İlacın Duası

eczane1Eczanenin kapısı açıktı. Camlı masif ahşap dolapları antika denebilecek masa ve bankosu ile eczaneden çok müzeyi andırıyordu. Eczacı, yaşlı kadın hastasının ilaçlarını nasıl kullanacağını kutuların üzerine yazarak özenle anlatıyordu. İlaçları alan kadın, çantasından çıkardığı cam kolonya şişesini uzatıp ?Bizim bey kolonya istemişti. Ama o geçen sefer verdiğin tütün kolonyasını beğenmedi.Limon kolonyası istiyor? diyerek uzattı.

Eczacı elimdeki reçeteyi görüp eliyle biraz bekle işareti yaptı ve bankonun üzerinde duran büyük cam kolonya şişelerine yöneldi. İstenilen miktar kadar limon kolonyasını pompalayarak şişenin üzerindeki dereceli silindire aktardı sonra yan taraftaki musluğu açarak şişeye doldurdu. Kapağını kapatıp onu da diğer ilaçlar gibi kağıda sardı ve kadına verdi. İlaçları ve kolonyayı çantasına koyan yaşlı kadın eczaneden çıkarken elimdeki reçeteyi uzattım. Eczacı masasına oturup gözlüğünü taktı. Bir süre reçeteye baktı. Bu arada doktor olduğumu ve kızımın ergenlik sivilcelerinin sorun olması üzerine eskinin deneyimli cildiyecilerinden birine gittiğimizi ve onun da bu reçeteyi yazdığını anlattım. Reçetenin piyasa ilaçları içermediğini eczane ortamında hazırlanması gerektiğini ancak sorduğum pek çok eczaneden hazırlama reçete yapmadıkları yanıtını aldığımı, bu eczaneyi de sora sora bulduğumu belirttim. Eczacı sessizce dinledi sonra gözlüklerinin üzerinden gülümseyerek baktı;

-         Doktor bey biz eski eczacılardanız. Öyle diğerleri gibi esnaf olamadık. Bakma sen hepsi bilir bu ilacı hazırlamasını da zor geliyor. Gerçi benim gibilerin de soyu tükendi sanırım. Zaten bir süre sonra bu tür reçete yazan da kalmayacak, hazırlayan da. Beklersen hemen hazırlarım.

Reçeteyi alıp içeri geçti. Perdenin aralığından terazide bir şeyler tarttığını sonra onları büyücek porselen kapta karıştırdığını, üzerine su benzeri sıvı katıp koyu kıvamlı kirli beyaz bulamaç hale getirdiğini görüyordum. Hazırladığı karışımı iki parmağı arasında ezerek kıvamına baktı. Biraz daha sulandırdı.

eczaciBu arada, eczaneye girerken fark etmediğim ve vitrinde miskin miskin uyumakta olan bol tüylü tekir kedi gerinerek uyandı, kuyruğunu sallayarak yanıma geldi. Artık kullanılmasa da yerini yazar kasaya terk etmekte direnen o eski koca göbekli kasa ve yanındaki eski model baskül eczanenin müze görünümünü daha da anlamlandırıyordu. Kapıdan girişte dolabın hemen üstünde asılı olan siyah beyaz fotoğrafından, eczacının gençliğinde hayli gür kıvırcık saçları olduğu anlaşılıyordu. Fotoğrafın sağında eskimiş çerçevesi ile diploma solunda da eczacılık yemini asılıydı. Kısa süre sonra eczacı hazırladığı karışımı koyu renk cam şişeye koyarak üzerine eczanesinin etiketini yapıştırdı.

-         Al bakalım doktor bey oğlum. Umarım çok beklemedin. Yıkayıp kurulayıp cilde günde 3-4 kez sürersen, kurutur iyi gelir sivilcelere. Hazırlarken duasını da okudum merak etme.

-         Dua mı? ne duası?

-         Beyim bunlara majistral ilaç derler. Eczacılık tarihi kadar eskidir bu ilaçlar. Hazır elbise yerine terziye elbise diktirmeye benzer biraz. Adamına göre hazırlanır ve kullanılır. Benim babam da eczacıydı. Hazırlarken iyi gelsin diye dua okurdu. Eskiden öyleydi eczacılık.

İlacı alıp borcumu sordum. Gülümseyerek ?sağlıkçıyız sizden para alamam hatta sizin de beni zor durumda bırakmamak için sormamanız gerekiyor. Ne yazık ki yeni yetişenlere öğretmiyorlar bunları? dedi. Biraz ısrar edecek oldum eliyle susmamı işaret etti. Kolonya şişesinin musluğundan eline döktüğü kolonyayı yanaklarına sürüp kokladı.

-         Az önce ilaç hazırlarken öksürdüğünüzü duydum. Elimde yeterli malzeme yok haftaya gelebilirsen sana bir de öksürük şurubu hazırlarım. İyi gelir merak etme.

-         Sizin gibi eczacı tanımadım doğrusu bugüne kadar.

-         Bunda şaşıracak bir şey yok, asıl eczacı dediğin benim gibi olur. Bakma sen diğerlerinin diplomalarında eczacı yazdığına.

-         Nasıl yani?

-         Eskiden her şeyin başı sağlıktı, şimdi ayağa düşürdüler. Pazar malı oldu milletin sağlığı. Sağlığa para bulaşınca zanaat geri çekildi, eczacılık al-sat işine döndü. Önce biz eczacıları tezgahtar yaptılar sonra sıra siz doktorlara geldi. Devir değişti. İşini iyi yapanı değil iyi para kazandıranı tutuyorlar el üstünde, görmüyor musun?

-         Peki, ya sonra?

-         Sonrasında sırada hastalar var, sanırım. Böyle giderse herkesi hasta olsun olmasın ilaç kullanır hale getirecekler bizleri de alet edecekler bu oyuna. Her neyse sen haftaya uğra da şu öksürük işini bitirelim.

Elini sıkıp izin istedim. Söyledikleri kafamı karıştırmıştı. Eczaneden çıktım bir iki adım sonra geri dönüp vitrinden göz ucuyla içeri baktığımda bizim yaşlı eczacının masasında gazetesini okuyup bir yandan da kucağındaki kediyi okşadığını gördüm. Bu sırada öksürüğüm beni ele verdi. Eczacı gazetesinden kafasını kaldırıp bana baktı gülümsedi, eliyle ?haftaya? der gibi işaret yapıp gazetesine döndü.

2 Responses to “İlacın Duası”

  1. Ayset diyor ki:

    Fransız TV5 kanalında seyrettiğim 30 lu 40 lı yılların bir filmi, yapması gereken işi yapmakta iken emekli olan bir taşra dokturunun yerini alan genç ve hırslı doktorun herkesi “hasta” edip eczacıyla nasıl tatlı paralar kazandığını ve hatta eski mekanını ziyaret eden yaşlı doktorun da nasıl bunların eline hasta diye düştüğünü anlatıyordu. İnanılmaz bir şey Hipokrat günümüzde tıbbın durumunu görse ne derdi acaba?

  2. Yılmaz Kandiş diyor ki:

    Mehmet bey, klavyenize sağlık.. tuşlarınız zeval görmesin.

Leave a Reply