ENDÜLÜS NOTLARI–5 ELHAMRA SARAYI, GRANADA

elhamra-2

Endülüs şehirleri arasında hayli sıcak sevecen ve kucaklayıcı görünse de tarih ve kültür anlamında Granada benim için tam bir hayal kırıklığıydı.

Endülüs coğrafyasının bu en ilgi çekici noktasında aylar öncesinden bilet alınarak girilebilen her daim kalabalık ve rehberli gruplar halinde gezilebilen UNESCO dünya kültür mirası listesinde yer bulmuş Granada Elhamra sarayının gerçekte ne yazık ki yapay bir gerçeklik hatta CIA projesi olduğunu söyleyerek başlarsam umarım haddimi aşmış olmam.

Tarihsel kayıtlarda Granada şehrinin Al Sabica tepesinde Romalılardan kalan bir kalenin Nasriler olarak bilinen Gırnata Emiri 1. Muhammed bin Nasri tarafından 13. Yüzyılda Elhamra sarayına dönüştürüldüğü bilinmektedir.

İki yüz yıl süren Nasri krallığının Hıristiyan istilası ve Kastilya kraliçesi İsabel tarafından 1492’de teslim alınmasıyla Elhamra sarayı yine kraliyet sarayı olarak kullanılmak üzere değişim ve gelişime uğramıştır.

18 ve 19. Yüzyılda kaderine terk edilip yağmalanır. Harabeye dönüşen saray 20. Yüzyılın ilk yarısına kadar evsizlere ve çoğunlukla bölge çingene nüfusuna ev sahipliği yapar.

elhamra-1

Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise harabe halindeki saray büyük paralar harcanarak ayağa kaldırılır. Batı dünyasında hayli ilgi gören oryantalist düşüncenin simgesi olarak yeniden kurgulanır ve bir anlamda oryantalizmin yeryüzünde vücut bulmuş hali olarak turizmin hizmetine sunulur.

Kısaca bugün Elhamra sarayının o görkemli koridorlarında dolaşanlar oryantalist bakış açısı ile yeniden kurgulanmış hayali bir yapıyı gerçeklik olarak gezmekte, bu gerçekliğe “iliştirilmiş” yeni bir tarihsel anlatı dinlemektedir.

Bugün sarayı gezenler Washington Irving (1783- 1859) isimli ABD’li tarihçi, yazar ve diplomatın 1829 yılında diplomat olarak atandığı Granada bölgesinde Elhamra sarayından esinlenerek kaleme aldığı söylenen ve 1832 de basılan “Elhamra Masalları” kitabının Doğunun meşhur “Bin Bir Gece Masalları” kitabı olarak burada yazılmış olduğu bilgisiyle karşılaşmaktadır.

Gerçekte ise Bin Bir Gece Masallarındaki hikâyeler Halife Harun Reşit zamanında 8. Yüzyılda halk hikâyeleri olarak ortaya çıkmıştır. Sözle aktarılan hikâyelerin çekirdeğini, eski bir Fars kitabı olan Hazâr Afsâna (Bin Efsane) oluşturmaktadır. 9. yüzyıl dolaylarında hikâyeleri derleyenin ve Arapçaya çevirenin masalcı Ebu Abdullah Muhammed el-Gahşigar olduğu, yapıttaki hikâyenin çerçevesini oluşturan Şehrazat öyküsünün ise, esere 14. yüzyıl dolaylarında katılmış olduğu bilinmektedir.

18. Yüzyılda Napolyon’un Mısır seferi ile Avrupa’da başlayan Doğunun kültür ve zenginliklerine olan artan ilgiyle eser, Fransızcaya 1704 yılında Antoine Galland (1646- 1715) tarafından çevrilmiştir. Eserde yer alan hikâyelerin bir kısmının daha önceden de Batı’ya ulaştığı düşünülmektedir.

Kitabın ABD’de yayınlanması ise yaklaşık bir yüz yıl sonra gerçekleşir.

8.Yüzyılda İslam dünyasının kolektif bilincinin eseri olan “Bin Bir Gece Masalları” kitabı, içerik olarak pek çok benzerlik ve bazı eklemeler ile ABD’li bir diplomat ve yazarın saraya bakıp ilham alarak 1832’de kaleme aldığı “Elhamra Masalları” kitabı olarak Atlantik’in öte yakasında yayınlanır.

Yazıldığı dönemde kitap pek önemsenmese de Washington Irving ABD kısa öykücülüğü tarihinde kıvrak ve etkili yazım tekniği ile bir kilometre taşı olarak görülmektedir.

Yine de cevaplanması gereken önemli bir soru ortada durmaktadır.

Kendisinden yüzyıl önce batı dillerine çevrilmiş örneği olmasına karşın Irving’in yapıtı ile Elhamra sarayının ayağa kaldırılıp günümüzün yoğun ilgi gören, aylar öncesinden bilet almayı gerektiren tüm dünyanın ilgi odağa bir saray haline gelmesi arasındaki ilişkiyi nasıl açıklamalıyız?

