Madaba’nın Son Mozaikçisi

madabamosaic05

Bu sabah erken geldi, kafası dumanlı görünüyor. Anlaşılan yine birileri onu öfkelendirmiş.
Kendini işe verip öfkesini çabuk unutanlardan olmasa acısını biz mozaiklerden çıkarabilirdi.

Uysal ve sakin biridir, ustası da öyleydi, bütün gün başını kaldırmadan mozaikleri onarır.

O Madaba’nın son mozaik ustasıdır.

Ailesi yıllar önce Filistin’den Ürdün’e göç edip Madaba’ya yerleşenlerden. Çocuklar sokakta koşup oynarken o, yaşlı ustasının yanında mozaik tamiri için harç karardı. Getir götür işleri ile ekmek parası kovalayıp sanat öğrenmeye çabaladı. Ustası el vermese Filistinli diye onu burada tutmaz yerine kendilerinden adam ararlardı.

Göçmen olmak, göçmen doğmak yüzünden hep birilerinden uzak hissederdi kendini. Ahali de öyle hissettirir, yeri geldiğinde kendinden olanları kayırırdı. Zamanla ustası elden ayaktan düşünce mozaik işinden anlayanın zor bulunması şansı oldu.

Onlarla beraber ama hep biraz ötedeydi.

Bizim mozaikçi hep işine bakar, içine atar ara sıra öfkelense de kimseye dalaşmaz, suskun kala biridir. Ustası “Kafanda sorular, sorunlar olduğunu farkındayım evlat. Aradığın yanıtlar mozaiklerde. Onlara sabırla bak, anlamaya çalış, göreceksin” demişti.

Yorulduğu zamanlarda üzerinde çalıştığı mozaiklere bakar, bazen resimlerini çizip saklardı. Eline fırçayı boyayı alıp resim yapmak yerine küçücük renkli taşları tek tek dizerek resim yapmaya çalışmayı pek akılcı bulmazdı. Üstelik duvara yapıldığında zamanla döküldüğü için tabana yapılması gerekiyordu. Tabana yapılan resim de üstünde gezinenler yüzünden yine zamanla aşınıyordu. Nereden bakarsan bak insanların amacı resim yapmak olsaydı mozaikle uğraşmaz kolayından hallederlerdi diye düşünüyordu. Bir gün bu düşüncelerini ustasına açıp, “Neden ille de mozaik?” diye sormuştu.

Ustası ise yine yerdeki mozaikleri gösterip “Oraya bak, iyi bak. Yanıt orada” diyerek cevaplamıştı. Bizimki bakmış bakmış bir şey anlamamış ustasına sormaya da cesaret edememişti.

Bu konuşmadan birkaç gün sonra ustası harcı malayı eline verip o günkü onarımı ilk kez ona yaptırmış, yaptırırken başında durup “Geçen gün neden mozaik? diye sormuştun. Yanıtı mozaiklerde bulabildin mi?” diye sorunca cevap vermeye korkmuş ve susmuştu.
Ustası gülerek yanına tabureye oturup resimlere değil mozaik taşlarının her birine dikkatlice bakmasını istemişti.

O güne kadar hepsi birbirine benzeyen taşların aslında küçük küçük pek çok farklılıklar içerdiğini, dahası renkleri aynı olanların bile küçük farklılıklar gösterdiği ilk kez dikkatini çekmişti.

Mola verdiklerinde ise bardaklara içinde taze nane yaprağı olan çay doldururken yaşlı ustası eliyle mozaikleri okşayıp anlatmaya başlamıştı;

- Mozaik resimden ötedir. Amaç resim yapmak değildi. İnsan her zaman bir şekilde resim yapmıştır. Ne zaman ki birbirine benzemeyen insanlar ortak inançlar etrafında bir araya gelip kalabalık  şehirler oluşturmuş, işbölümü yapıp birlikte yaşamaya çabalamış, inandıkları ne varsa resme dökerken mozaiği de kullanmıştır. Ancak dedim ya; mozaik resimden ötedir.

- Resim değil de nedir, öyleyse?

- Parçaları insan olan bir toplum gibidir, mozaik. Tek tek herkesin farklı olduğu, kimsenin kimseye benzemediği hatta bir araya geldiklerinde birbirinden rahatsız bile olabileceği ortamlarda aslında büyük bir resmin parçası olduklarını görebilsinler, o büyük resmi arasınlar, görmeye çalışsınlar diye mozaik gibi zor bir tekniği kullanmıştır, insanoğlu. Dini mekanlar onlara hep o büyük resmi aramalarını, hayatlarının anlamını bulabilmeleri için hangi büyük mozaiğin parçası olduğunu aramanın yollarını göstermiştir.

Tam anlamadım. Birileri farklı insanlar bir arada olabilsinler diye mozaiği mi icat etmişler?

