Bir Çiy Tanesi

cig-tanesiYaşlı hanımefendiye ameliyatı öncesi aydınlatılmış bilgilendirme ve bilgilendirilmiş onam formlarını imzalatamamış şehir dışında yaşayan oğlundan yardım istemek zorunda kalmıştık.

Emekli tarih öğretmeni olduğunu öğrendiğimiz hastamız ısrarla hastalığı hakkında bilgilendirilmek istemediğini, yapılacak tıbbi girişime bilgilendirilmeden onay verebileceğini, hastalığın ve hastane ortamının yeterince ürkütücü olduğunu vurgulayıp “Bilmek istemiyorum. Çocukluğumun bilinmezliğine, heyecanlarına geri dönmek orada kalmak istiyorum” diyordu.


Hasta veya yakınına yapılacak tıbbi girişimler öncesi aydınlatılmış bilgilendirme yapıp bilgilendirme onayı almak sonra da ameliyat için bilgilendirilmiş onam formu imzalatmak gerekiyordu.

Bilgilendirmeyi reddeden hastamızı ikna edemeyip ameliyatı ertelemiş yakınlarına ulaşamayınca oğluna haber vermek zorunda kalmıştık. Hastalığı nedeniyle görme yetisini hızla yitiriyordu.

Bir süre durumuna isyan etmiş sonra kabullenmişti. O sabah oğlunun gelişini beklerken heyecanlı ve neşeli görünüyordu. Hal hatır sorduktan sonra “Oğlunuzu buralara kadar yoruyoruz. İnat etmeyip gereken bilgilendirme ve onamı kabul etseydiniz ameliyatınız gecikmeyecekti” diye serzenişte bulundum.


- Ben sizden bilgi değil yardım istedim, doktor bey oğlum. Tamam beni anlamanız biraz zor. Yaşlı ve inatçı biri olduğumu düşünüyorsunuz ama yine de isteğime saygı duymanızı bekliyorum.


- Tamam ama söz konusu olan bizin sağlığınız.


- Benden makul bir açıklama beklemeyin. Bu yaşa kadar yaşamışım. Ölecek olduktan sonra nedenini bilmemin ne anlamı var? “Ecel aldı, eceliyle öldü” deyin gitsin. Bu benim isteğim, lütfen saygı gösterin. Gün gelecek bilgiden bilmekten bu kadar korkacağıma eskiden olsa ben de inanmazdım. Yaş ilerleyince biliyor olmanın acısı daha da katlanılmaz oluyor.


- Ama siz yıllarca öğretmenlik yapmış, insanları eğitip bilgilendirmişsiniz. Bilimin ve bilginin aydınlığını öncelikle sizin istemeniz gerekmiyor mu?

Cevap vermedi.

Etajerin çekmecesine uzanıp el yordamıyla örgü ve şişlerini çıkarıp örmeye başladı. Bir süre ördükten sonra gözlüklerinin üzerinden bana baktı.


- Bak gözlerim iyi seçemese de el yordamıyla örmeyi sürdürebiliyorum. Yani durumum o kadar da kötü değil. Bence bilimin, bilginin bunca aydınlığı her zaman iyi olmuyor. Fazla aydınlık yüzünden gözlerin kamaştığı, insanların iyi göremediği ve el yordamıyla yön bulmaya çalışıldığı bir çağda yaşadığımızı düşünüyorum. Bu kadar çok bilgi ve fazla aydınlık da kör edebiliyor insanları. Aşırı aydınlık yüzünden gölgeler kayboluyor, gölge olmayınca da gerçeği yitiriveriyoruz. Her neyse beni hastalığım hakkında aydınlatmayın yeter, istemiyorum.


Daha fazla konuşmama izin vermemiş örgüsüne geri dönmüştü.

O gün oğlunun gelememesi üzerine durumu hastane idaresine yansıtıp yardım istemiş daha deneyimli doktor ağabeyimiz ile öğleden sonra hastamızı tekrar ziyaret etmiştik. Gün boyu örmeyi sürdürmüş örmekte olduğu renkli atkı ortaya çıkmıştı. Doktor ağabeyimiz durumun ciddiyetini anlatıp direnmemesi için ricada bulundu.


- Şimdi, ameliyat olmazsam gözlerimi kaybedeceğimden söz ediyorsunuz. Bu beni korkutmuyor doktor bey. Yitirmenin anlamını gayet iyi biliyorum. Önce genç yaşta kızımı sonra da onun acısıyla kocamı yitirdim. Kaybetme üzerine kurulu dünyada her şeyin kazanma üzerine kurulu olduğunu sandığımız saçma bir oyun oynuyoruz. Bazen kazandığımızı sandığımız bile oluyor ama sonuç değişmiyor.


- Yani?


- Bana kalırsa tek kazanç dünyaya gelmiş olmak, yaşıyor olmak. Anne baba sahibi olmak, sevenlerinin tanıyan ve bilenlerinin olması. Sonrası hep kaybederek, eksilerek geçen koca bir ömür. Beni ameliyat edecekseniz edin. Ama bana hastalığımı anlatmayın, duymak bilmek istemiyorum.


- Peki ne istiyorsunuz?


Bir süre sustu. Elindeki örgüyü etajerin çekmecesine yerleştirip yatağında doğruldu sonra ayağa kalkıp pencereye doğru yürüdü. Bizleri yanına çağırıp bahçeyi gösterdi.


