Yıldızların Yalnızlığı

dsc09948O sıcak yaz gecesinde hastanenin yoğun temposundan bir süre uzaklaşıp soluklanabilmek için bahçeye çıkmasam o yalnız ve yaşlı bilge adamın farkına bile varmayacaktım. Hastane bahçesinin hayli karanlık bir yerinde altında pijaması üstünde yakası boğazına kadar iliklenmiş çizgili gömleğiyle  oturmuş sessizce gökyüzüne bakıyordu. Yaklaştığımı görünce üzerimdeki önlükten tedirgin olup kendini toparlamaya çalıştı. Elimle sakin olmasını işaret edip oturduğu bankın diğer ucuna iliştim. Bir süre ben de onun yaptığını yapıp karanlık gökyüzüne baktım. Günün yorgunluğu üzerimden akıyordu. Göz ucuyla bankın diğer ucunda oturan yaşlıca hastamızı inceledim. Sakal tıraşı olurken çenesini ve yanağını kesmiş, kesilen yerlere kağıt mendil parçası yapıştırmıştı. Gece yarısını geçmiş olmanın verdiği yorgunlukla pansuman için servise davet etmek aklımdan geçse bile sesimi çıkarmadım. Parmağımla yüzünü işaret edip geçmiş olsun dediğimde de hastanede yatttığı için söylediğimi sandı. Pek konuşası yoktu. Bankta kaykılıp gökyüzüne bakmayı sürdürdüm. Gecelerin hızla serinlediği sonbaharı koklayan yaz akşamlarından birindeydik. Esinti ile ürperince hastamıza havanın serinlediğini üşümemesi gerektiğini söyleyip birlikte kalkmayı teklif ettim.

- Sen git doktor bey. Hastaların seni bekler. Benim acelem yok. Gideceğim yer belli. Uyku da tutmuyor. Bir süre daha kalıp göğe bakacağım.

- Sahi geldiğimden beri karanlık gökyüzüne bakıyorsunuz. Hayırdır?

- Sen buna karanlık mı diyorsun, doktor bey? Etraf öyle aydınlık ki çocukluğumun göğündeki yıldızları seçemiyorum. Birkaç parlak yıldız dışında sanırsın bütün yıldızlar çekip gitmiş.

- Rafakatçin varsa haber vereyim soğuktan koruyacak hırka filan getirsin.

- Yok doktor bey. Hiç kimsem yok. Hepsi geçip gitti. Öyle bir yalnızlık işte bana kalan. İnsana en büyük cezanın yalnız bırakmak olduğunu eskiler bilmiş de hapishaneler yapmışlar ya yalnızlığım da benim cezam. Üstelik suçumun ne olduğunu bile bilmiyorum. Bu yaştan sonra ceza çeker gibi yaşamak varmış.

- Koğuşta arkadaş edinmedin mi?

- Bir keresinde arkadaşım oldu. Hastaneden çıktıktan sonra bir iki kere görüştük. Ama çok yaşamadı, garibim. Ölünce, benim yüzümden onu mu cezalandırdılar diye düşünüp kendimi suçladım. Hastanede arkadaş edinmeye çekinir oldum. Zaten konuşkan sıcak biri değildim. Kitaplarıyla haşır neşir olmayı seven öyle sıradan biriyim işte.

dsc09596

Biraz sorgulayınca çocukken ailesi ile birlikte Anadolu kırsalından şehre göç edenlerden olduğunu demiryollarında işçi olarak çalışıp emekli olduğunu eşinin birkaç yıl önce kanserden öldüğünü çok istemelerine karşın çocuklarının olmadığını anlattı.

- Kimin kimsen olmayınca başka türlü yalnızlaşıyorsun. İş yerinde gececi çalışmadan kalan alışkanlıkla gündüzleri uyur geceleri otururum. Bu da benim yalnızlığım. Koğuştakileri rahatsız etmemek için geceleri bahçede vakit geçiriyorum. Çocukluğumun yıldızlı gökyüzüne hasret öylece bekliyorum.

- Gökyüzüne bakmakla vakit geçiyorsa iyi. Televizyona filan baksaydın.

Bu sözler üzerine yüzünde acı bir tebessüm belirdi. Uzaktan gelen zayıf ışık yüzünün derin kırışıklıklarında gölgeler oluşturuyordu.

