Sıtma ve Savaş

Sıtma hastalığı yüzyıllar boyunca kitlesel insan ölümlerine yol açan hastalıkların başını çekmiştir.


Hastalık sosyal sınıf ve statü gözetmeksizin öldürücü olmuş nedeni uzun yıllar anlaşılamamıştır. Yaptığı tüm savaşları kazanan imparator büyük İskender bile sıtmaya yenik düşenler arasında yer almıştır.


Hastalığın havadan bulaştığı düşünülüp kirli havadan geçtiğine inanıldığı için hava hastalığı anlamında mal-aria adı verilmiştir.

19. yüzyıl sonunda Parazitoloji biliminin gelişmesi ile sıtmanın anofel türü sivrisinekler üzerinden insana bulaştığı ve anofellerin ortadan kaldırılması ile önlenebileceği anlaşılmış, alınan önlemler ile hastalık kontrol altına alınabilmiştir.


Bataklıkların kurutulması ile başlayan sivrisinek mücadelesi ikinci dünya savaşı sonrasında başta DDT olmak üzere organik fosfor bileşiklerinin böcek ilacı olarak kullanılması ile etkinlik kazanmıştır.


Sıtma savaşını kısa adı WHO olan Birleşmiş Milletlere bağlı dünya sağlık örgütü üstlenmiş, özellikle dünyanın geri kalmış bölgelerinde sıtma mücadelesi için programlar hazırlamıştır. *


1948 yılında Büyük Britanya’dan bağımsızlığını kazanan ve Hindistan’ın güneyinde yer alan Seylan adası II. Dünya savaşından sonra başlatılan ve dünya sağlık örgütüne prestij kazandıran sıtma eradikasyonu projesinde pilot bölge seçilmiştir.


Bu amaçla 1946 yılında henüz Büyük Britanya sömürgesi iken adaya tonlarca DDT atılarak sivrisineklerin kökü kazınmıştır. Sıtmanın ölüm nedenleri sıralamasında birinci sırada olduğu ülkede bir yıl içinde hastalığın önü alınmış, kullanılan DDT sayesinde diğer böcek, haşarat ve mikroorganizma da yok olduğu için kanlı ishal, kolera, tifo gibi öldürücü pek çok çocukluk çağı hastalığı da ortadan kalkmıştır.


Ölüm hızının düşmesi ile birlikte nüfus dengesi bozulmuş 1960 yılında 10 milyon olan ada nüfusu bir yıl içinde %10 artarak 11 milyona çıkmıştır.

Günümüzde bu sayı 20 Milyon civarındadır.


WHO sıtma eradikasyon projesi izole bir ekosistem olan Seylan adasında başarı ile gerçekleştirilmiş ancak nüfusa paralel artış göstermeyen ülke kaynakları yüzünden oluşan sosyal yara iç savaşa ve isyana yol açmıştır.


1972 yılında Sri Lanka adını alan adada çok kısa süre içinde yaşanan yüksek nüfus artışı ülkenin sosyal dengelerini bozmuş sıtmanın neden olduğu ölümlerin yerini iç savaş almıştır. Ada nüfusunun yaklaşık % 18 ini oluşturan ve 20. yüzyılın başında yine Britanya kolonisi olan Kuzeydoğu Hindistan’ın Assam bölgesinden adaya çay plantasyonlarında çalıştırılmak üzere zorunlu göçe uğratılan Assam kökenliler ada kaynaklarından eşit olarak yararlanamadıklarını ileri sürerek direniş başlatırlar. Bu direniş 1976 yılında kurulan Tamil Elam kurtuluş kaplanları örgütü ile yıllar boyu sürecek iç savaşa dönüşür.


Günümüzde adadaki nüfus dengesini sıtma yerine 45 yıldır süren iç savaşın belirlediğini söyleyebiliriz.

