Artin Usta

kelebek1Şehirlerarası bir otobüs yolculuğunda tanımıştım, Artin ustayı. Hayli yaşlı olmasına karşın enerjik ve dinç görünüyordu. Yolculukta laf lafı açmış, Artin usta Kapalıçarşıda kuyumculuk yaptığından söz etmişti. Dede ve baba mesleği olan kuyumculuğu devredecek kimse bulamadığından yakınmıştı. Söylediğine göre kapalıçarşıda altın üzerine mine işleyebilen ustalardan tek kendi kalmıştı. Gün olur işim düşer diye kartvizitini almıştım.

Bir süre sonra eşimin altın bileziğinin tamirini bahane ederek uğradım, Artin ustaya. Kapalıçarşının derinlerinde iç içe iki odadan oluşan kuyumcu dükkanında çalışıyordu. Küçük hayvan figürlerinin üzerine renkli mineler döküp hayat veriyordu, altına. Beni görünce tanımakta zorlanmadı, çay söyledi. Eşimin kırık bileziği için geldiğimden söz ettim. Bileziği alıp çalışma masasına koydu. Yaptığı mineli ürünleri gösterip;

-         Artık pek alıcısı kalmadı bunların. Talep de yok. Varsa yoksa fantezi altın.

-         Ne özelliği var bu minelerin?

Üzeri yeşil kırmızı mine ile kaplı altın fil figürünü eline alıp;

-         Eskiden yeni doğan çocuklara takılırdı, bunlar. Fil gibi uzun ömürlü, güçlü veya kuş gibi özgür, yunus balığı gibi sevecen olsun diye dilek dilenirdi.

-         Nasıl oldu da unuttuk bunları?

-         Aslında unutmadık, yine yeni doğanlara altın takılıyor ama millet geçim derdine düştü. Doğum yapan ailenin paraya ihtiyacı olduğunu düşünüp cumhuriyet altını takıyorlar. Bizim mineli ürünlere talep kalmadı, artık.

Daha sonra altının elementlerin en asili  ve safı olduğundan, oksitlenip kararmadığından, üzerine bir şey giydirmenin kolay olmadığından söz etti.

-         Altın, asildir. Aristokrattır. Her şeyi kabul etmez, üzerine. Bir tek mineyi tutar, üstünde. Mine de bilir kimi süslediğini, mütevazıdır.

-         Mine ustası da kalmadı artık demiştin.

-         Evet kalmadı. Minecilik de bu çarşıda benimle son bulacak gibi görünüyor.

Çocuklarını sordum. Bir oğlu ve bir kızı olduğunu, üniversite bitirip yurtdışına gittiklerinden, daha da geri dönmediklerinden söz etti.

-         Neden tutamadın çocuklarını buralarda?

-         Bir özgürlüktür tutturdular. Özgür olmak, özgür yaşamak, mutluluğu özgürlükte aramak için başka ülkelere gittiler.

-         Bulabildiler mi, aradıklarını?

-         Bilmem, bence hala arıyorlar. Onlara önce kendimi sonra ağaçları örnek gösterdim. ?Ağaçlar özgür değildir ama mutsuz ağaç da yoktur, mutluluğu kendinizde arayın? dedim ama dinletemedim.

-         Şimdi neredeler?

-         Amerika?da yaşıyorlar. aksam-sefasa

Bu arada ikinci çaylar gelmişti. Artin ustanın da konuşup dertleşesi varmış anlaşılan.

?Ama çocukların hepsi okumuş üniversite bitirip kendilerine Amerika?da yer edinmişler. Yani hepsi adam olmuş işte. Bence üzülmene gerek yok? diyecek oldum. Yüzünü ekşitti;

-         Bizimkiler adam oldular, çiçek olup açtılar ama ?akşam sefasına? benzediler.

-         Ne özelliği var akşam sefasının?

-         Bilirsin, akşam sefası gündüz kapalı durur gece olunca açar. Kimseye göstermez güzelliğini. Dahası arılar ve böcekler gece yuvalarına çekildiği için onlara da tattırmaz özünü, balını.

-         Eeee..

-         Yani bizimkiler iyi eğitildi, iyi okudular da kendilerinden başka kimseye faydaları yok. Bırak doğduğu toprağı, yaşadıkları topluma bile faydaları yok. Hatta, böyle bir kaygıları da yok. Dedim ya, akşam sefasına benzediler işte.

Bir süre sustu. Eşimin bileziğinin kırık yeri ile ilgileniyormuş gibi yaptı. Gözlerini benden kaçırarak;

-         Rahmetli eşim de çocuklar uzakta diye üzülür ?çocukların sırtını kaşımak gerekirdi, zamanında biz bunların sırtını yeterince kaşımadık? diye söylenir dururdu.

-         Nasıl yani?

-         Bilirsin sırtın kaşındığında kaşıttıracak birini bulana kadar ne yapsan nafiledir. Yani sırtını kaşıttıracak kadar samimi olduğu birilerine her zaman muhtaçtır, insanoğlu. Günümüz insanı bencilleşti sanki. Birilerine muhtaç olmaktansa sırt kaşıntısına katlanmayı, unutmayı tercih ediyorlar.

-         Eeee.

-         Sırtını kaşıttıracak samimiyette birileri yoksa çevrende, dahası sırtın kaşınmayı bile unuttuysa sen de özgür olmak için yalnızlığı seçenlerden, akşam sefasına benzeyenlerdensin, bence.  

Bileziği tamir için bıraktım. Çay için teşekkür edip izin istedim, Artin Ustadan.

Kapalıçarşı her günkü kalabalığı ve keşmekeşi ile akıyordu. Yürüdükçe sırtım kaşınmaya başlamıştı ve sırtımın kaşındığını hissetmek hiç bu kadar mutluluk vermemişti.

Leave a Reply