- Alıştım artık. Yalnız olmak ürkütmüyor. Köyümüzde bir yaşlı kadın vardı. Çocukları toplar geceleri gökyüzünü anlatırdı. “Bakacaksan gökyüzüne bakacaksın. Oraya bakmazsan ne olduğunu kim olduğunu tarif etmede zorlanırsın” derdi. O zaman ne demek istediğini anlamazdım. Şehre gelip gecelerin aydınlığından yıldızların çoğunu seçemez hale gelince ne demek istediğini anladım. Yıldızları kainatı görüp kendini nokta kadar hissetmezsen, bunca aydınlıkta yaşayan şehirliler gibi kendini pek bir önemseyen şişkin tiplerden oluveriyor kendinden başka kimseyi beğenmiyorsun.

- Nasıl? Anlamadım. Yıldızları görmeyince kendini beğenmiş mi oluyor insan?

- Üstüne alınma ama biraz öyle. Her taraf bu kadar aydınlık olunca insan, karanlığı görmez oluyor, ışığın aydınlattığı ne varsa ona bakıyor. Kendi de aydınlıkta olduğu için başkalarının gözünde nasıl göründüğüne daha çok önem veriyor. Herkes böyle yapınca  vitrindeymiş gibi yaşayan şişik tiplerden geçilmiyor. Senin televizyon dediğine de o yüzden bakmıyorum. Baksam ben de normali böyle herhalde diye düşüneceğim.

- Peki ya karanlık? Karanlık senin için ne ifade ediyor?

- Şu göğe baktığında aslında aydınlığın geçici, kalıcı olanın ise karanlık olduğunu görürsün. Evreni ve o evrende önemsiz bir nokta bile olmadığını anlar kendine sığınır, kendine dönersin. Ancak o zaman hayat dinginleşir, öyle şehirliler gibi ne aradığını bilmeden telaş içinde oradan oraya koşturmazsın. Okuduğum kadarıyla dinler de böyle bir şey anlatıyor.

- Ama bu seni daha da yalnızlaştırmıyor mu?

- Dedim ya alıştım. Hem yalnızlık dediğin de çeşit çeşit. Birileri seni hapse kapatır yalnız olursun. Gezegenler böyledir güneşin çevresinde hapistir, volta atar durur, kendi ışığın olmadığın için onun bunun ışığı ile bir görünür bir kaybolursun. Veya tanımadığın anlamadığın insanların arasında konuşacak görüşecek birini bulamaz kalabalıkta yalnız olursun. Yıldızların yalnızlığı böyledir. Kendince parlak belki biraz göz kamaştırıcı ama yalnız. Benim aradığım ise göktaşı gibi bir yalnızlık. Gittiğim yeri bilmeden kendi içime dönüp kimseye görünmeden bağlanmadan yalnız olmak ve zamanı geldiğinde kayan yıldız gibi kül olup yeryüzüne karışmak. Şunun şurasında fazla zamanım da kalmadı. Yolun sonundayım. Şurada oturup yıldızların yalnızlığıyla avunuyor kayan yıldızlardan biri gibi geçip gitmeyi bekliyorum. Hadi siz işinizin başına dönün. Biraz daha oturur sonra odama giderim. Merak etmeyin.

Bu sözlerden sonra susup gecenin karanlığında göğe bakmayı sürdürdü. Birkaç saat sonra tekrar bahçeye çıktığımda tan yerinin aydınlığı göğü laciverte döndürmüştü. Görülebilen birkaç yıldız da artık seçilemiyordu. Bank boştu.

dsc09945

Ertesi gün akşam üstüne doğru hastane bahçesinde bir kez daha karşılaştık. Aynı kıyafet ile bankta yalnız başına oturuyordu. Onu bir daha görmedim. Günlerin yoğunluğu içinde hastamızı unutmuştum. Birkaç ay kadar sonraki nöbette yine kısa bir bahçe kaçamağı yaptığımda ayaklarım beni oturduğumuz banka götürdü. Bahçede kimse yoktu. Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktığımda onu ve yaptığımız muhabbeti hatırladım. İrice bir yıldız kaydı ve hızla kayboldu. Kalkıp gidesim yoktu. Karanlığın içinden sessizce grili siyahlı bir kedi yaklaştı. Durup bir süre bana baktı. Çağırdım gelmedi. Arkasını dönüp karanlığın içinde kayboldu. Gecenin serinliğinde garip bir yalnızlık hissetim. Orada daha fazla duramadım. Hastane binasına geri dönerken uzaklardan yaklaşmakta olan ambulansın siren sesleri işitiliyordu…

Dr. Mehmet Uhri

Not: Üzerlerine tıklayarak fotoğrafların orijinal boyutlarına ulaşabilirsiniz.

Leave a Reply