Yandaş Doktorlar

6285e99efa08348b6602978edd735048

Hekimler olarak dünyaya gözlerimizi kapatıp, işimizin karşılığı ücreti alabilmek için mesleğe nasıl bu kadar uzaklaştık, hastaları ve onların beklentilerini bir kenara bırakıp, hastane işletmelerinin parçası olmayı nasıl kabullendik anlamakta güçlük çekiyorum. Üstelik tüm bunlar birkaç on yıl içinde oluverdi.

Uzunca zamandır her sabah hasta kalabalığı telaşı ve karışıklığı ile hastaneden çok arı kovanını andıran bir yerde çalışmakta olduğumu düşünüyorum. Gün boyu arılar gibi çalışıp işleri yetiştirmeye uğraşıyor akşama pestili çıkmış halde eve gidiyoruz. İşsizliğin kol gezdiği ülkede pek çoğumuz ev geçindirme, hayat standardını düşürmeme telaşıyla haline şükredip giderek artan ve katlanılmaz hale gelen iş yükünün üstesinden gelebilmek için daha fazla eğilip bükülmeye razı oluyor.

Eskilerde devletin hekimlerine hak ettikleri maaşı veremediği için onlara serbest çalışma olanağı tanıması üzerine kurulmuş pek de sağlam olmayan bir dengede gidiyordu, sağlık hizmetleri. Neoliberal küresel dalgada ülkemizin de sörf yapmaya başlaması ile sosyal kazanımların pek çoğu gibi sağlık da ticari bir unsur olarak endüstriyel ürün haline dönüşmeye başladı. Sağlığın ticarileşeceğine inanmasak da bir şeylerin değişmek zorunda olduğunun da farkındaydık. Başlayan dönüşümü devletin mali olanakları ile yapılamayan ancak kaçınılmaz modernizasyon hamlesi olarak gördük. Görünürdeki uygulamalar da öyleydi. Büyük sermaye gücü ile kurulan özel hastanelerle yükselen sağlık hizmet kalitesi beraberinde kamu hastanelerinde de beklenti ve talepler doğrultusunda benzer bir sıçramaya neden oldu. Ancak ülkenin bütçe gerçekleri ve ekonomik durumu çok değişmemişti. Ürettiğinden çok harcayan her daim borçlu bir ülkede sağlıkta böylesine küresel dönüşümü yapabilmek için dışarıdan sermayeye gereksinim vardı. Önce küresel finans kuruluşlarından alınan borçlar ile kamu hastaneleri yapılandırıldı şimdi ise vadesi gelen borçlara karşılık hastane birlikleri adı altında özelleştirilmeleri gündemde.

Tüm bu süreç yaşanırken hekimler gidişin yanlış olduğunu hastayı sağlık hizmetinin öznesi olmaktan çıkarıp sisteme para kazandıran nesneye dönüştüren yapının hasta beklentilerine yanıt vermekten uzak olduğunu söylediler. Sağlık hakkının ticari mala dönüşmesinden toplumun zarar göreceğini haykırdılar. Ticari kuruluşlar haline gelen hastanelerin ayakta kalabilmeleri için kar etmeleri, verimli olabilmeleri ve kalite standartlarını tutturmaları gibi önceliklerin arasında hasta memnuniyetinin daha geride kalacağı açıktı. Hekimler böylesine insanlık dışı bir uygulamanın sistemin modernizasyonu adı altında kabul görüp uygulanabileceğine inanmadılar. İnanmak istemediler. Ancak küresel dalga öyle güçlüydü ki topluma yönelik propaganda ve bazı popülist uygulamalar ile sağlığın ticarileşmesinin taşları tek tek döşendi. Hekimler için yaşananlar bir şoktu ve her şokta olduğu gibi önce inkar ?yapamazlar, bize rağmen gerçekleştiremezler? sonra isyan ?neden bizle uğraşıyorlar, bizi neden hedef gösteriyorlar? daha sonra pazarlık ?bir şekilde bu sistem içinde geçimimi sağlayabilmek için kendime yer bulmalıyım, dışında kaldıkça kendimi cezalandırmaktan öte bir işe yaramıyor? sonuçta depresyon ve kabullenme ?sistem hekimlerin kontrolünden çıktı, ticaretin ve tıp endüstrisinin kuralları egemen, benim gücüm bunlarla mücadeleye yetmez? aşamalarından geçtik.

