Oltanın Kısmeti

bogaz-140O sıcak yaz günü Kandilli sahilinde boğaza olta savuranların arasındaydım. Hava çok güzeldi. Martılar da en az sahildeki balıkçılar kadar hevesli görünüyordu. Hemen önümde denize dalan ve gagasında çırpınan balık ile yükselmeye çalışan irice martı, balığı gagasında tutmayı başaramayıp suya düşürdü. Diğerleri düşen balığın peşine hücum ettiler ama sanırım balık kaçmayı başardı.

Çevremdeki balıkçılara göre, az önceki martı gibi pek kısmetli olduğum söylenemezdi. Bir iki istavrit ve kraça dışında kovam boş kalmıştı. Hemen yanı başımda uzun boylu, saçı sakalı ağarmış, görünüşünden boğazın tecrübeli balıkçılarından olduğu anlaşılan yaşlı adam ise her seferinde üçer beşer istavrit çekiyordu. Ona yardım eden ve sonradan balıkçının liseye giden kızı olduğunu öğrendiğim genç kız ise tutulan balıkları oltadan çıkarmaya yetişemiyordu, sanki. Kıskanmamak mümkün değildi. Dahası, oltamı kıyının kayalıklarına taktırınca balık tutma hevesim de kaçmaya başlamıştı. Sıkıldığımı görünce yaşlı adam bana dönüp ?Sıkma canını, oltanın kısmetidir bu. Her zaman sen tutacak değilsin, bazen deniz de seni tutar? diyerek oltasını kızına bırakıp yardıma geldi. Misinayı gevşetip bir süre kendi ağırlığınca bıraktı. Sonra sarıp misinayı gerdi ve hızla asıldı. Bir iki denemeden sonra oltam kurtulmuştu. Teşekkür ettim.

Ayak üstü başlayan sohbetimizde Haliç tersanesinden emekli olduğunu, tersanenin kapatılması ile arkadaşlarının dağıldığını, yıllarını gemilere ve denizciliğe verdiğini, emeklilikten sonra çok aramasına rağmen iş bulamadığını, boş oturmaktansa boğazda balık tuttuğunu anlattı. Son zamanlarda ciddi sağlık sorunları olduğu için de çocuklarının sokağa yalnız bırakmadığından yakındı.

Balık tutma ile ilgili yaşadığım aksilikler bitmemiş bu kez de kıyıda toplanan misinamı karıştırmıştım. Sıkıntı içinde dolaşan misinamı açmaya uğraşıyordum. Bizim ki gülümseyerek tekrar yanıma geldi ve ?misinayı ıslatmadan düğümünü çözemezsin, beyim? diyerek dolaşan misina üzerine kovasından biraz su döktü. Bu sırada çırpınan iki balık kovadan yere düştü. Balıkları eline alıp okşayıp boğazın sularına geri bıraktı. Balıklar biraz duralayıp sonra hızla derine dalıp gözden kayboldu. Şaşırmıştım.

-         Madem bırakacaktınız niye balık tutuyorsunuz? Kaç saattir balık tutmak için cebelleşiyorum. Görüyorsunuz, çektiğim sıkıntıyı.

-         Haklısın beyim. Eskiden ben de senin gibi düşünürdüm. Yaşlanıp yolun sonu yaklaştığında bir de ölüm korkusu yaşayınca fikrini değiştiriyor insan.

-         Nasıl oldu bu?

-         Bir gün marketten elim kolum dolu eve dönüyordum. Sokakta kalbim tekledi. Olduğum yere yığılmışım. Hastaneye kaldırmışlar. Dediklerine göre kalbim iki kez durmuş. Şok vererek çalıştırmışlar. Ben bir şey hatırlamıyorum. Uyanıp kendime geldiğimde hastabakıcılar ?geçmiş olsun, öteki dünyaya gidip geldin. Ne gördün oralarda?? diye soruyorlardı. Doğrusu bu soruya verilecek yanıtım yoktu. Hayli aydınlık, ışıktan hiç bir şeyin seçilemedi rüya görmüş gibiydim. Diğer rüyalardan pek farklı da değildi, doğrusu.

-         Geçmiş olsun, büyük badire atlatmışsınız. İyi ama bunların balıklara ne ilgisi var?

Dolaşan oltamı sakin sakin açma uğraşıyordu. Dönüp yüzüme baktı. Gözlerinde biraz ümitsizlik biraz keder vardı, sanki.

-         Beyim ölüm korkusu bir kere aklına girmişse, dahası ölümü görüp geri gelmişsen öteki dünyanın var olduğuna daha çok inanmak istiyor, insan. O hasta yatağımda kurban gibi ölümü beklerken bunları düşündüm ve tuttuğum balıklar geldi gözümün önüne.

-         Yani?

-         Belki de onlar için suyun ötesi öteki dünyaydı. Oltaya yakalandıklarında öteki dünyayı görüp geri dönebilsinler, arkadaşlarına öteki dünyayı anlatsınlar diye o günden beri tuttuğum balıkların bazılarını denize geri bırakıyorum. Ne görürler, ne anlatırlar bilemem ama farklı bir dünya olduğundan söz etsinler yeter. 

 

Misinanın düğümü çözülmüştü. Yardım için tekrar teşekkür ettim. ?Önemli değil? der gibi bir el işareti yaptıktan sonra oltasını boğaza savurdu. Kısa süre sonra neredeyse tüm iğneleri istavrit ve kraça ile dolu oltasını kıyıya çıkardı. Kızı, neşeyle balıkları iğnelerinden ustalıkla çıkarıp kovaya atıyordu. Oltamın kısmetime ise sadece iri bir istavrit düşmüştü. Usulca iğneden çıkarıp ışığa tuttum. Pullarını okşadım ve ?arkadaşların seni bekliyor, anlatacakların olmalı? diyerek boğazın serin sularına bıraktım. Bu arada bizim ihtiyar balıkçı ile göz göze geldim. Oltasını sarıyordu. Gülümsedi, göz kırptı. ?Allah uzun ömürler versin beyim. Şimdi senin de torunlarına anlatacak bir şeylerin oldu. Haydi rast gele? diyerek oltasını tekrar boğaza doğru savurdu.

 

Leave a Reply