Öteki Mahallenin Doktorları

 resim-1Zamanında şehrin varoşlarından sayılırdı. Gecekondudan bozup iki üç katlı hale getirilmiş çatısı kapatılmayıp kat çıkmak için demir filizleri bekletilen sıvasız boyasız iki üç katlı binalar ve dar sokaklardan oluşuyordu. Sokaklar oyun oynayan çocuklar ile doluydu. Semt sakinlerinin kapı önlerinde çizgili pijama ve atletleriyle oturduğu karikatürize hayatların sürdüğü mekanlardandı. Eskinin anarşi dönemlerinde adı sıkça anılan mahallelerden olduğu için pek kimse uğramazdı. Yabancıları da pek sevdikleri söylenemezdi. Çoğunlukla hemşehrilik üzerine kurulu kapalı kültürel yapıya sahip kenar mahalle olarak iyi kötü yaşayıp gidiyorlardı. Araziyi devletten gasp etmiş olsalar da geçen yıllar ve gelen yeni kuşak oralı olmuş mahalleyi sahiplenmişti. Büyük şehrin yanı başında kendi küçük dünyalarında ?fakir ama onurlu? hayatlarıyla yaşamayı sürdürüyorlardı.

Şehrin trafiğini rahatlatmak için açılan ana yollar da tıkanınca önce arabalı kent sakinleri keşfetti o mahalleyi ve alternatif yolları. Yolları dar olsa da akmayan trafikten iyiydi. Hız kesmeden, içinden hızla geçip gitmek güvenli görünüyordu. Zamanla ömrü yollarda geçenler için vazgeçilmez alternatif güzergah oldu. Şehir bir şekilde o kapalı mahalleye nüfuz etmeye başlamıştı.

Arabalar gelip geçtikçe mahallenin konumu ve alternatif yol üzerinde olması daha dikkat çeker hale geldi. Belediye plansızlık yüzünden zorlansa da kaldırımları daraltıp yolu biraz olsun genişletmek zorunda kaldı. Gelişmeler mahalle sakinlerini rahatsız etmiş olsa da evlerine dokunulmadığı için ses çıkarmadılar. Yol genişleyince bilinirliği arttı ve daha çok araba geçer oldu. İnsanlar bir şeylerin değişmekte olduğunu, şehrin kendilerine doğru ilerlediğini görüyor ama seyretmekle yetiniyordu. O şık pahalı arabaların geçtiği yol kenarında sandalyesine oturup pijamasıyla çayını yudumlayan kent sakinlerini görüyordu. Evlerin dış cepheleri biraz da belediyenin zorlamasıyla elden geçip boyanmaya başladı. Bu arada bazı evler yol genişletmek için yıkıldı. Mahalle sakinleri kendi evlerine dokunulmadığı için yine ses çıkarmadılar. Öyle ya, yolun ortasına da ev yapılmazdı ki.

resim-2Sonra alternatif güzergah olarak belirlenen yol da tıkanmaya başladı. Artık arabalar o gecekondu mahallesinden daha uzun sürede ve dura kalka geçiyordu. Gelip geçerken evlere, evlerin konumlarına içindeki hayatlara daha dikkatli bakıyorlardı. Baktıkça da, ulaşım sıkıntısı yaşayan şehir insanı ulaşımı kolay bu yere göz dikti.

Kentsel dönüşüm sözleri işte bu sürecin sonuna doğru duyuldu. İnsanlar yine inanmak istemedi. Evlerine dokunulmadığı sürece dışarıda yaşananlara kulaklarını kapattılar. Yol daha da genişletildi bir kısım ev daha yıkıldı. Sonra mahalle sakinlerine şehrin kilometrelerce dışında yapılmakta olan konutlardan yer tahsis edilip evlerinden çıkarılma süreci başladı. Önce bir kısım mahalleliye yeni konutları hemen teslim edilip yerleştirilmeleri sağlandı. Mahallelinin evler için uzun vadeli düşük faizle borçlandırılıyor olması pek konuşulmadı. Yeni modern bir şehirde, her türlü alt yapı olanakları ve sosyal tesisleri ile yeni yaşam tarzı sunuluyordu. Tek sorun orası yaşadığı şehrin çok ama çok uzağındaydı. Bu şekilde başlayan göç dalgası ile mahalle büyük oranda boşaltıldı.