- Küçükken dedem öldüğünde anneme “insanlar ölünce ne oluyor? Nereye gidiyorlar?” diye sormuştum. Ruhların buhar olup havaya karıştığını bulut olup dünyayı dolaştığını bazen insanların ruhlarını temizlemek için yağmur olup yağdıklarını çoğu kez de bir çiy tanesi olarak yeryüzüne indiklerini anlatmıştı.


- Bunu niçin anlatıyorsunuz?


- Yaş ilerleyip ölüme yakın olduğunu hissetmeye başlayınca insanın böyle şeylere daha çok inanası geliyor. Her ne olursa olsun bir çiy tanesi olarak dünyaya yeniden geleceğini bilmek yükselen güneş ile buharlaşıp dünyanın farklı bir yerinde başka ruhlarla birlikte yeniden görünmek anlatmaya çalıştığınız o kuru bilgilerden çok daha anlamlı geliyor bana. Bilmek her zaman mutlu etmiyor insanı. Tamam bilimin ve bilginin insanı güçlü yaptığını kabul ediyorum ama bilgimiz arttıkça ne denli aciz, güçsüz olduğumuzu da anlıyoruz ki, doğrusu yaman çelişki.


Koluna girip yatağına dönmesi için yardımcı oldum.

O gün gelemeyen oğlundan gereken imzayı faks ile alıp biraz da prosedürü zorlayarak gereken tıbbi girişimi yaptık. En azından görme kaybının ilerlemesini durdurmayı başarmıştık.


Hanımefendi taburcu olduktan bir yıl kadar sonraydı. Hastamızın oğlu kendini tanıtıp ziyaretime geldi. Annesinin kısa süre önce vefat ettiğini elindeki örgü atkıyı vasiyeti doğrultusunda bana bırakmak için uğradığını söyledi. Üzgün ve sıkıntılı görünüyordu.

Atkıyı masama bırakıp odadan çıktı. Kısa süren şaşkınlıktan sonra arkasından yetiştim. Üzüldüğümü söyleyip koridorda annesinin ölüm nedenini sordum. Yüzünde acı bir gülümseme belirdi. “Annem “ben öldükten sonra bu atkıyı git o doktor beye ver. Beni soracaktır. Ecel aldı dersin” demişti” diyerek arkasını dönüp hızlı adımlarla uzaklaştı.


Geçenlerde sabah telaşıyla hastane bahçesinde yürürken hastamızın verdiği atkıyı düşürdüğümü fark edip geri döndüm. Çimlerin üzerinden aldığım atkının sabah çiyine bulanmış olmasının verdiği ıslaklık önce ürpertse de rahmetliyi ve konuşmalarımızı hatırlayıp içimin ısındığını hissettim.

Yükselen güneş ile birlikte sabah çiyinin hızla yitip gitmekte olduğunu görünce de belli belirsiz el salladım arkalarından.

Mehmet Uhri

One Response to “Bir Çiy Tanesi”

  1. M. Erdal GÜZELDEMİR diyor ki:

    Sayın Uhri,
    Yazınızı dikkatle ve çok duygulanarak okudum. Edebiyat yetkini değilim ancak anlatımınızdaki yumuşak ve sürükleyici üslubunuzu beğeniyorum.
    “Aydınlatılmış Hasta Onamı” konusunu içeren ve bu konuda kendi branş topluluğumuzda oldukça uğraş verenlerden biri olduğum için, yazınız nedeniyle sizi kutlama yanında, konu içeriği ile ilgili kişisel yorumumu yazma gerekliliğini de hissettim.
    Sayın Uhri, konuya yaklaşımınızdaki hassasiyet ve ciddi duyarlığınızı gördüm. Hasta haklarına karşı duyarlılığınızdan dolayı teşekkür ederim.
    Bu konu ile ilgili verilen uğraşın boşa gitmediğini ve inandıklarımızın kabul görmesi beni çok sevindirdi. Ancak bilgilendirme gerekliliğinin bu boyuta ulaşılması yanında uygulamada bazı eksikliklerin olduğunu görmekten üzüntü duydum. ?Bilgilendirilme istememe? de bir hasta hakkıdır. Hastanın, hastalığı ve tedavisi hakkında bilgi edinme istemediğini, yapılacak tedavi uygulamalarına izin verdiği uygun şekilde (hekim, şahit huzurunda ve imzaları ile) kendi el yazısı ile bu durumu kayıt altına alınması yeterli olabilir. Bu konuda hukuki boyutuna ek olarak bir örnek vermek isterim. Ben anestezi uzmanı olarak hekimlik görevimi yaptım. Anestezi uygulayacağım hastalarımdan biri zamanın Anayasa Mahkemesi Başkanı oldu. Kendisine, preanestezik ziyaretim sırasında hastalığının branşımla ilgili yönünden bilgilendirme ve uygulayacaklarıma onamını alma isteğime olumsuz yanıt verip, ?aydınlatılmak istemediğini, ancak yapılacak tıbbi girişimlere izin verdiğini? belirten el yazısı ile kayıt alınmasının hukuk ve yasalar yönünden uygun olduğunu bildirip kayıt altına alınmasını sağladı.
    Bu vesile ile bilgi birikimimi ve deyimimi paylaşmak istememi hoş karşılamanızı dilerim.
    Sağlıkla kalınız.
    Saygılarımla,

    M. Erdal GUZELDEMIR

Leave a Reply