Pinokyo’yu Anlamak

img_0197Gözlerimin kısık göründüğüne aldanmayın, öyle olaylar görüp öyle değişik insanlar tanıdım ki; imrenirsiniz. Kenarda kaldığıma ve sesiz durduğuma da aldanmayın her şeyi görüyorum. Gölgemin duvara ilk düşüşünden bu yana 20 yıldan fazla oldu. Yerimden kımıldayamıyor olmam biraz zorluk çıkartıyor olsa ve zamanla insanların ilgisi azalsa da olan bitenden haberdarım.
Göz aşinalığı yüzünden daha az insanın ilgisini çekiyor olmamın onları izlememi kolaylaştırdığını bile söyleyebilirim. Biraz da dedikoduları aktaracak birileri olsa çevremde başka isteğim beklentim de olmayacak. Neyse, buna da şükür.
Biraz kendimden söz edeyim. Çok severim kendimden söz etmeyi. Yalan söyleyince burnum uzamasa da benim de bir Gepetto ustam var. Heykeltraş Paddy Gilsenan’ın eseri olarak Dublin’de National Concert Hall binasında John Field salonunun duvarındayım. John Field piyano eserleri ve özellikle nokturnleri ile tanınır. Meşhur bir piyanistin adını taşıyan salonda çello çalan bir figür olarak yer almam ilk bakışta çelişki gibi görülebilir. Nedenini bizim Gepetto’ya sorun ben pek anlamam o işlerden.
Heykeltraşın derdi neymiş bilemem ama öyle bütün bir heykel de değilim. Gövdesi olmayan bir çelloya ait kulak kısmı ile tuşesinden bir parça ve onu seslendiren sol elim ve kafamdan ibaretim. Heykelin gerisini siz hayal ediverin artık. Ama bana dikkatli bakanlar çalmakta olan bir çellonun sesini hatta kendilerince müziğini bile duymakta olduklarını iddia ederler. Salonun kalabalığı ve onca konuşma sırasından çıkan seslerin çello gibi insan sesine yakın bir enstrümanla bir araya gelmesinin bu iddiada bir miktar payı olsa gerek. Yoksa öylece ses çıkarmadan durup gelen gideni süzmekten başka bir iş yaptığım yok. Ha bir de duvara düşen elimin gölgesi var ki çocuklar örümceğe benzetip ürktüklerini söylerler. Ne bileyim ben de her heykel kadar biraz eksik biraz da anlaşılmazım, Gepetto ustam Paddy Gilsenan öyle uygun görmüş.
dsc03667
Bina 1865 yılında Dublin Uluslararası Sergisi için inşa edilmiş ve daha sonra yıllarca University College Dublin adıyla eğitim kurumu olarak kullanılmış. 1981 yılında ulusal konser salonu haline dönüştürüldükten sonra fuayenin uzantısı gibi olan ve bazen resitallerin de gerçekleştirildiği bu geniş salona İrlanda’lı meşhur bestekar ve Frederic Chopin’in hocası John Field’in adı verilmiş. John Field’in bronz heykeli karşı duvardan “bu çelimsiz çelistin mekanımda işi ne?” gibisinden anlamlı bakıyor olsa da umursadığım söylenemez. Büfenin sağ kenarında biraz atıl bir yerde olmam ve hemen önümde konser arası için önceden alınan siparişlerin hazır edildiği çok gözlü banko olmasına karşın yine de John Field’ın büstünden daha çok dikkat çekiyorum.
dsc03693
Beni biraz geveze bulabilirsiniz ama hazır yakalamışken biraz size sizden söz edeyim. Bir kere konser salonuna gelen hanımların genellikle beylere göre daha iyi giyimli ve bakımlı olduklarını söyleyebilirim. O hanımlar ki ne kadar iyi görünseler de kendilerini diğerleri ile kıyaslamaktan hiç geri durmazlar. Bir de öyle çaktırmadan yaparlar ki bu işi çevreyle hiç ilgilenmiyormuş sanırsın. Genç çiftler ise genellikle güler yüzlü olur, birbirleriyle ilgilenmekten çevreyi hiç umursamazlar. Severim onları. Beyler genellikle konser salonuna sanki hanımlarının zoruyla gelmiş gibi ciddi ve ağır bir görüntüdedir. Yalnız gelenler, çevreye bakındıktan sonra bir şeyler almak için bara yönelirler. İşte o zaman o asık suratlı adam gider yerine bir avcı heyecanıyla yakın çevresine bakınan bambaşka biri gelir. Hedef genellikle elinde şarap kadehi ile çevreye ilgisizmiş gibi görünen alımlı hanımlardan biridir. Örneğin şu kır saçlı gri paltolu yaşlı çapkın az sonra dikkatlice bana bakan kırmızı elbiseli sarışın kıvırcık saçlı hanımefendiyle diyaloğa girmeye hazırlanıyor. Pek şansı yok gibi görünse de izlemesi yine de heyecan verici oluyor. Ortadaki masada kimseyi umursamadan karınlarını doyuran yaşlı çiftin yanından kıvrılarak sessizce yaklaştı. İşte başlıyoruz. Adam kadının yanına gidip kulağına eğildi;
- Çellonun sesini siz de duyabiliyorsunuz sanırım. Bunca gürültü arasında inatla çalmayı sürdürüyor değil mi?
- Her gelişimde hayranlıkla izlerim. Bu kez gölgeyi kullanma biçimini düşünüyordum. Çelistin eli ve tuşesinin gölgesinin esere verdiği derinlik fazladan bir boyut katmış sanki. Dikkatler ister istemez gölgeye yoğunlaşıyor.
- Hanımefendi sizce heykelin bu şekilde eksik bırakılmış olması neyi anlatma çabası olarak yorumlanabilir? Bir fikriniz var mı?
img_0189
Cevap vermesini beklemeden elindeki kadehi gösterip “bir bardak beyaz şarap ikramında bulunmama izin verir misiniz?” diye sordu. Cevabı beklemeden bara bir işaret yapıp elindeki kadehten bir tane daha istediğini bildirdi. Şaşırsa da itiraz etmeyen hanımefendi kadeh gelene kadar kendileriyle ilgilenen olup olmadığını anlamak için çevresine bakındı. Uzaktan adamı dikkatlice süzdükten sonra yan taraftaki aynaya bakıp elbisesine çekidüzen verdi. Kadehleri tokuştururken adam ismini söyledi kadın yanıt vermedi. Ama adam kararlıydı.

