Hayat semaverin deminde

img_0137Şimdilerde cafe adıyla anılan yılların eskitemediği çay bahçesinin müdavimlerindendi. İstanbul boğazına bakan bahçesinde çoğu zaman görürdüm, onu. Kırlaşmış saçları, dik omuzları ve iyi giyimiyle çevreyle pek ilgilenmeksizin kah gazete okuması kah boğazı seyre dalması dikkatimi çekmişti. İmrenmiştim sanırım.

Soğuk ama güneşli kış günü öğle arasında çay bahçesine uğradığımda yine masasına gömülmüş sanırım çapraz bulmaca çözüyordu. Cesaretimi toplayıp masasına yaklaşıp ?oturabilir miyim?? diye sordum.

Kafasını kaldırmadan gözlüklerinin üstünden bana ve çevredeki boş masalara bakıp ?oturacak bunca yer varken nereden çıktı şimdi bu tip? der gibilerden bakış attı. Eliyle masasını gösterip ?oturabilirsin? dedi, bulmacasına döndü.

Biraz sonra kafasını kaldırıp bulmacada bilemediği bir sözcüğü sordu. Yardımcı olamadım. Ama konuşmak için fırsat doğmuştu.Elini cebine atıp çıkardığı sigara paketini uzattı.

-         Sigara alır mısın delikanlı?

-         Teşekkür ederim. Kullanmıyorum.

-         Hiç kullandın mı?

-         Kullanmadım. Tadını bile bilmem.

Paketi cebine koyup gülümsedi.

-         Ben de kullanmıyorum. Sigara içenlere hayatımda yer vermemek kararlılığındayım. Açıkçası sınamak için ikram etmiştim, sigarayı.

-         Yani sınavı geçtim mi?

-         Nasıl algılarsan.

samovarDaha sonra emekli fen bilgisi öğretmeni olduğunu. Eşini bir süre önce kaybettiğini, yalnız yaşadığını, çocuklarının ise evlenip kendi hayatını kurduğunu anlattı. ?Size çay ısmarlayabilir miyim?? diye sordum. Teşekkür ederek geri çevirdi. Garsonu çağırıp küçük bir semaver çay siparişi verdi. Gelen semaver ile birlikte demliğe sıcak su koyup demlemeye bıraktı. Biraz sonra demlenen taze çay kokusu sarmıştı masamızı.

-         Artık semaver ile çay servisi yapan yer kalmadı. Bu çay bahçesini de bundan seviyorum. İyi ki geldin. Tek başına içilmiyor bu meret.

-         Neden özellikle semaver? Anısı mı var?

Anlatsam da anlamazsın gibilerden bir bakış attı.

-        Hiç düşündün mü? Neden artık semaverde çay servisi yapılmıyor?

-         Doğrusu düşünmedim. Ama sanırım insanların acelesi var. Beklemek istemiyorlar.

-         Çay dediğin demina almadan içilmez. Demlenmesi için en az 10 dakika sıcak suda bekletilmesi ve taze içilmesi gerekir. Hem taze hem de iyi demlenmiş çayı ancak semaverden içebilirsin. Dahası semaver çayı yalnız da içilmez. Miktarca çok olduğu için en az iki kişilik yapılır.

-         Yani?

-         Yanisi şu. Ağız tadıyla çay içip muhabbet etmek istiyorsan çayı semaver ile içeceksin. Ne yazık ki günümüzde herkesin acelesi var. Ne içtiğinin, nasıl içtiğinin hatta kiminle içtiğinin önemi kalmadı. Duble çay diye icat çıkardılar kocaman bardaklara doldurup miktarca çok içmeyi marifet sayıyorlar. Demlemenin ne olduğunu bile unuttular, sallama çay modası var şimdilerde. Güzelim semaver çayı tarih olup gidiyor, kimse yadırgamıyor. Üzülüyorum.

Gerçekten ince belli küçük çay bardaklarında taze demlenmiş semaver çayını yudumlarken unuttuğum çay lezzetini ve kokusunu almıştım.

-         Peki biz bu hale nasıl geldik? Ne değişti de insanlar lezzeti, muhabbeti aramaz oldu?