Adadaki insani soruna çözüm üreten WHO çalışanları başarılı bir proje yapmış olmakla beraber üretilen çözümün sosyal sonuçları yüzünden elde edilen başarı gölgelenmiştir.


WHO sorumluluğunda gerçekleştirilen Sri Lanka adasındaki sıtma mücadelesi her ne kadar yıllardır kapanmayan iç savaşın tohumlarını ekmiş olsa da özellikle ada gibi kapalı ekosistemlerde doğal dengeye yapılacak müdahalelerin sonuçları konusunda adımların çok daha dikkatli atılması dersini vermiştir.


Günümüzde benzer projelerde Dünya Sağlık Örgütü’nün de dersini almış olduğunu, sosyal sonuçlarını öngöremediği pek çok projeye ihtiyatlı yaklaştığını söyleyebiliriz. AİDS hastalığı savaşına büyük para ve emek harcayan dünya sağlık örgütü aynı çabayı göstermediği pek çok alan yüzünden ağır eleştiri almaktadır.


Sri Lanka iç savaşının tohumlarının atılmasından sorumlu tutulan ve eleştirilen WHO belki de aldığı ders nedeniyle üçüncü dünya ülkelerinde yaygınlığını ve öldürücülüğünü koruyan Verem (Tüberkuloz) hastalığının kökünün kazınması faaliyetlerinden özenle uzak durmaktadır.

Yeni bir nüfus patlaması ve bu kez dünya savaşına yol açmaktan korkan dünya sağlık örgütünün bu pasif duruşu nedeniyle Tüberkuloz hastalığı dünyanın fakir nüfusları için öldürücü olmayı sürdürmektedir.


Mehmet Uhri


*https://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/251824/9789290225423-eng.pdf;sequence=1

One Response to “Sıtma ve Savaş”

  1. Mehmet Uhri diyor ki:

    Aktardığım bilgiler Dünya sağlık Örgütünün web sitesinden derlenmiştir. WHO sıtma eradikasyon programı ile birlikte adada artan nüfusa yönelik programlar geliştirmek zorunda kaldığından özellikle artan kıtlık ve açlık yüzünden sosyal huzursuzluk yaşandığını kendisi saptayıp önlemler almak
    zorunda kaldığından yakınmaktadır. Bir bölgede yeterli besin ve doğal kaynak olmaması durumunda biyolojinin
    kendi kurallarının devreye girdiğini ve besin kaynakları arttırılamıyorsa besine olan talebin azaltılması yönünde doğal bir süreç yaşandığını evrim bize gösteriyor. Antropolojik olarak tüm savaşlar yaşama alanı ele geçirme
    veya savunma amacıyla yapılmakta sonuçta doğal seçilim ilkesi uyarınca güçlü olan tür hayatına devam etmektedir. Yani savaşı gerektiren bir durum söz konusuysa buna haklı bir neden üretmek insan eliyle yapılıyor. Yıllık büyümeleri uzun süre nüfus artışının altında kalan ülkelerin iç savaş
    yaşamaları antropolojik olarak kaçınılmaz görünüyor.
    Aktardığım bilgiler kimilerinde dehşet uyandırabilir. Amacımın dünya sağlık örgütünü savaş çıkarmakla suçlamak olmadığının daha çok ironik duruma işaret etmek ve iç savaş tohumlarını istemeden de olsa atmış olduğunu vurgulamak olduğu umarım anlaşılmaktadır. Dahası WHO nun edindiği bu tecrübe nedeniyle tüberküloz hastalığı ile savaşta çekinik kalmasına gönderme yaparak suçlanmakta olduğunu, WHO nun ise dünya insan nüfusunu arttırmak gibi bir amacı olmadığı, mevcut nüfusun sağlığından sorumlu olduğu biçiminde bir savunma yaptığına dikkatinizi çekerim. Bu savunmanın hukuki, etik ve insani yönleri yıllardır tartışılmaktadır.

Leave a Reply