Anlatabilmek Uğruna

db1Yaşlı hanımefendi göz muayenesi için hastanemize gelmişti. Hastanenin kalabalığında kaybolmaması ve hırpalanmadan muayene olabilmesi için bir tanıdığım rica etmiş, eşlik ediyordum. Poliklinik koridorlarında beklerken biraz laflamış ve hanımefendinin emekli edebiyat öğretmeni olduğunu, Türk Dil Kurumu?nun kuruluşunda görev alıp Türk dilinin yabancı sözcüklerden arınması için çaba gösteren ekipte çalıştığını öğrenmiştim.

Göz muayenesi için başvurduğumuz hekim, tutucu kimliği ile tanınan mesleğinde deneyimli bir meslektaşımızdı. Muayene sırasında hastasının eski gözlüklerle idare etmek yerine yenilemeye neden gereksinim duyduğu sorusuyla başlayan muhabbet sonucunda hocamız da hastasının Türk Dil kurumunda çalıştığını ve Türk dilinin arılaştırılma çalışmalarında aktif görev aldığını öğrendi. Öğrenmesi ile birlikte kaşları çatıldı.

-          Hoca hanım. Ben Osmanlıca sözcüklere Türkçe karşılıklar ?uydurma? çabanıza karşıyım ve bunu yadırgıyorum. Nesiller arasındaki iletişimi kopardığınızı düşünüyorum. Genç nesiller dillerini ve kültürlerini büyüklerinden öğrenmek yerine başka yerlerden öğrenmeye başlayacak, Osmanlıca?nın yerini İngilizce alacak diye kaygılanıyorum.  

Bu sözler odada soğuk bir hava esmesine neden oldu. Tutucu kimliği ile tanınan meslektaşımızdan biraz sert bir çıkış gelmişti. Hoca hanım odadakilere gülümseyerek baktı.

-          Doktor bey, dilde arılaştırma çabalarımızı yadırgamanızı ve karşı olduğunuzu belirtmenizi inanın büyük mutlulukla karşıladım.

Bizimki biraz şaşkın biçimde sordu;

-          Söylediklerim sizi neden mutlu etsin ki?

-          Sözleriniz her şeye rağmen amacımıza ulaşmış olduğumuzu gösteriyor. Tedirgin olmak yerine ?yadırgamak? muhalif olmak yerine ?karşı olmak? sözcüklerini seçtiğinizi gördüğüm için mutluluk duyuyorum. Ne de olsa bu sözcükleri de bizler uydurmuştuk.

Bir süre sessizlikten sonra bizimki derdini anlatamamış olmanın verdiği öfke ile sesini biraz yükselterek.

-          Hoca hanım, ben kullandığımız dilin bizim dilimiz olmasından ve öyle kalmasından söz ediyorum.

-          Dilde mülkiyet olmaz, doktor bey. Onunla birlikte yaşar, onunla düşünür, onunla konuşuruz. Dil yaşayan bir varlıktır. Bizler dilin kendi kuralları içinde yeni kavramlara karşılık gelen yeni sözcükler bularak yaşamasını sürdürme çabasındayız. Sözcük üretmek yerine sözcük ithal etmek dilin kendi iç dinamiklerini yok saymak, dili yaşayan varlık olarak görmemektir.

-          Yani tüm yeni kavramlara Türkçe karşılık bulmalıyız öyle mi?

-          Doktor bey dilimiz ile düşünür, onun kuralları ile yeni kavramlar, fikirler geliştiririz. Dilin kendi dinamiklerini, yeni sözcükler üretme özelliklerini boş verip, sözcük ithal edersek düşünce yeteneğimizi sığlaştırırız. İthal sözcükler yeni düşünce yapısı barındırmaz sadece yeni sözcük üretme çabasından bizleri kurtarır. Ancak dilimizin bu konudaki iç dinamiklerini de işlevsiz kılar. Eski tabirle dumura uğratır.

db2

Hastamız başladığı işi bitirmeye kararlı görünüyordu. Hepimiz susmuş dinliyorduk.