Boşaltılan mahalleye ise büyük müteahhitlik firmaları çoktan göz dikmiş nitelikli konut projeleri, alışveriş merkezleri ile yeni sahiplerini beklemeye başlamıştı. Tüm bu süreç yaşanırken kendilerine zarar gelmediği sürece insanlar sandalyelerinde oturup olanları izledi, bölgenin gelişmesini alkışladı. Şehrin oraya gelmesi ile kendini şehrin parçası olarak göreceğini hayal etti ama beklediği gibi olmadı. Şehir orayı istedi ama içinde yaşayanları istemedi. Onlar şehrin ötekileriydi. Üstelik, kendilerini şehrin gerçek sahipleri olarak görebilmeleri için onlar öteki olarak kalmalıydılar. Birkaç on yıl içinde her şey sessizce oldu ve bitti. Gidenler eski mahallelerine ev temizliği veya benzeri ucuz iş gücü gerektiren işler için geliyor ama yine geri dönüyorlar. Bahçelerine ektikleri birkaç ağaç fidanı dışında geride onlardan hiç bir şey kalmadı. Şehir temizlenmiş kirlerinden arınmıştı. Şehrin dışına püskürtülen ?ötekiler? için ise hayat yeni başlıyordu.

Hayat ne garip değil mi?

Aynı dönemde ülkenin hekimlerinin başına gelenlerin de bu yaşananlardan pek farkı yok. Ülkenin sağlık sistemi, olanakları kıt fakir ama gururlu sosyalize olmayı başarmış kendi küçük dünyasında yaşarken neoliberal sermayenin ana yollarının yakınına düşmesi nedeniyle fark edilmesi uzun sürmedi. Kendi kapalı yapıları içinde iyi kötü sağlık hizmeti üretilirken büyük sermayenin el atıp modernizasyon hamlesine önce alkış tuttular. Sandılar ki dönüşüm değişim kendilerine dokunmayacak hatta daha bile iyi olacak. İtiraz edip direnen birkaç küçük hedef ortadan kaldırılırken ses çıkarmadılar. Açılan özel hastanelerin kazanç beklentilerine yanıt vermek istemeyen bazıları bizim küçük sağlık mahallemizde sessiz sedasız kenara itildi, bana dokunmayan yılan hesabıyla ses çıkaran yine olmadı. Sağlıkta dönüşümün kendilerini de içine alıp ihya edeceğini düşünenler çoğunluktaydı. Sonrasında süreç hızlandı. Bizim o fakir ama gururlu sosyalize sağlık sektörümüz çok uluslu sermayenin iştahını kabartıyordu. Bu sektör tümüyle ele geçirilmeli ve yeniden yapılandırılmalıydı. Önce evlerini ellerinden alıp borçlandırarak yeni konut verdikleri gecekondu sakinleri gibi sağlık ocaklarının yerine Aile sağlığı merkezleri açıldı. İyi maaş verildiğini duyan hekimler yavaş yavaş dönüşümün istediği yöne doğru aktı. İş güvencesi yoktu, masraflarını kendi karşılamak zorundaydı filan ama yine de maaş iyi sayılırdı. Direnenler toplum sağlığı merkezlerine tıkıldı. Diğer hekimler yaşananları sadece seyretti. Sonra sıra tüm hekimlere geldi. Dönüşüm tamamlandığında uluslararası sermayenin güdümünde fabrikalar gibi çalışan sağlık işletmeleri sistemin yerini almıştı. Sağlık çalışanları ise hastalar ile birlikte kendi ülkesinde yabancı sermaye için ucuz iş gücü olarak çalışan, sisteme para kazandıran önemsiz sayılabilecek unsurlara dönüştü.

Geçmişin o fakir ama gururlu sağlık sisteminden geriye ise herkese eşit, ulaşılabilir sağlık hizmeti ve sağlıklı yaşanacak ortam tanımıyla yola çıkan sosyalizasyon projesinin bilinçlere ektiği fidanlar kaldı. Yeni fidan eken yok, kalanların sayısı da giderek azalıyor.

 

Mehmet Uhri  ( Dr. )

 

Not: Prof. Dr. Nusret Fişek’in anısı içindir. 

 

One Response to “Öteki Mahallenin Doktorları”

  1. ümit çetinay diyor ki:

    Sevgili Mehmet….
    Müthiş akıcılığını kullanarak kaleme aldığın ülke gerçeğini bu kadar doğru ve güzel anlattından dolayı yürekten kutlarım…..Gözü dönmüş sermaye sanki kurgu-bilim filimlerindeki kendi ürettiği bilgisayarların esaretindeki insanlar gibi sistemin esaretindeler…Doğa, insan hayvan ağaç deniz hiç bir şey gözetmeden büyük bir kitlesel saldırı altındayız. Ağızlarından salyalar akarak her şeyi yok ediyorlar….Fakat ne yazık ki bir çok insan çizgili pijamaları üzerinde sadece seyrediyorlar. Kendilerine ulaşmadığını düşünerek alkışlıyorlar… Sanırım bu kitlesel katliamın cezasını insanlar değil Doğa verecek ama o zaman kurunun yanında yaşta gidecek….Ellerine sağlık ….Sevgiler…

Leave a Reply