Yenilginin Tohumu

yenilgi1

Duesseldorf?ta son yılların en sert kışı yaşanıyordu. Değil yürümek ayakta durmanın bile hayli güç olduğu buz tutmuş Ren kıyısındaki ayaza fazla dayanabilecek gibi değildim.

Yaz aylarında hayli hareketli olduğu anlaşılan sahil, kar ve buzun etkisiyle ıssızdı. Gelen geçen tekneleri ve onları takip eden martıları izleyip fotoğraflarken az önce buzda kayıp yere yığılan iyi giyimli beyefendinin kalkamadığını fark ettim. Kaymamaya dikkat ederek yanına gittim.

Türkçe söyleniyor olmasından aldığım cesaretle yardım isteyip istemediğini sordum. Biraz şaşırdı, elini uzatıp ayağa kalkmak istediğini söyledi. Bileğini burkmuştu. Ayağa kalkmasına yardım ettim ama pek yürüyebilecek gibi değildi. Omzuna girip az ilerideki kafeye kadar eşlik ettim.

Orta yaşın az üzerindeydi. Kafe sahipleri durumu görüp hemen torba içinde buz getirdiler. O ise telefonuna sarılıp birilerine başına gelenleri anlattı ve nerede olduğunu bildirdi. Kendimi tanıtıp doktor olduğumu ayak bileğinde kırık olduğunu düşünmediğimi soğuk uygulaması ile kısa sürede daha iyi olacağını söyleyip yatıştırmaya çalıştım. Teşekkür edip ısınmak için bir şeyler içmeyi teklif etti. İçinde bulunduğumuz Kasbah cafe Fas kültürünü yansıtacak şekilde dekore edilmişti. Menü ile birlikte gelen tanıtım broşüründe Kasbah sözcüğünün Fas?ta mahalle anlamına geldiği yazıyordu.

Menüden bir şey anlamadığımı ancak çay içmek istediğimi söyledim. Nane içeren keskin aromalı sert bir çay geldi. O ise kahve içmekte kararlıydı. Bir süre nereden geldiğimi ne amaçla Duesseldorf?ta olduğumu sordu, soru sorma sırası bana geldiğinde 1986 yılında İstanbul?dan ayrıldığını o yıldan beri kısa süreli uğramak dışında gezgin hayatı yaşadığını hep ülke dışında olduğunu anlattı. Yaşadığı bazı sağlık sorunları nedeniyle bir süredir Duesseldorf?a yerleşip kitap çevirileri ile uğraştığından söz etti.

- İstanbul?dan politik nedenlerle mi kaçmıştınız?

- Keşke öyle olsaydı. Darbe sonrasıydı ot gibi geçen üniversite yıllarımda politik konulardan özellikle uzak durdum. Ailem öyle istiyordu. Başarılı öğrencilik yıllarından sonra yabancı bir firmanın temsilciliğinde iyi de iş bulmuştum.

- Fikrinizi değiştiren ne oldu?

- ?Senden adam olmaz? diyerek beni terk eden sevgilimin bıraktığı şiir kitabıyla başladı yeni hayatım. Turgut Uyar?ın Büyük Saat adlı, kapağında cılız çiçek resmi olan bir kitaptı. Terk edilmiş olmanın verdiği öfkeyle Haydarpaşa sahilinde oturmuş kitabın sayfalarını çeviriyordum. Şairin bir dizesi hayatımı değiştirmeye yetti.

Yenilginin günlüğü başlıklı şiirinde ?yenilmenin tohumunu taşır her pazartesi? diyordu şair. Günlerden pazartesiydi. O gün işe gitmedim. Limanda gemilere yüklenen konteynerlere bakıp imrendiğimi hatırlıyorum. Onlar hantal halleriyle bile dünyayı geziyor bense burada gerçekten yaşamak istediğim hayatı yaşadığımdan emin olmadan öylece vakit geçiriyordum.

O gün karar verip bir hafta içinde işimden ve İstanbul?dan ayrıldım. O günden beri âlemi gezer dururum.

Cildinin tahriş olmaması için bileğine soğuk uygulamasının aralıklı yapılması gerektiğini söyleyince itiraz etmedi.

Gezginlik merakının çocukluğunda babasının ilk kez önüne dünya haritası koyması ile başladığından söz etti. Haritanın anlattıklarından çok, kim tarafından nasıl çizilmiş olduğunu merak ettiğini çizenlerin neler yaşadığını sorup durduğunu haritanın yol gösterici olmasını umursamayıp orada başka bir dünyanın varlığına kendini kaptırdığını anlattı.