- Sorduğum soruyu düşündünüz mü? Neden eksik bırakılmış?
- Ben bir eksiklik görmüyorum. Çelisti ve çaldığı parçayı neredeyse işitebilecek kadar hissedebiliyoruz daha ne olsun? Bardağınızdaki şarabın lezzetini anlayabilmek için bütün şişeyi içip bitirmeniz gerekmiyor ki.
- Ama
- Aması yok. Kusura bakmayın. Üstelik hep bir yerlerde eksiklik arayanlardan hiç haz etmem. Çevrelerindekiler için hatta daha çok kendileri için sorunlu tipler olduklarını düşünürüm. Şarap için teşekkürler. İzninizle.
Bu sahnenin benzerini çok kez gözlemiş olsam da en unutulmazlarından biri olduğunu söyleyebilirim. Adam tam ceketinin düğmesini çözüp “oldu bu iş” dercesine heveslenmişti. Kırmızı elbiseli kadın az sonra başlayacak konser için büyük salona doğru yönelirken bizimkinin arkasından bakışını görmeliydiniz. Ama kısa sürede toparlandı. Bu kez gözünü konser programı almaya çalışan hanıma dikti ama elinde biletlerle yanına gelen oldukça yakışıklı ve iyi giyimli beyefendiyi görünce omuzları düştü. Bu arada orta masada karınlarını doyuran çift çevrelerindeki kalabalığa aldırmadan ayağa kalkıp ağır adımlarla konser salonuna yöneldiler.
john-field-room
Konser sırasında içeride birilerinin olduğunu bilmek ve dahası gelen müziğin nameleri yalnızlığımı giderse de geceleri özellikle ışıklar söndükten sonraki sessizliğe hiçbir zaman alışamayacağım. Biraz uykuya dalmaya benziyor. Kayboluveriyorsun. Pinokyo’yu böyle zamanlarda daha iyi anlıyorum.
Her neyse, ben buradayım. Dublin’de National Concert Hall fuayesinde yer alan John Field salonuna yolunuz düşerse rahat durun, efendiliğinizi bozmayın yoksa günün birinde sizi de anlatırım. Eh, bire beş katıp anlatmayacağımın garantisi de yok. Benim Gepetto ustam Paddy Gilsenan kimden esinlendiyse artık; bilemem ona sorun.

Mehmet Uhri
Not: Resimler yazı için küçültülmüştür. Üzerlerine tıklayarak orijinal boyutlarına ulaşabilirsiniz.

Leave a Reply