yüzünden mesleğin en temel değerlerinden bile vazgeçmeye teşne medya ve çalışanları ile toplumsal belleğimizi ayakta tutmamız çok zor görünüyor.

amcabey_by_fiyonk14Tüm bunlara ek olarak siyaset ve siyasetçilerin de değişmeye direndiklerini, rahmetli Cemal Nadir Güler ustanın Amcabey tiplemesinde karikatürize edilmiş haliyle kalma konusunda neredeyse uzlaşılmış olduğunu görmek ülkenin geleceği açısından çok kaygı verici duruyor. Her şey değişiyor, partiler kapanıp yenileri açılıyor ama siyasetçi ve siyasi söylem değişmiyor.

Bu siyaset ve siyasetçiler ile gidilemeyeceğinin açık örneği de önümüzdeki referandum.

Bakıyorsunuz, anayasanın değişmesi demokratikleşmesi konusunda tarafların söylemleri örtüşüyor ancak iş uzlaşmaya gelince kıyamet kopuyor. Kendini karşıt siyasi söyleme göre konumlandıran ve ancak o şekilde var edebilen çapsız siyasetçiler, uzlaşma olunca varlık nedenlerini yitirmekten karşıtına benzemekten korkuyor. En kolay uzlaşabileceği demokratikleşme alanında bile içeriği dolu siyasi söylemi olmadığı için uzlaşmak yerine karşı çıkmakla kendini var kılmayı deniyor. Bu siyaset ortamı ve siyasetçiler ile ülkenin yol alması çok zor görünüyor.

AKP?nin getirdiği anayasa değişikliklerinin demokrat tavır almaktan çok hukuk alanında kendince reform isteği üzerinden dayatmaya dönüştüğünü düşünenimiz çoktur. Bunca yıldır el sürmedikleri değişikliklerin demokratikleşme postu ile sunulmasını yine o eski sığ politik düşüncenin ürünü olarak okumak mümkün. Muhalefetin ise elle tutulur siyasi içerik üretmek söylem geliştirmek yerine karşı söylem kolaycılığına kaçtığı gün gibi meydanda. Üstelik bu çapsız, basiretsiz öngörüsüz siyasetçiler referandum sandığı önümüze konduğunda neyi oyladığımızdan çok kimin söylemine oy verdiğimiz üzerinden siyaset yapmayı amaçlıyor. Oylamadan evet sonucunun çıkmasının yürütme için güven oylaması olacağından öte anlam taşımadığını düşünen siyasetçilerle veya sonucun hayır olması halinde değişiklik istenen pek çok maddenin (darbecilerin dokunulmazlığı, memurun sendikal hakları vb ) bir daha gündeme alınmasının zorluğunun idrakinde bile olmayan siyasetçilerle ülkenin geleceği konusunda kaygılanmamak elde değil.

Bir seçmen olarak 12 Eylül?de yapılacak referandumun çapsız, basiretsiz ve kendini ancak karşıtı üzerinden tanımlamayı başarabilen siyasetçi tipini görünür kılacağını, siyasi partiler yasası ve seçim yasaları üzerinde değişiklik baskısı oluşturacağını umuyor, bekliyorum.

 

Mehmet Uhri

Seçmen

2 Responses to “Seçmenin Mektubu”

  1. Ahmet çağıldak diyor ki:

    Sevgili dostum hikaye ustası olduğun kadar teşhis koymada da ustaymışsın, kutlarım. Tedavi önerilerin de teşhisin içinde saklı gibi. Hukukumuzun sağlık sorunlarını konuşmalıyız…

  2. Mehmet Uhri diyor ki:

    Gerçek çözüm doğru tanılama ile başlar. Ancak,
    kimse hastalığı görmüyor veya görmek istemiyorsa tanılamadan önce herkesin bir aynaya gereksinimi var.
    Birinin kral çıplak diye bağırması bile yetmiyor.
    Yani işimiz zor, uzun ve çetrefilli. Sabır gerekiyor.
    Dostlukla
    muhri

Leave a Reply