Gelinen noktada hekimler arı kovanını andıran hastanelerde canları çıkana kadar çalıştırılıyor, ödüllendirilmek bir yana sistemin tıkandığı her noktada hedef gösteriliyorlar. Fabrikayı andıran hastanelerde hastasının gözünün içine bakmaktan aciz kim için, ne ürettiğini bilmeden hizmet vermeye çabalıyorlar.

Bu mesleki yabancılaşma ve kabullenme öyle bir gecede olmadı elbet. Önce hekimlere biraz daha fazla maaş ödenebilmesi için hastane döner sermayelerinden ek ödeme yapılmaya başlandı. Bu ödemeler herkese eşit olarak yapılıyor ve hastanelerin karlılığı oranında miktarı artabiliyordu. Bu dönemde hekimler hastane gelirlerinin artması için yaptıkları her işlemi kayda alma, gelir kaçaklarını önlemede dayanışma ve yardımlaşma içine girdiler. Bu sayede hastane gelirleri de arttı. Sonrasında hekimlere döner sermaye ek ödemeleri performansa göre dağıtılmaya başlandı. Bu uygulama ile az çalışan veya az kazandıran hekim ile çok kazandıran hekim arasında ek ödemede haksız uygulamanın giderileceği söylendi. Sonuç hekimlerin dayanışmayı bırakıp birbirinden hasta ve performans kapmaya yönelik çabalarla anlamsız rekabete dönüştü. Hekim puan kazanabilmek ve daha fazla prim alabilmek için yollar aramaya başladı. Sistemin istediği de buydu. Kurum içi rekabet ile hekimlerin prim kovalama çabası gerçekte hastane işletmesinin kazancını yükseltiyordu. Gerekli gereksiz istenen tahlil ve tetkikler hekime puan ve para olarak geri döndükçe hastalar tanı konulup tedavi edilmek yerine sürekli incelenen, izlenen ama tedavi edilmeksizin hastane içinde oradan oraya koşturan unsurlara dönüştü. Aynı hastaneyi paylaşan hekimlerin üç kuruş fazla para kazanma telaşı hastaların bunca tahlil ve tetkik ile iyi incelendiğini sanması ile örtüşünce mesleki yabancılaşma kaçınılmazdı.

Son aşama ise hastanelerin tümüyle endüstriyel kuruluşlar haline dönüşüp ürettiği hizmetin TİG (tanı ilişkili gruplar) başlığı altında tümüyle finansal bir ürün haline dönüştürülmesi biçiminde uygulanacak. (bkz. www.tig.saglik.gov.tr) Hastalar yine aynı hastanelere gelecek, hekimler yine ek prim alma telaşıyla işlerini yapacaklar ama hastaneler önceden tanımlanmış birkaç yüz tanı başlığı altında paket hizmet üretip, ürettiği ürünün finansal değerine göre sınıflanan ve derecelendirilen endüstriyel kuruluşlar haline dönüşecekler. Yakında devlet hastaneleri ürettiği TİG?ler ile tanımlanan ve buna göre değer biçilip, gelirleri öngörülebilen işletmelere dönüşecekler. Dahası mecliste görüşülmeyi bekleyen kamu hastane birlikleri yasası ile devlet hastaneleri kamu malı olmaktan çıkarılıp zincir hastaneler halinde özel sermayeye sunulacaklar.

Hekimler ise, işte bu arı kovanlarında ürettiği bala yabancı, deli gibi çalışıp neden telaş içinde çalıştığını bilmeyen işçi arıların yabancılaşması ile yaşayıp gidecekler. Çiçekler yani hastalar sisteme TİG adı altında gelir getirdiği sürece hekimler önemsiz bir ara unsur olarak, mesleğine ve ürettiği ürüne yabancılaşmış işçi arılar gibi olmaya mahkum görünüyor.