1954 Yılında Washington Irving’in Elhamra Masalları kitabının ABD’de yeniden gündem olması ve bu kitaptan hareketle yine aynı yılda neredeyse dört duvar kalmış Elhamra sarayının fakir İspanya şartlarında büyük paralar harcanarak ayağa kaldırılmaya başlanması rastlantı mıdır?

Bu soruları yanıtlayabilmek için ikinci dünya savaşının bittiği yıllara dönmemiz gerekiyor. Savaş bitmiş, ABD ve müttefikleri Stalin ile işbirliği yaparak Avrupa’yı faşizmden kurtarmıştır. Tarih bu şekilde yazmaktadır.

Avrupa’daki üç faşist diktatörden ikisi (Hitler ve Mussolini) müttefikler tarafından yenilgiye uğratılmış, ülkesini her iki sabık liderin de desteği ile baskı altında tutan faşist Franco rejimi ise Birleşmiş Milletlere dahi kabul edilmeyerek yalnızlaştırılmıştır.

1945 ve sonrası İspanya’nın karanlık yıllarıdır. Üst düzey Nazi ve SS subaylarının sahte kimlikler verilerek gizlice Arjantin’e kaçırılmasına aracılık etmesi ile bilinen dünyanın unuttuğu fakir bir coğrafyadır.

Tüm dünyanın sırtını döndüğü Franco rejimine ilk olarak 1953 yılında ABD el uzatır. Cadiz’de bir ABD askeri üssü açılmasının yanı sıra çeşitli ekonomik yardımlar karşılığında Eisenhower ile diktatör Franco’nun el sıkışması ABD’de ve tüm dünyada olumsuz karşılanır. Faşist Franco yönetimine zımnen onay vermek olarak görülür ve büyük tepki alır.

Dünyanın sırt çevirdiği, izole edilmiş faşist bir yönetim ile el sıkışma, ABD’nin komünizm tehlikesine karşı Avrupa’ya destek olma yönünde “fedakârlığı” olarak tüm dünyaya yutturulmaya çalışılsa da ülke içindeki tepkiler dinmek bilmez.

İspanya NATO’ya kabul edilmez. Ancak 1982 de üye olabilir.

2. Dünya savaşına faşizmle mücadele sloganıyla katılıp büyük kayıplar verilmişken ABD yönetiminin faşist bir yönetim ile yakınlaşması Amerikan kamuoyunda büyük tepki alır. Daha 1936‘da Franco faşist darbesi ile mücadele için gönüllü olarak İspanya’ya giden Abraham Lincoln tugayı ve kayıpları ortadayken “düşmanlaştırılmış” İspanya için imaj değişikliği gerekmektedir.

İşte burada devreye CIA girer.

1954 yılında gizli bir el Washington Irving’in bin bir gece masalları kitabını kamuoyunda popüler hale getirirken Elhamra sarayının temizlenip ayağa kaldırılması için İspanya yönetimine ciddi ekonomik destek sağlanır.

Bu bir algı yönetimi projesidir.

Proje gereği saray kitaba uydurulurken yazarın içinde yaşadığı hayali bir oda bile tanımlanır.

Granada ve Elhamra sarayı üzerinden ABD toplumuna başka bir İspanya, hayali bir Doğu ülkesi “Endülüs” anlatılarak Franco rejimi ile birlikte ülkenin olumsuz imajının da üstü örtülür. Bu arada Franco yönetiminde de “uslu” durması istenir.

Dahası Endülüs coğrafyası üzerinden fakir bir tarım toplumu olan İspanya’ya turizm ile kalkınma yolu gösterilir. Turizmin canlanması ile ülke kalkınırken herkes durumdan memnundur.

Proje ile ABD kamuoyunun tepkileri azaltılırken algı ve imaj değişimi ile İspanya’da 1975 yılına kadar sürecek 40 yıllık faşist rejime dünya kamuoyunun da ses çıkarmaması, hatta zımnen destek vermesi sağlanır.

Kısaca bugün Elhamra sarayı diye oryantalist bakışın o üstenci küçümseyici edasıyla ayağa kaldırılıp dünya turizmine pazarlanan görkemli yapı, gerçekte 1935 yılında askeri darbe ile anayasayı ve demokrasiyi askıya alan faşist Franco rejimini görünmez kılmak için yeniden inşa edilmiş bir ABD projesidir.

Ardında yatan tarih ise ne yazık ki tarafların elbirliği ile son derece “başarılı” projenin ardında kaybolmuş görünüyor.

elhamra-3

Tüm bu kurgusal tarih ve anlatı çabalarını bir kenara bırakıp yapının karşı yamacındaki kutsal dağ anlamına gelen Sacremonte tepesinden gün batımında bakıldığında ise Elhamra sarayından etkilenmemek yine de hiç kolay değil.

Eeeee…

Ne de olsa post-truth çağında yaşıyoruz…

Mehmet UHRİ

Leave a Reply