-          İthal sözcük kullanmak belki anlatımı kuvvetlendiriyor, zenginleştiriyor ancak düşünce dünyamızı sığlaştırıyor. Bilgi ithal eden ve kullanan ancak bilgi üretmeyen bir toplum haline geliyoruz.

-          Peki hoca hanım geleceği nasıl görüyorsunuz?

-          Kaygılıyım doktor bey. Dilimizin iç dinamiklerini yitirmekten ve düşünce dünyamızın sığlaşmasından korkuyorum. Hani ülkede yıllardır bir bölünme ve parçalanma tehlikesinden söz ediliyor ya, sorun dilde başlıyor. Dil, sosyal ortamı bir arada tutan, yaşatan ve koruyan en önemli dolgu maddesidir. Yeni sözcük ve kavram üretmek yerine yabancı sözcükleri dilimize uydurma çabası yüzünden giderek dilbilgisine gereksinim duyulmayacağından kaygılıyım. Anlatımı zenginleştirmek için dilin yaşayan yapısını, dilbilgisini feda ediyoruz sanki.

-          Grameri zayıf bir dil kullansak ne olur?

-          Çok kötü olur. Dil ile düşünürüz ve dilin yazım yapısını kullanarak anlamlı cümle kurarız. Doğru ve etkili bir iletişimi bu şekilde sağlarız. Dilbilgisini yitirirsek kurduğumuz cümleler karşı taraf için saçma ya da anlamsız olabilir. Bunun sosyal ortamda nasıl bir iletişim kopukluğuna yol açacağını takdir edersiniz. Hani o kaygılandığınız nesiller arasındaki iletişim kopukluğu da cabası. Dil, sosyal varlık olan insanın toplum ile bağlantı noktasıdır, doktor bey. Burada düzenleyici ve geliştirici olmayı sağlayan da dilin iç dinamikleri, yazım kurallarıdır. Dilbilgisinin sosyal karşılığı nedir bilir misiniz ?

-          Nedir?

-          Hukuktur. Dilbilgisi, yazım kuralları, dilin insanlar arasında iletişimin doğru ve anlaşılır biçimde olmasını sağlarken, hukuk insanlar arası ilişkileri, sosyal ortamı düzenler. Dilbilgisini yitirir, onsuz düşünmeye çabalarsak farkında olmadan hukuk kavramını da yitiririz. Herkesin kendi anladığı dilden konuşmaya kalkmasında yaşanacak kaos ortamının giderek herkesin kendi hukukunu dayatacağı ortama dönüşmesinden söz ediyorum. O zaman bu toplumu nasıl bir arada tutacağız? Bu durum beni her şeyden çok kaygılandırıyor, doktor bey.

Çantasından çıkardığı günlük gazeteyi açtı, üzerinde kırmızı kalemle işaretlenmiş sayısız yazım hatalarını göstererek;

-          Gazetelerdeki yazım hatalarının çokluğuna bir bakın. Anlatım uğruna, afili bir şeyler söyleyebilmek uğruna bu kadar yazım hatasının hoş görülebilmesini yadırgamak yerine  ?sözcük uyduruyorlar? diye bizleri yadırgıyor, yargılıyorlar ya inanın çok üzülüyorum.

Bu arada hoca hanımın muayenesi bitmişti. Reçetesini aldı, teşekkür etti. Odadan çıktık, elimi sıkıp vedalaşırken eşlik etmeme gerek kalmadığını, yolu kendinin de bulabileceğini söyledi. Polikliniğin kalabalık koridorunda ağır adımlarla ilerleyip gözden kayboldu.

 

Dr. Mehmet Uhri

3 Responses to “Anlatabilmek Uğruna”

  1. hulya yoleri diyor ki:

    eline kalemine sağlık,harikaydı

  2. Sebahat Cinar diyor ki:

    Doktorum,harika yaziyorsun ellerin ve beynin dert gormesin

  3. oğuz bosnalı diyor ki:

    Çok aydınlatıcı bir yazı olmuş,sağolasın…

Leave a Reply