Hekimlerin başına gelenler onları son kertede suskunluğa, yaşananları kabullenmeye ve biraz da depresyona itmiş görünüyor. Ancak hastalar durumun farkına varmaya başladı. Sisteme para kazandırmaktan öte kendi sağlıkları ile ilgili beklentinin olmadığını fark edip başka arayışlara yönelen, günümüzde üretilen tıbbi bilgilere bile tereddütle yaklaşan, sağlığın bir hak olmaktan çıkmakta olduğunu görüp itiraz edenler çoktan alternatif tıp arayışlarına başladı bile. Bu arayışta hekimlerin mesleğine yabancılaşmış bir tür ?yandaş? endüstri çalışanı haline dönüştüklerinin, yanlarında olmadığının da farkındalar.

Hekimler ise işçi arılar gibi çalışmaya devam ediyor. Kalitesine bakılmaksızın sayılarını arttırmak için her gün yenisi açılan tabela tıp fakültelerinde yetiştirilip arı kovanlarında çalıştırılmak üzere hazırlanıyorlar. Hekimler çoktan pes etti ve tercihlerini yaptı.

Mehmet Uhri ( Dr. )

20 Responses to “Yandaş Doktorlar”

  1. mücahit altuntaş diyor ki:

    güzel yazınızı keyifle okudum.teşekkür ediyorum.

  2. serhat erol diyor ki:

    Pes etmislik ve yilginligin sadece bende olmadigini goruyorum. Etrafim mutsuz doktorlarla dolu. Cok uzucu.

  3. yusuf akcan diyor ki:

    sayın mehmet bey, ben doktorum ve http://www.saglikdanis.com un sahibiyim. bu yazıyı hastalara uyarı olarak sitede yayınlamak istiyorum. Hastalara uyarı -1 , 2 gibi seri şeklinde de olabilir. Yalnız bu yazı daha çok doktorlara yönelik, hastalara bakan yönüyle bir yazınız varmı?
    Sonuçta sistemle oynarayarak doktorların saygınlığı ve yaşam kaliteleri düşürülüyor ama hastaların hala sağlıkları tehlikede ve kaybediliyorlar. yani kaybet -kaybet oldu. Hem hastalar hem doktorlar kaybetmekte. Birileri yaptıklarını bir- iki dönem seçimde vatandaş ne olduğunu anlamadığı için destekledi diye tükürdüklerini yalamak istemiyorlar. Ama yan yollarla başlarına açtıkları sağlık bütçesi açığı belasından nasıl kurtulacaklarını düşünmeye başladılar bile.
    Yanlış hesap Bağdattan elbette dönecek.. Sağlık sisteminde özelleşme yapılacak ise tamamen doktorlar tarafından oluşturan şirketlere mortgage benzeri uzun vadeli bir ödeme ile verilmeli arada ikinci bir patron kaldırılmaldır.
    Sistemin esas kanburu budur.
    Tıp dışı sermaye çalıştırdığı tüm doktorların kazancından daha çok kazanarak sağlık sisteminin açığını uçuruyor. Bunu akıllı olduğunu zannedenler nasıl görmüyor anlamıyorum.
    Halbuki tek saiş sahibi doktoların kendi olduğunda sağlık gideri yarıyarıya azalır.
    bunlarda benim görüşlerim..
    Hastalara yönelik bir uyandırma yazınız olursa kendi sitemde de yayınlamak isterim . Ayda 400 000 üstünde tekil hit olduğu hesaba katılırsa iyi bir duyuru olabilir.