-        Yıllar önce öğrenim sistemimizi değiştirip modern öğrenime geçmiştik. O zaman çağdaş ilerici öğrenim diye sunulmuştu bu sistem. Modern matematik, modern fen, fizik, kimya öğretiliyor, sınav sistemi çoktan seçmeli test yöntemine dönüyordu. Sanırım bu dönüşüm ile yetişen kuşaklar ile başladı insanlardaki değişim.

-         Neyi değiştirdi, modern öğrenim?

-         İlerleme kavramını, hız kavramını hayatın derinlerine yerleştirdi. Test sınavı ile öğrencileri zamana karşı yarıştırdık. Gelişen teknoloji bizlere zaman kazandıracak, zaman harcadığımız pek çok işi daha hızlı yapacaktık. Çocuklar toplamayı çarpmayı hesap makinesi ile yapmaya başladı, aritmetiği unuttuk. İlerlemenin, insana kaybettiği zamanı kazandıracağını, artan zamanda da özgür olunacağına inandırıldık. Hala daha öyle sanıyoruz. Ancak kimsenin özgür olduğu yok, görüyorsun. Herkes daha çok çalışıyor, daha çok koşturuyor. Daha hızlı yaşıyor. Hayat sanki daha hızlı akıyor. Herkesin acelesi var. Muhafazakar biri değilim ama böyle ilerleme olmaz, burada aldatmaca var.

-         Ama sanırım siz de öğrencilerinizi bu sisteme uygun yetiştirmişsiniz.

-         Ne yazık ki öyle. Fen bilgisinde birim zamanda yapılan işe güç denir. Birim zamanda yapılar iş miktarı ne kadar çok ise o iş o kadar güç gerektirir. Öğrencilerime bu temel fen bilgisini verdim ama şimdi onlar bunu alıp hayata uyguluyorlar.

-         Nasıl uyguluyorlar?

-         Yaşadıkları hayatı değerlendirirken birim zamanda yapılan iş miktarını ölçüp hayatlarına değer biçiyorlar. Birim zaman içinde yaşananları alt alt yazıp toplayıp hayatlarını ölçüyor sonra birbirleriyle kıyaslıyorlar.

-         Eeee. Ne var bunda?

Kaşlarını çattı, çayından hışımla okkalı bir yudum aldı.

-         İşte o yüzden yitiriyoruz semaverin demini. Birim zamana ne kadar çok iş sığdırırsan o kadar güç ve dolu bir hayat yaşadığımızı düşünüp kırpıyoruz zamanı. Çayın demlenmesini beklemektense sallama çay ile vakit kazandığımızı sanıyoruz. Hayatın üzerimizde demlenmesine fırsat vermeden, ne olduğunu bile anlamadan yaşadığımızı sanıyoruz. Halbuki hayat, şairin dediği gibi kuşun kanadında, çayın deminde. Bunu öğrencilerime anlatamadığımı, bilmeden onları zehirlediğimi düşünüyorum.  Üzülüyorum, çok üzülüyorum.  

Bir süre sustu. Birlikte boğazın mavi sularına, gelip geçen gemilere baktık. İzin isteyip kalktım. Giderken arkamdan “ yine gel, beklerim masama. Bu sefer olmadı ama bulmaca çözerken yardımın olur belki” diye seslendi. 

Mehmet Uhri

2 Responses to “Hayat semaverin deminde”

  1. FİGENOZANSAYMAN diyor ki:

    Şu an hasta bakmakla meşgulum ama seyrekler….Dolayısıyla öyküleri okuyabiliyorum.Sizin öykülerinizi okuyunca genellikle orada olma isteği ile yanıp tutuşuyorum.İstanbul’da yaşayıp boğazı özlemek…Çay bahçesi ve vapurdaki dostlukta boğazı özledim..

  2. Mehmet Uhri diyor ki:

    Teşekkürler sayın Sayman.
    Burada İstanbul’da yaşayanların büyük kısmı sizin o hayal ettiklerinizin farkında bile değil. Halbuki insan yaşayıp hissettikçe ve/veya sizin gibi hayal kurup düşledikçe daha çok kendi olur, kendini ve varlığını hisseder. Hayatı başkasının hayatı gibi yaşamaz.
    Siz düşlemeyi, düşlerinizde özgür olmayı bırakmayın yeter, mesafeler izafidir. Gün gelir boğazda o çayı keyifle yudumlar ve belki bu yazışmayı hatırlarsınız.
    Dostlukla, Muhri…

Leave a Reply