Alacanın Tespihleri

img_7677

O sabah ortalık erken aydınlanmıştı. Cemaat henüz gelmemiş olsa da Kalkandelen Alaca camiinin cam kenarına dizili tespihleri olarak bizler için gün sıcak başlamıştı. Yaz ayları yaklaştıkça her sabah güneşin daha erken üzerimize vurmasına alışmıştık ama bu kez sıcağı daha çok hissediyorduk.  Günlerin uzaması, havanın ısınmasıyla caminin gelip gidenlerinin artıyor olması biz tespihler için de hareket yaratıyordu.

Farklı cins, renk ve boyutta olsak da hepimiz aynı işi görürüz. Namaza gelenler bazen kullanır, ibadeti biten cam kenarına bırakır ve çıkıp gider. Kiminin ibadeti bitmez, devam eder. Bizden birini yanına alıp elinde, cebinde gezdirdiği de olur. Birkaç gün sonra yerine bırakırken adet olduğu üzere aldığının yanına bir iki tespih ekleyen de çoktur. Adağı dileği olan için bu camiden tespih almak, dileği gerçekleştiğinde getirip yeni tespihler bırakmak buraların geleneğidir. Biz tespihler ise öylece durur, gelen gidene bakarız. Turisti de çok olur bu caminin.

İşte yine acelesi olan bir grup turist camiyi gezmeye geldi. Bazen namazın bitip cemaatin çıkmasını bile beklemeye katlanamıyorlar. Nedense turistlerin hep acelesi var. Doymak bilmeyen iştahla bir an önce gezip görüp, fotoğraf çekip yola koyulacaklar. 600 yıllık tarihiyle ayakta duran ve alışılmışın ötesinde hayırsever iki kız kardeş tarafından yaptırılmış Makedonya Kalkandelen şehrinin Alaca camii, kadın eli değmiş bir cami olarak benzerlerine göre hayli süslü ve alımlı görünümüyle cemaatin yanı sıra turistler için bile cezbedici halini koruyor. Böylesine alımlı yaşayan bir mekanı gezip görmeye gelenlerin acelesini doğrusu anlamakta güçlük çekiyoruz. İnsan sağına soluna bakarken durup bir soluklanır, ortamdaki havayı koklar, içine çeker. Geçmişte yolu düşmüşlerin, adak ve dileklerinin beklentisiyle ibadet edenlerin soluklarının izlerini hissetmeye çalışır. Gelenler kubbeye, tavana duvarlara bakıp onları fotoğraflayıp çıkıyor. Cam kenarında bir arada duran biz emektar tespihleri genellikle fark eden bile olmuyor. Ama bizler her daim onların farkındayız. Hele bizleri ellerine alıp çevirmeye başlasınlar yüreğiyle ibadet edenleri olduğu kadar imanlı görünmek uğruna durumu idare eden sahtekarları bile iyi biliriz.

img_7693Rengimiz, boyutumuz ve yapıldığımız malzemeler farklı olsa da genellikle aynı işi gördüğümüz için şu Erzurum taşından yapılanımız hariç birbirimize pek burun kıvırmayız. Neymiş, çok uzaklardan gelmiş üzerinde gümüş kakma ile şekiller varmış. Gelen geçen önce onu arar bulamazsa diğerlerine bakarmış. Tespih işte. Ben ise buranın en eskilerindenim. Yeşilli beyazlı alacalı renkli taşımın ne olduğunu, anlamını bilmem ama birkaç kez dağılıp bir araya getirilmişliğim vardır. Ara sıra birinin cebinde gezmeye çıkmışlığım, sonra yine kürkçü dükkanına döndüğüm de olmuştur. Ufak tefek olmanın gezinti konusunda avantaj yarattığını düşünürüm.

Cemaatin gençleri genellikle bizlere pek elini sürmez. Öyle tespih çekerek dönüp dönüp aynı yere gelinen işlere pek yüz vermezler, onlar hep ileriye bakma eğilimindedirler. Gençlerin işi gücü beklentileri çoktur. Namaza seyrek gelir, ibadetlerini yapıp yüzümüze bile bakmadan çeker giderler. Ama en çok dilek veya adak için gelenler de onlardır. Tespih çekmeseler de alıp yanlarında götürdükleri sonra dilekleri gerçekleşmediği için biraz da küfrederek getirip bıraktıklarına az şahit olmadık. Hatta cezalandırılıp koparılıp çöpe atılanlarımız da olmuştur. Gençlik işte, her şeyi kendileri için istiyor, üstelik hemen şimdi olsun diye diretip sabır da göstermiyorlar. Yaş ilerleyip aslında pek bir şeyin değişmediğini dönüp dönüp aynı yere geldiğini gördükçe insanların dilek ve beklentileri de daha ölçülü ve insaflı oluyor. Hayat, insanın üzerinde demlenip yaş kemale erdikçe tespihe sarılanların sayısı da artıyor. Hayatın ellerindeki tespihler gibi döngüsel olduğunu, bir şeylerin hep bitip yeniden başladığını fark ediyorlar. İşte o zaman camiye gerçekten yüreklerinin sesini dinlemek için geliyorlar.

dsc01734Her neyse gelen grup diğerleri gibi işini bitirdi hızla çıkıp gitme derdindeler. Ama koyu yeşil giysili yaşlıca hanımefendi hemen çıkmadı. Ortalığın sakinleşmesini bekledi. Cebinden çıkardığı farklı renkte birkaç tespih ile koyu kırmızı renkli taşları olan doksandokuzluk hayli eski tespihi bizimkilerin yanına pencere içine bıraktı. Bırakırken diğer tespihlerin sırtını okşayıp kısık bir sesle, rahmetli dedesinin zamanında bu topraklardan göç etmek zorunda kalırken kim bilir hangi adak veya dilek için aldığı emaneti geri getirdiğini, helalleşmek için geldiğini söyledi. Son bir kez daha dedesinin emektar tespihini eline alıp taşlarını okşadı, sonra tekrar yerine bıraktı. Hızlı adımlarla camiden çıktı. Gidenler arkalarına bile bakmadılar. Tespihi bırakan hanımefendi ise ayrılmakta zorlandı. Arkadaşları şehri gezerken o Pena ırmağı kenarında oturup çay içmeyi ve Kalkandelen Alaca camiini uzaktan izlemeyi tercih etti. Bizler de pencere içinden ona baktık. Üzerinden hayli ağır bir yük kalkmış gibi görünse de oradan ayrılmak istemiyormuş gibiydi. Aramıza katılan koyu kırmızı taşlı o eski tespih ise üzerine düşen güneşin aydınlatmasıyla esneyip yayıldı. Bizlere pek yüz vermese de yerini hiç yadırgamamıştı. 

 

Mehmet Uhri

 

NOt: Fotografların üzerine tıklayarak orijinal hallerine ulaşabilirsiniz.

One Response to “Alacanın Tespihleri”

  1. Ramazan ŞİMŞEK diyor ki:

    Saygıdeğer Meslektaşım,
    Tesbihlerin dilinden Makedonyadaki camiinin garipliğini-yalnızlığını anlatmanız ne güzel…
    Eskiden camiiler sosyalleşmenin merkezi imişler..
    Müslümanlar iyi ve kötü günlerinde, camiiye ve etrafındaki yaşam merkezlerine giderek dertlerini-sevinçlerini paylaşırlarmış..
    Camiilerin bu özelliği kayboldu. Bu hızlı hayat sürecinde yurdumuzun camiileri de aynı kadere maruz kalmadılar mı; Kaçımız gidip oradaki havayı soluyoruz….
    selamlar

Leave a Reply