  4. Mehmet Uhri diyor ki:

    Tesekkurler sayin Akcan,
    sitenizi inceledikten sonra yanitlamak icin süre istiyorum.
    Bu arada blogumdaki “tamirhaneden” kategorisinde düsüncenize uygun yazi bulabileceginizi saniyorum.
    saygilarimla
    muhri

  5. Osman KÖSE diyor ki:

    Sevgili Mehmet

    Ne kadar güzel bir yazı olmuş bu makalen.
    Kesinlikle bir dönemi anlatan ve bir yerlerde saklanması gereken bir vesika. Biz konunun ne yazıkki dışındayız konumumuz itibari ile. Bu yazıyı Antalya’dan Prof. Dr. Ertan Yılmaz bizim siteye indirmiş o vesile ile okudum. Biliyorsundur o da Çorlu Asker Hastanesinde benden önce dermatolog olarak çalışmıştı.
    Eline ve kalemine sağlık. Görüşmek üzere.

    Osman KÖSE

  6. Mehmet Uhri diyor ki:

    Teşekkürler sevgili Osman.
    Ertan’la ara sıra görüşüyoruz, hala. Karamsar olmak için çok neden var gibi görünse de bir şeylerin farkında olmakla işe başlamalıyız diye düşünüyorum. Üniversitelerin içine düşeceği durumu iyi analiz etmek zorundayız. Aksi halde günü kurtaracak cılız bir iki çıkışla çabuk pes edilmesi kaçınılmaz görünüyor. Sorunu çözmeye çalışmak için hastaları da yanımıza almak zorundayız. Onlarsız olmayacağını hepimiz gördük sanırım. Dostlukla
    muhri

  7. Selman Yıldırım diyor ki:

    Mehmet Bey merhaba,
    ATO Artı dergileri elinize ulaştı mı?
    Bu yazınızı da Ocak sayısında basabilir miyiz? Teşekkürler…

    Selman Yıldırım

  8. Mehmet Uhri diyor ki:

    Teşekkürler sayın Yıldırım.
    Dergiler elime ulaştı. Elinize sağlık. O kadar kısıtlı sayfada hayli dolgun bir içerik yaratmışsınız. Yazının derginizde yayınlanmasından memnun olurum. Saygılar
    muhri

  9. Ülgen Zeki Ok diyor ki:

    Çok güzel bir yazı, tebrikler. Yine de umutsuz olmamamız gerektiğine inanıyorum. Sevgi ve saygılarımla…

  10. Sultan Eser diyor ki:

    Uhri’cim,

    Çok güzel toparlamışsın, eline sağlık. “Hekimler çoktan pes etti ve tercihlerini yaptı.” demişsin ya; ne yazık!….bana da öyle geliyor; biz sarı öküzü verdiğimiz gün kaybettik.
    Sevgiyle…

  11. ali akkoç diyor ki:

    Yazınız düşündüklerimizi, yaşadıklarımızı dile getirmekte güçlük çektiğimiz konulara çok iyi tercuman oldu. İzninizle yazınızı diğer doktor arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum.
    Elinize, dilinize sağlık.

  12. Mehmet Uhri diyor ki:

    İzin sizin sayın Akkoç,
    Önce farkında olmak farkına varmak ile başlamak gerektiğini düşünenlerdenim. Bu nedenle paylaşımınız benim için de anlamlı.
    saygılarımla
    muhri

  13. cemil diyor ki:

    Evet yazı tek kelimeyle harika olmus.Yanı ”cuk’ oturmus. Ancak ben kısa meslek hayatımda şunu gozlemledım. Şu anki donem kadar bır meslek grubunun uzerıne gıdılmısmı acaba,yada su zamankı kadar hedef halıne getırıl mısmı?.İki yerden prim sağlanır;ya askere sataşacaksın ya da doktora.İkısı de halkın gozunde puan saglar. O yuzden bız alıstık ancak benım uzuldugum bazı hekımlerın buna alet olması.HEKIMLERE HEKIMLER KADAR ZARAR VEREN VAR MIDIR?

