Atlıkarıncanın Neşesi

Atlıkarıncanın neşesi

800px-atlc4b1_karc4b1ncaKızımın ısrarıyla gitmiştik, Bakırköy Carousel alışveriş merkezine adını veren, atlıkarıncanın yanına. Atlıkarınca için artık büyümüş olduğunu söylememe karşın kabul ettirememiştim. Biletini alıp kendinden yaşça hayli küçük çocuklarla birlikte atlıkarıncaya binmiş, ağzında balık tutan kedi figürünün üzerine oturmuştu. Alışveriş merkezi her zamanki hareketliliğini yaşıyordu. Mağazaların arasını hızlı adımlarla kat eden insanların  telaşı nedense içeri girince olağanüstü bir sakinliğe dönüşüyordu. Kenardaki banklara oturup çocukların neşeyle hareketlenmesini bekledikleri atlıkarıncayı izliyordum. Az sonra yanıma gelen yaşlı beyefendi izin isteyip bankın ucuna ilişti. O da atlıkarnıcaya torununu bindirmişti. Çalan zil ile birlikte dönmeye başlayan atlıkarıncadan neşeli çığlıklar yükseldi. Yanımdaki beyefendi torununa el salladı. Üzerine oturduğu tavşanın kulaklarına sıkı sıkı tutunan torun ışıltılı mutlu gözlerle dedesine gülümseyerek karşılık verdi.

Beyefendiyle göz göze geldik;

-      Hey gidi hey. Yoktu, bizim çocukluğumuzda böyle oyuncaklar. Eskiler iyi bilir. Bakırköy?de doğup büyüyenlerin atlıkarıncası banliyö treniydi. Trenle gider gelir, kapılardan sarkar, azıcık heyecan yaşar mutlu olurduk. Şimdi şu güzelliğe bak. Nasıl da mutlular.

Günün koşuşturması, hep bir yerlere geç kalma endişesi, kafamdaki sorunlarla boğuşma yüzünden rahat olamadığımı, çocukların o anki mutluluğunu, boş vermişliğini hafiften kıskandığımı hissettim.

-      Torununuz çok mutlu görünüyor. Böyle bir dedesi olduğu işin hayli şanslı.

-      Ben de çok seviyorum, torunumu. Yaşlandığında insanı hayata bağlar derlerdi. Gerçekten öyleymiş. Her hafta geliyoruz buraya. Sanki ben onu değil de o beni getirip gezdiriyor. Hiç sıkılmadan birkaç kez biniyor atlıkarıncaya. Ortalığın tenha olduğu bir sabah ısrar ederek beni bile bindirdi.

Şu çocukların neşesine, mutluluğuna bakınca dünyayı unutuyor insan diye karşılık verdim. Bu sırada yanımızdaki banka yine çocuklarını atlıkarıncaya getirmiş elleri kolları paketler ile dolu iki hanım oturdu. Çocuklar biletlerini almış, atlı karıncanın durmasını bekliyordu. Hanımlar ise paketlerini karıştırıp aldıklarını biri birine gösterme derdindeydi. Bizimki eliyle atlıkarıncada neşeyle çığlık atan o küçük çocukları gösterip;

-      Ah beyim. Ne demezsin. İnsanlara mutluluğu unutturdular. Tu kaka oldu, mutluluk. Mutlu olan bile saklar, mutluyum demeye korkar oldu. Herkes hep kötü bir şey olacak beklentisi ile yaşıyor.

-      Sahi, neden böyle oldu?

-      Nedeni var mı? Gazetelere bir göz at, televizyonlara bak anlarsın. Bir tane iyi haber, insanı mutlu eden program göremezsen, hep kötü haberler anlatılırsa insanlar daha da kötüsünü bekler elbet. Kötü haberlere, felaketlere alıştırdılar, korkularına terk ettiler milleti.

-      Yani?

-      Çevrendekilere bak. Hep kötü bir şey olacakmış, başına felaket gelecekmiş beklentisi ile yaşıyor insanlar. Çok gülmeyi bile gelecek kötü haberin işareti olarak görüyorlar. Kıyamet bekliyor gibiler. Yaşadıkları en ufak aksiliği de bekledikleri o kendi kıyametlerinin başladığına yoruyorlar. Kendi kızım bile böyle. Çocuk iki hapşırmaya görsün hemen en kötü hastalıkları aklına getirip ağlayan, sıkılan annelerden oldu. İyi düşünüp, iyiye yoran kalmadı, unutturdular.

-      Haklısınız ama hayatın zorlaşmasının, daha acımasız olmasının da payı var bu durumda sanırım.

Biraz da içerlemiş ifadeyle yüzüme baktı.

-      Yok be beyim. Hayat aynı hayat. 40 sene öncede de hayat şartlarının zorlaştığından söz eder, yakınırdı millet. Çocuklar ise yine oyuncaklarıyla mutlu olurdu. İnan, pek bir şey değişmedi. İnsanlar görmek istediklerini görüyor, o kadar.

Bir süre sustu. Sonra yavaşlamaya başlayan atlıkarıncayı gösterdi.

-      Baksana, çocukların sevincine. O kadar mutlular ki, günün kötü geçeceğine inandıramazsın onları. Kabul etmesi zor ama şu çocuklar gibi mutlu olmayı beceremiyoruz, o kadar. Büyümek diye çocuklara yutturduğumuz da böyle bir şey. Hep kötü bir şey olacak beklentisi ile kendimize acımak kolayımıza mı geliyor ne?

Atlı karınca yolcularını alıp yeni turuna hazırlanıyordu. Kızım ile birlikte bizimkinin torunu yanımıza geldiler. Torun dedesinin elini çekiştirerek ?Dedecim, karnım acıktı. Hamburger alalım mı?? diye sordu. Dedesi ayağa kalkıp torunun elinden tuttu. Ayrılmadan önce döndü. Kararlı ifadeyle ?Biliyorum bu millet torunumu da kendine benzetecek. Mutsuz etmeye çalışacak. Ama kararlıyım. Gücüm yettiğince torunum ile birlikte olup onun çocukluğunu mutluluk içinde geçirebilmesine yardımcı olacağım. Bunu yapacağım ki, torunum büyüyüp kendini mutsuz hissettiği anlarda teselli olabilmesine yetecek kadar çocukluğundan hatırlayacak bir şeyler kalabilsin. Çocukluğundan kalma o amaçsız, art niyetsiz hatta nedensiz mutluluğu unutmasın. Haydi kal sağlıcakla.? dedi ve neşeli gözlerle bakan torununa sarılıp yürüyen merdivene doğru yürüdüler.

Az sonra atlıkarınca tekrar dönmeye başlaması ile çocukların neşeli çığlıkları duyuldu. Yandaki bankta oturan hanımlar koyu bir muhabbete dalmış gibiydi.    

 

Mehmet Uhri

Leave a Reply