Herkes Biraz Muhacir

img_7209Arnavutluk?un başkenti Tiran şehir meydanında İskender Bey alanını süsleyen Ethem Bey camisini gezerken önce bizimle ilgilenmemiş sonra Türkçe konuştuğumuzu fark edip oturduğu yerden seslenip yanına çağırmıştı. Yaşlılığın verdiği yorgunlukla dizlerini tutarak ayağa kalktı, bir iki ağır adımla yaklaşıp elimizi sıktı. Nereden geldiğimiz, ne aradığımız sordu. Yorulup tekrar sandalyesine oturdu.
Ethem Bey camiinin müdavimlerindendi. Kimi kimsesi kalmadığı için günün büyük kısmını camide geçirdiğini, gelen geçen cemaatle hoş beş ettiğini anlattı. Arkada rahle üzerinde kitabına dalmış en az kendi kadar yaşlı ak saçlı beyefendiyi gösterip ?o da benim gibi, bütün gün gelir burada konaklar. Ama o kimseyle ilgilenmez konuşmaz. Bütün gün okur. Sizler de gelmeseniz bu gün laf edecek kimse bulamayacaktım? dedi. Caminin mütavazi yapısı ve renkli kalem işlerinin güzelliğinden söz ettim elini boş ver dercesine sallayıp ilgilenmedi.
- Bu cami Enver Hoca döneminde diğerleri gibi kapatılmak istendi. Sonra güzelliğine kıyamayıp müze yaptılar. Yıllarca müze olarak kullanıldı. O zaman da ara sıra gelir yine gelen gidenle laflardım. İbadete kapalıydı ama benim gibileri bir araya toplamayı başarıyordu. Cami dediğin insanları bir araya getiriyorsa işini görüyor demektir. Cemaat olmayınca süsün püsün önemi de kalmıyor.
- Ama kalem işleri bu camiye sanki ayrı bir güzellik vermiş.
- Vermiş de ne olmuş? Yüzüne bakan olmayınca cemaati kalmayınca, kim ne yapsın o güzelliği. Gelen bir iki bakıyor, fotoğrafını çekip dönüp gidiyor. Bizim cemaat zaten iyiden iyiye azaldı. Hayırlısı bakalım.
img_7218Ailesini yakınlarını sordum. Akrabalarının büyük kısmının Türkiye?ye göç ettiğini İzmir yakınlarında yaşadıklarını anlattı. Millet göç ederken gitmeyip kaldığını annelerinin vefatından sonra çocuklarının ülkeyi terk edip İzmir?e akrabalarının yanına gittiğinden hanımın vefatıyla yalnız kaldığından söz etti.
- Siz niye göç etmediniz?
- Biz gidemeyenlerdeniz, oğul. Gidemedim. Göç etmek görünüşte kolaydır. Ama köklerin seni tutar, bırakmaz. Rahmetli eşimin, anamın babamın hatta atalarımın mezarlarını bırakıp nasıl gideyim? İlk gençlik, delikanlılık heyecanını duyduğun yerler kimi için vaz geçilmezdir. Bırakamazsın. Öyleleri gidemez, gitse de huzur bulamaz. Köklerin seni tutarken ruhunu özgür edemezsin.
- Ama bu da bir eziyet olmuyor mu?
- Oluyor elbet. Eziyetlerden birini seçip, kabulleniyorsun. Dahası, çektiğin eziyeti sahipleniyor onunla yaşamayı bile öğreniyorsun. Çocukların bile çekip giderken sen kalıyor ve anlatamıyorsun. Huysuz ihtiyar diyorlar, boş veriyorsun.
- Keşke en başında göç etseydim dediğin hiç olmadı mı?
- Göç dediğinin, kaçacak yeri olan için anlamı var. Benim kendimden, buralardan ve bu camiden başka kaçacak yerim hiç olmadı ki.
- Keşke bu kadar kök salmasaydınız bu topraklara.
- Olur mu? O zaman çer çöp gibi savrulur durursun. Görünüşüne bakan adam zanneder ama seni tutan köklerin olmayınca ilk rüzgarda savrulur gidersin. Seni adam sanıp güvenenlere mahcup olması da cabası.
img_7220Eliyle rahlesine kapanmış kitabını okuyan diğer yaşlı beyefendiyi işaret edip ? Bak onun da kaçacak yeri yoktu. Kitaba sığındı. Bütün gün kitabı okur, döner tekrar okur. Gelip giderken selamlaşmanın dışında konuşmaz. Sözler tükendiğinde insan konuşmaktan da medet bulamıyor, hayat işte? dedi.
Ağır adımlarla ayağa kalkıp caminin kalem işlerini gösterdi. Anlamlarından söz etti. Camiye adını veren Osmanlı valisi Ethem Bey?in erken ölümüyle caminin yarım kaldığını, camiyi tamamlayıp Ethem Bey ve eşinin mezarlarını caminin bahçesine gömen oğullarının Osmanlının dağılması ile buraları terk etmek zorunda kaldıklarını anlattı.
- Ethem Bey’in çocukları, soyu sopu bile muhacir olduktan sonra gel de bu dünyayı anla.
- Sahi onlardan gelen giden olmuyor mu?
- Bunca yıldır buradayım. Ben görmedim. Geçenlerde şu kitaba gömülmüş kimseye yüz vermeyen suratsıza muhabbet olsun diye sordum. Cevap vermedi. Üsteleyince ?bu dünyada herkes biraz muhacir, burada moladayız? dedi. Daha da konuşmadı.
Gün ilerlemiş yazın sıcağı iyice hissedilir olmuştu. Ayrılmak için izin istedim. Elimi sıktı. Türkiye?den isteği olup olmadığını sordum. Gülümsedi, uzaklara çok uzaklara doğru bir süre sessizce baktı. ?Köklerinden yeterince uzaklaşmışsın, hadi git artık? dedi. Sandalyesine oturdu. Camiden çıkıp İskender Bey meydanına doğru ilerlerken dönüp uzaktan el salladım, eliyle git dercesine hareket yaptı. Tiran?ın sıcak yaz rüzgarı ortalığı kavurmaya devam ediyordu.
.
Mehmet Uhri
.
Not: Fotoğrafların üzerine tıklayarak orijinal boyutlarıyla izleyebilirsiniz. 

2 Responses to “Herkes Biraz Muhacir”

  1. Ahmet Çağıldak diyor ki:

    Sevgili dostum nur oldun be!
    Batum muhaciri anneannem, benim huysuz, öfkesi burnunda Esma Nenem ne zaman asker cıgarasını tüttürse “Burdan tuuut Koruğ’a kadar kavaklık, seyis Sohban yılkıyla atları getirirdi…” diye boşluğa dalarak biz torunlarına anlatmaya başlardı…
    Yıllar sonra buruk, hatırlattın.

  2. Ramazan ŞİMŞEK diyor ki:

    Sevgili Mehmet Uhri Beyefendi, değeri meslektaşım;

    Yazdıklarınızı her zaman zevk alarak okumama rağmen, böyle hislenerek okumamıştım.
    Gezilerin farklı yönlere kaydı. Bu tarz geziler, daha da dikkat çekici..,
    Siz de gördünüz, Makedonya da, Üsküp’te Osmanlı’nın yetimi soydaşlarımız öksüz kalmışlar, gerçi halen daha biz Türkler dünyada yalnız ve öksüz değil miyiz? bu açıdan bakarsak Muhacirliğin BİRAZ’ı fazla; Herkes Tam Muhacir…
    selamlarımla

Leave a Reply