  14. mustafa diyor ki:

    Elinize sağlık Mehmet Bey;
    yazdıklarınızda çok haklısınız.bu konuyla ilgili TTB dün hastanemize bir temsilci gönderdi ve O da sizin gibi yapılmak istenilen ve gerçek hedeflerin ne olduğunu detaylıca anlattı. aslında tüm doktorlar bu tehlikenin farkında fakat sizin de bahsettiğiniz gibi arı kovanlarında çalışmaya o kadar mahkum edilmişiz ki artık robotlaşmaya başladık hepimiz. evet hastaları yanımıza almalıyız, halkı yanımıza almalıyız, bu düşünceler güzel tabi ama halk dediğimiz de biz değil miyiz zaten. bizim annemiz, babamız, eşimiz, çocuklarımız ve akşam hastaneden çıktığımız da biz. evet biz halkız aslında. onun için Cemil Bey’in de dediği gibi biz birbirimize destek olmalıyız zarar vermeyi bırakıp…

  15. Mehmet Uhri diyor ki:

    Sonuçta bu yazı üzerinde bile sadece biz hekimler kendi aramızda konuşuyoruz. Henüz kabuğumuzu kıramadık. Halen aktif çalışan hekimlerin büyük kısmı 12 Eylül sonrasının apolitik baskıcı ve dayanışmadan uzak ortamında büyüdü. Bir sonraki hekim kuşağının bugünkü kuşağı apolitik, günü kurtarmacı ve ataletsiz diye suçlayacağından endişe ediyorum. Yani sayın Aydın, hekimler arasında söz ettiğiniz birlik beraberlik kısa ve orta vadede gerçekleşecekmiş gibi görünmüyor. Buna rağmen birşeyler yapmalı, yaşananları halkın da farketmesini sağlamalıyız düşüncesindeyim.
    Sözgelimi hipokrat yemininin anlamı kalmadığı için hekimler yeminlerinden vaz geçmeye başladılar diye bir çıkış, hekim muayeneye başlamadan önce hastasına yemininden dönmüş olduğunu söylese hastalar üzerinde etkili olur mu diye düşünüyorum. Benzer önerileri herkesten bekliyorum.
    Saygılar
    muhri

  16. mehmet işlek diyor ki:

    Bazı şeylerin tam anlaşılamadığını düşünüyorum. Bu planlı sistemin sonucunu şimdiden söyliyeyim. Şu anda halk sağlık hizmetinde 2 seçenek arasında kaldı ,Muayenehane seçeneği bittikten sonra 1 Resmi kuruluşlar ve fakulteler 2 Özel hastaneler. Bu süreç özel hastaneleri eleme süreci daha sonra özelleşme süreci gelecek bunların çoğu şimdi yıldız alabilen özel hastaneler.Sanırım bunların başını MEDİCAL PARK,lar çekiyor.Özelleşmeden sonra verilen her paraya razı yarı işsiz doktorlar.İthal doktorla çözülemiyen formül mantargibi yetiştirilen doktor çokluğu ve hasta garantili özel hastaneler. Geçen dönemleri de sıralıyayım 1özel hastaneler ve dal merkezleri teşvik edildi. özel muayenehaneler mali ve idari baskılarla kapattırıldı tabi ki kapatmayı teşvik için döner sermaye ödenekleri arttırıldı bu arada ithal doktorla ücretler düşürme hesabı yapıldı tutmadı ithal doktor nereden gelebilirdi ki. özel hastanelerin sağlık bakanlığı vasıtasıyla atama yapması düşünüldü ki bunda isim yapmış doktorların pazarlık ve transfer şansı ortadan kaldırmaktı.onu uygulayamadılar mezun sayısını arttırmak mantıklı geldi.2özel hgastanelerin elenmesi,dal merkezlerinin kapanma sürecine girdik dal merkezlerinin çoğu kapandı,özel hastaneler ya kapanıyor ya el değiştiriyor.Üçüncü aşama özelleşme süreci şimdiden söylemde.hadi hayırlısı

  17. selçuk Koçlar diyor ki:

