ENDÜLÜS NOTLARI - 6 SEDEFİN SUSKUNLUĞU

sedefkar-1

Granada Elhamra sarayını tabanlarımız yarılırcasına gün boyu gezmiş hayli yorulmuştuk. En son Cennet-ül Arif bahçelerinde dolaşıp sarayın çıkışa yöneldiğimizde önünden geçtiğimiz küçük dükkânlardan birinde karşılaştım o sedef ustası ve kedisiyle.

Görünüşünden yaşını almış olduğu anlaşılan karalı beyazlı kedi dükkân girişinde duvara sırtını yaslayıp karnını güneşe yaymış hafifçe uyukluyordu. Kediye yaklaşıp yanına oturdum. Hafifçe kafasını kaldırıp yüzüme baktı. Başka bir tepki vermeden uyumaya devam etti.

Kediyi kendi halinde bırakıp kapıdan içeriye göz attım.

Sedef kakma ustası masa üzerine yatırdığı ahşap parçasına elindeki sedef parçasını uygulamaya çalışıyordu. Masa ve çevresi hayli dağınıktı. Dükkânın diğer yanında duvarlara asılmış haliyle satışa hazır sedef kakma ahşap ürünler sergileniyordu.

sedefkar-2

İçeri girip yanına yaklaştım. Dükkândaki ürünlerle ilgilenmeyip yanına geldiğimi fark edince elindeki işe ara verdi. Hafifçe kafasını kaldırıp gözlüklerinin üzerinden “Ne istiyorsun?” dercesine bakınca “Hangisi?” diye sordum. Şaşırdı. “Neyin hangisi?” diye yanıt verdi.

“Hangisi hangisini süslüyor? Sedef mi ahşabı, ahşap mı sedefi?” diye üsteledim. “Sence hangisi?” diyerek yine soruyla karşılık verdi.

“Göz alıcı görünen sedef olduğuna göre ahşabı süsleyen sedef olmalı” diye cevap verdim.

Kafasını önüne eğip elindeki fırça ile tutkalı zemine iyice yaydı. Sonra inceltilmiş ve yerine göre kesilmiş sedef parçasını tutkallı bölüme yerleştirip çekiç gibi bir aletle bastırıp üzerinden geçerek iyice yapışmasını, hava kalmamasını sağladı. Sedefin ahşaba tutunması için işlemi tutkal kuruyana kadar sabırla sürdürdü.

Başından ayrılmadığımı görünce kafasını kaldırıp gözlüklerinin üzerinden tekrar bana baktı.

“Sedef esir edilmiş olandır. Bu nedenle suskundur. Konuşkan olan ise ahşaptır. Ne de olsa ev sahibidir” dedi.

- Esir edilmiş olan mı? Nasıl yani?

- Bak bu doğal sedef hiçbir zaman buraya ait olmadı. Kim bilir hangi okyanus kıyısından kabuğunun ışıltısı uğruna esir edilip buralara kadar getirilen bir deniz canlısıydı. Bu topraklarda güzel olan ilgi gören ne varsa hep bir yerlerden esir alınmış olandır. Gördüklerinin çoğu keşifler sırasında uzak coğrafyalardan getirilmiştir. Sedef bu nedenle suskundur.

- Peki ya ahşap?

- Başka ülkelerden getirilmiş olanı olsa da ahşap çoğun buralıdır. Buralı olduğu için her yerin ve her şeyin sahibi gibi konuşur. Anlayacağın gevezedir. Sedeflerin görünüşü dikkat çekici ve ışıltılı olsa da kakma işinde mekânın sahibi ahşaptır. Sınırları belirleyen son sözü söyleyendir. Anlayacağın ev sahibidir…

- Yani?

- Yani sedef işçiliği biraz da bulunduğumuz coğrafyayı anlatır. Yörenin insanları da böyledir. Herkes bir yanıyla sedef gibi göz alıcı ve aynı zamanda esaret altında olsa da çokça geveze ahşaptan öte değildir. Yani ahşabı ile övünüp asıl güzel olan esir yanını gizleyen insanların ülkesindesin.

- İyi de bu nasıl bir seçim? Hangisi daha değerli? Ahşap olmak mı? Sedef olmak mı?

- Zor soru. Ne yazık ki, birbirine bulanamayıp yan yana durmaktan öteye gidemiyorlar. Bir arada güzel görünüyor olsalar da anlamlı bir resim oluşturamadıktan sonra bence hangisinin değerli olduğunun da önemi kalmıyor. Hep bir yanın eksik, bir yanın öteki.

- İyi de bu hep böyle mi sürecek? Ahşap ile sedef anlamlı bir görüntü oluşturamayacak mı?

- Denedim. Bir zamanlar iyi bilinen bir iki resmi sedef ile ahşaba işledim. Resim olarak fena da olmadı. Ama beğenilmedi. Hatta sedef sanatını yozlaştırmakla suçlandım. Tepki aldım. Yani şimdilik böyle devam edecek gibi görünüyor.

- Ne zamana kadar?

Masanın üstünde duran henüz işlenmemiş ahşap parçasını eline alıp havaya kaldırıp biraz da bezgin bir ses tonuyla “İçimizde esir ettiğimiz o suskun sedefi fark edip özgürleştiremezsek sanırım hep böyle bir odun parçası olarak kalacağız. Şimdilik herkes halinden memnun göründüğüne göre yolumuz hayli uzun.” Dedi.

Dükkâna giren ve ürettiği sedef kakma ahşapları inceleyip fiyat soran iki turist ile ilgilenmek için elindeki işi bırakıp ayağa kalktı. Gelen diğer turistlerle dükkân kalabalıklaşınca daha fazla duramayıp dışarı çıktım.

sedefkar-5Sırtını dükkâna vermiş uyuklayan kedinin yanına oturdum. Elimi uzatınca kafasını kaçırmadı. Kediyi okşarken bir süre öylece sedef ustasının söylerini düşündüm.

Kafam hayli karışmıştı.

Kediye dönüp “İnsan niye böyle? Neden hep bir yanımız eksik, bir yanımız öteki?” diye sordum.

Kafasını kaldırıp gözlerimin içine baktı.

“Ben de anlamıyorum. Üstelik sanki biraz da bu yüzden telaş içinde hep bir sonranın peşindeler? Rahat duramıyorlar. Hâlbuki durmak, öylece durup bir süre kendinle kalmak da hayata dâhil değil mi?” diye yanıt verdi.

Ne cevap vereceğimi düşünürken uzaktan bana seslenildiğini işittim. Bir sonraki uğrak noktasına doğru yola çıkmamız gerekiyordu.

Gitmem gerektiğini söyleyip telaşla ayağa kalktım.

Arkamdan kedinin “Ben cevabımı aldım…” diye seslendiğini işittim.

Mehmet Uhri

Leave a Reply