İşte yine sahne arkasına, soyunda odalarının olduğu tarafa taşındım. Taşırken özen gösterdiler, örtümü örtmeyi unutmadılar ama yine de bir kenara atıldım işte. Üstelik anlı şanlı konser salonunun en değerli enstrümanı olan kuyruklu piyanonun böyle kenara atılıyor olması benden başka kimseyi rahatsız etmiyor. Neymiş? Gitar resitali varmış. Gitar dediğin ne ki? Hap kadar alet. Ben de sahnede kenarda durup boy göstersem, resitalden nasiplensem, millet beni yine göz ucuyla da olsa görse fark etse, kime ne zararım olacak? Olmazmış, sahne resital enstrümanlarına teslim edilmeliymiş. Sıradan bir piyano değilim ki. Konser salonlarının en kıymetli markalarından, genellikle akort sorunu yaratmadan defalarca kullanılabilen, sesi ve tınısıyla kendini kabul ettirmiş değerli bir piyanonun böyle kenara atılıyor olmasına alışmayı kimse benden beklemesin.
Konser salonu için değerimin yanı sıra resital ve konserlerde aranan bilinen hatta sahnede kapladığı yer ve duruşuyla icra edenlerden bile daha fazla dikkat çeken piyano olarak bir miktar kibirli olduğum söylenebilir. Ne yapayım, alçak gönüllülük de bir yere kadar. Konser öncesi provalarda sesimin rengi ve tınısı yüzünden piyanistlerin övgüsünü işitmek ister istemez uçuruyor insanı. Gerçi konser bitiminde alkışların kendine geldiğini düşünüyor olsalar da orada esas iş görenin, ses çıkaranın kim olduğu da gün gibi ortada. Dünyaca ünlü bir markanın ürünü olmak, akustiği ile beğenilen meşhur bir konser salonunda bulunmak ve yine tanınmış piyanistlerin elinde takdir görmek, seyircinin alkışları ile ödüllendirilmek kendini değerli hissetmek için fazlasıyla yeterli geliyor ama birileri için özel ve önemli olmak istediğim zamanlar da olmuyor değil.
Şimdi beni gitar resitali nedeniyle özenle kenara alıp örttüler. Bu benim değerimi azaltmasa da gitarı kıskanmadan edemiyorum. Büyük olasılıkla o da kendince değerli bir markanın ürünüdür. Üstelik gitarı çalan için ne kadar özel ve önemli olduğunu görüp imrenmemek elde değil. Kuliste kılıfından çıkarırken gösterdiği özen, elinde taşırken, sahneye el ele birlikte çıkarken, seyirciyi birlikte selamlarken sanki çocuğu veya sevdiği bir yakını ile birlikteymiş gibi davranmasını doğrusu kıskanıyorum. Ne kadar değerli olursam olayım birileri bana o gitara gösterilen yakınlığı göstermiyor. Piyano olarak işim bittiğinde, ışıklar söndüğünde yapayalnız kalıyorum. Halbuki gitar için böyle bir yalnızlık söz konusu değil. İnsanlar için yanlarında taşınamayacak kadar büyük ve hantal olmamın bunda büyük etkisi olsa da boynumun bükük kalmasını engelleyemiyorum. Sonuçta benzer pek çok müzik aleti gibi hepimiz titreşen tellerin sesini aktarıyoruz. Özünde çok bir şey değişmese ve her enstrüman gibi kendimize biçilen değerimiz olsa da bazılarımızın birileri için bu kadar önemli olması haksızlık diye düşünüyorum.
Evet, kıskanıyorum; gitarı flütü, kemanı ve benzer taşınabilir pek çok enstrümanı hatta orkestra şefinin bagetini bile kıskanıyorum. Belki onların da azametli görünüşüme bakıp imrendiği oluyordur. Kendilerini benimle kıyaslayıp daha değersiz bile hissetmiş olabilirler ama solistin elinde onun dünyasında yer etmiş olmak, herkes için değerliyken biri veya birileri için aynı zamanda önemli olmak bambaşka bir şey. İşte bunu kıskanmadan edemiyorum.
Mehmet Uhri
her piyano gördüğümde bu yazıyı anımsayıp ona dokunarak yanından geçeceğim kutlarım seni Mehmet gerçekten piyanonun ağzından çok etkili bir serzeniş