İşin maddi yanını sorunca gezginliğin çok para gerektirmediğini aza katlanarak çok gezilebildiğini yine kendi gibi gezgin arkadaşlarından öğrendiğinden söz etti.

- Peki, bunca yıldan sonra ne öğrendiniz?

- Bu soruyu on yıl önce sormuş olsaydın başkalarının hayallerini bırakıp kendi hayallerimin peşinden gidebilmeyi öğrendim derdim. Şimdi ise başkasının oyununda değil kendi oyunumda yenilmeyi öğrendim diyebilirim.

- Nasıl yani?

- Bak, Almanya?da Duesseldorf şehrinde bir Fas kahvesinde normalde karşılaşması olanaksız iki Türk muhabbet ediyoruz. Dışarıdan bakınca saçma ve anlamsız görünüyor. Hâlbuki hayatlar birbirine bulandıkça yaşananlar anlam kazanıyor. Geziyorsun görüyorsun, arıyorsun ama olmak istediğin düşlediğin noktaya hiçbir zaman yaklaşamıyorsun. Başka hayatlar kültürler tanıdıkça hayallerini tazeleyip değiştirip yeni düşler kovalamaya çalışıyorsun. Ayran gönüllü filan diyorlar ama o kadar basit değil aslında.

- Peki ya nasıl?

- Başlayıp yarım bırakılmış bir sürü hayat parçaları bırakıyorsun, ardında. Senin bulaştığın birileri isterse alıp tamamlamaya uğraşıyor ve başka bir şeye dönüştürüp bırakıyor hiç bitmeyen bir yolculuğun küçük parçası olduğunu bilerek geçip gidiyorsun bu hayattan. Sonunda ölüm olduğu için yenilgi kaçınılmaz ama hiç olmazsa kendi yolculuğun için yaşıyorsun tüm bunları. Hayatların ve hayallerin hazır sunulduğu ve insanların üstüne yakışanı alıp kullanmayı yaşamak sandığı günümüz dünyasında kendin olmaya çalışıyorsun. Özgürlük diye allayıp pulladığımız da gördüğün gibi bir ayak bileğinin sağlığından öte değil.

Fincanındaki son yudumunu içip camdan dışarıya baktı uzun uzun. Buz tutmuş kanallardan birinde sıkışmış eski ahşap tekneyi gösterdi. ?İstanbul?da kalsaydım şu gemi gibi kapana kısılmıştım. Gidebileceğini biliyorsun ama gidemiyorsun. Buzlar seni bırakmıyor. Bekliyorsun birileri bir şey yapsın veya buzlar çözülsün? dedi. Ağrısı azalmıştı, ayak bileği daha iyi görünüyordu. Bir süre daha soğuk uygulaması yapıp dinlenmesi gerektiğini söyleyip izin istedim. Teşekkür etti. Ayağa kalktım ?merakımı mazur görün ama size o kitabı veren kız arkadaşınız? Onunla hiç görüştünüz mü?? diye sordum. Az sonra kendisini almaya geleceğini biraz da onun hatırı için bu şehre yerleştiğini söyledi.

- Nasıl ikna ettiniz onu?

- Yıllar sonra adresini bulunca ?yenilgi günlüğü? şiiri ile birlikte ?haklısın benden adam olmaz ama gel birlikte yenilelim, bakalım hangimiz daha iyi yenilecek? diye mektup attım. Şimdilik işe yaradı.

Bu sözlerden sonra gülümseyip göz kırptı. Çay için teşekkür edip yanından ayrıldım. O ise bir eliyle ayak bileğini ovuştururken diğeriyle garsona ikinci kahveyi sipariş etti.

Başlayan kar yağışı ile o sert ayaz yerini daha yumuşak bir havaya bırakmış gibi görünüyordu.

Mehmet Uhri

4 Responses to “Yenilginin Tohumu”

  1. Selman Yıldırım diyor ki:

    güzel bir aşk hikayesi…
    “Aşk hiç biter mi?”…

  2. melda diyor ki:

    “hiç bitmeyen bir yolculuğun küçük parçası olduğunu bilerek geçip gidiyorsun bu hayattan.” ÇOK GÜZEL… kesinlikle katılıyorum. Sevgiler. melda

  3. dr.kemal demiriz diyor ki:

    entellektüel hamurdan nefis kurabiyeler yemeğe devam.ellerinize sağlık.

  4. bülent moldib, diyor ki:

    Cool story,bro…

Leave a Reply