- Tam olarak öyle olduğunu sanmıyorum. Bak evlat, toplumu dev bir taban mozaiği gibi görmeye çalış. Mozaikteki resimleri de kısa süreliğine boş ver ve şu küçük mozaik parçalarını bir arada neyin tuttuğunu düşün. Mozaik tanelerini zemine yapıştıranın doğduğumuz toprak, içinde büyüdüğümüz toplum olduğunu, taneleri yatay olarak birleştirenin ise birbirimizle kurduğumuz ama zayıf ama güçlü bağlar olduğunu göreceksin.  Mozaik senin benim gibi birbiriyle benzeşmeyenlerin de bir araya gelip anlamlı bir resim oluşturabileceğini, barış içinde yaşayabileceğini anlatmıyor mu?

- İyi de o zaman şimdi neden mozaik yapılmıyor?  Neden vazgeçtiler?

- Zor sorular soruyorsun evlat. Herkes aynı olursa sorun kalmaz toplum huzura kavuşur sanan geri zekalılar yüzünden oluyor bunlar. Bak ailen Filistin’den geldi diye senin gibilere hep zorluk çıkarıyor, resimde yer almanı istemiyorlar. Hep aynı renk taşlardan desensiz mozaik yapmaya çalışıyor, ortaya çıkanın anlamlı bir resim olmaktan çok sıradan bir taban döşemesi olduğunu fark ettiklerinde de kabahati kendinde aramak yerine suçlayacak ötekiler bulmaya çabalıyorlar. Dahası, anlamsız büyük bir sıradanlığın parçası olmaktansa birileri dik kafalılık edip kendi başına anlam üretmeye kalkıyor. Başaranlar vardır elbet ama çoğu aradığı anlamın bile ne olduğunu öğrenemeden geçip gidiveriyor. Mozaik ise onların kafalarını karıştırıyor. Görmek istemediklerini gösteriyor. Büyük bir resmin sıradan küçük bir parçası olma düşüncesinden haz etmiyor, uzak duruyorlar.

- Peki o zaman neden tümden söküp atmıyor, restore etmeye çabalıyorlar?

- Orası daha da büyük komedi. Geçmişte birilerinin parçaları bir araya getirerek yaptığı mozaiklerdeki figürlerin günümüz için anlamlarının zayıflamış olmasını fırsat bilip mozaik mantığını aklınca kontrol altında tutacaklarını düşünüyorlar. Neymiş? Mozaiklerde kullanılan mitolojik semboller masallardaki çocuksu figürlermiş.  O zamanın insanlarına çok şey anlatabilmiş olsa da günümüzün farklılıkları ile birbirine tutunmak yerine tek başına hayatının anlamını aramaya sorgulamaya veya tüm bunlara boş verip tek başına yaşamaya çalışan insanları için bir şey anlatmıyormuş. Dünyaya bir kere geliniyormuş. Bana kalırsa hepsi boş laf bunların. Hangi büyük resmin, mozaiğin parçası olduğunu öğrenmeden insan kendini tanıyamaz ki.

- Peki ama usta, insan aslında hiç istemediği bir resmin veya mozaiğin parçasıysa, benim gibi pek de istenilmeyen bir resmin içinde yaşıyorsa ne olacak?

madaba

Bardağında kalan son yudumu da içip, nane yaprağını ağzına attı. Eliyle yerdeki büyük mozaik içindeki küçük figürleri gösterip “Anlam arayışın bitecek mi sanıyorsun? Yan yana gelmekten haz etmediğin, beğenmediğin küçük figürü boş verip o figürün de yer aldığı daha da büyük resmi görmeye çabalayacaksın. Hadi harcın katılaşmadan işe koyulalım. Mozaik beklemez.” dedi. Harcın kıvamını kontrol edip kovayı malayı çırağının eline tutuşturdu.

Akşam üstü yorgunluk çayına kadar gün boyu sessizce üzerinde çalıştıkları mozaiği onarmayı sürdürdüler.

Usta ile çırağın o günkü konuşmasına şahit olduğumuzdan beri biz küçük mozaik taşları kendimize bakıp şişinmenin veya ezikliğin anlamı olmadığını biliyoruz. Görece değerli renkli doğal cam veya sıradan renkli bir taş olmanın çok da önemli olmadığını, asıl arayışın yan yana geldiklerimizle oluşturduğumuz anlamı görebilmek için çabalamak olduğunu düşünüyor sabırla onarılmayı bekliyoruz.

Eksik kalan yerleri tamamlamak ise Madaba’nın son mozaikçisine kalıyor.

Bugün de akşama kadar sessizce çalıştı. Az sonra kapıyı kilitleyip gidecek. Karanlık olunca hepimiz birbirimize daha çok benziyoruz. Üzerine tutunduğumuz toprak ve yan yana geldiklerimizle birlikte öylece gün ışığının üzerimize vurmasını bekleyen mozaik taşlarıyız.

Gün gelir onarım biter, büyük resmi görürüz diye bir umut bekliyoruz.

Mehmet Uhri

Not: Madaba, Ürdün’ün Kuzeybatısında Ölü deniz yakınlarında mozaikleri ile ünlü tarihi bir yerleşim yeridir.

Detaylı bilgi için:  http://en.wikipedia.org/wiki/Madaba

Leave a Reply