    Bahsedilenler 2003 yılından beri her toplantıda olacağını söylediklerimiz.
    Ancak biz ne yaptık? Doğruları yeterince anlatabildik mi?
    Yoksa orta yolcu bir çizgi mi izledik?
    TTB ‘nin sanırım 56.Kongresinde performanslar maaşa yansısın savunuldu ve kararlarda yer aldı. Doğrusu performansa tamamen karşı çıkılmalıydı. Tam günde ANAYASA MAHKEMESİNE GÖTÜRDÜĞÜMÜZ KARŞI ÇIKILAN NOKTALAR BİLE YANLIŞTI. Pratisyen hekim derneği Avrupa Birliğinin örğütüne alındı diye özel baskı yaptı. Sevindi. AKP bizim hep zaaflarımızdan yararlandı. Daha doğrusu yanlışlarımızı kullandı. Hala yanlış çizgide seyrediyoruz. TTB Kamu hastanelerinin SGK hizmet hastanesi olmasını ve özel sağlık kuruluşlarının SGK anlaşması yapması yerine gerçekten özel hastane olmalarını savunmalı halkı yanına alamayan hareketin başarılı olma sansı yok.

  18. Tolgay Satana diyor ki:

    Maaşınızı red edin, serbest calisin, ttb den Siyaseti etnik kürt ayrımcıları eleyin, 20 yil sonra her şey düzelir…

  19. Özkan Kaya diyor ki:

    Sayın Mehmet Bey,
    yazınızı ilgiyle okudum ve farklı bir yorum yazma ihtiyacı duydum. Ben 40 seneyi aşkın bir süredir yurtdışında yaşıyorum. Doğal olarak da bir çok konuda olduğu gibi memleketimle buraların arasındaki farklılıkları değerlendiriyorum. Ne yazık ki sağlık konusu mevzu bahis olduğunda, memleketimin notu kırılıyor. Şimdi hasta veya hasta yakını olarak tecrübelerimden ve algılamamdan kaynaklanan bakış açımı sunmak isterim. Siz kendiniz de ifade ettiğiniz gibi, sistem değişikliğiyle bir puan yarışına girilmiş. Bu puan yarışının sebebi de daha fazla kazanç sağlamak olsa gerek. Bunu yadırgayamam. Herkes yapmış olduğu iş ile mümkün olduğunca iyi bir yaşam sağlamaya çalışır. Ne var ki, ?Eskilerde devletin hekimlerine hak ettikleri maaşı veremediği için onlara serbest çalışma olanağı tanıması üzerine kurulmuş pek de sağlam olmayan bir dengede gidiyordu……? derken, ?pek de sağlam olmayan? la acaba doktorların kendi muaynehanelerini esas işleri, hastanedeki işlerini de muaynehaneye hasta sağlama yeri olarak gördüklerini mi kastediyorsunuz acaba diye aklıma geliyor. Demem o ki, yargıladığınız ?hastayı ticari bir unsur gibi görme alışkanlığı? nı meslektaşlarınız eskiden uygulamaya soktuydu bile. Yani o zamanki gidiş böyle algılanıyordu. Parası olan ve sistemi kabullenmişler direk muaynehaneye gidiyordu. Doktorların dürüstlüğüne inananlar evvela hastaneye gidip boy ölçülerini aldıktan sonra, çaresiz yine muaynehaneyi boyluyordu. Parası olmayanın durumu her zaman içler acısıydı. Yazınızda mağdur doktorlardan ve onların sistemle beraber zavallılaşan hastalarından bahseder gibisiniz. Gerçekten hastanın sağlığı sizin için ön plandaysa, siz bir istisnasınız. Benim algım, doktorların zamanla etmiş oldukları yemini unutmuş olmaları. Hastayı hor görme, ona, hastahane yönetimine veya bir üst merciye şikâyeti önleyecek kadar, asgari bir ilgi gösterme ve bir an evvel ondan kurtulma yöntemine bir çok kez kendim şahit oldum. Yaşadığım ülkedeki doktorların hastaya olan ilgisi ve alçak gönüllülüğünün karşısında Türklüğümden bir çok defa utandığımı söylersem, umarım bunun abartı olduğunu düşünmezsiniz. ?Yok, hiç de sizin algıladığınız gibi değil? derseniz, bilin ki verdiğiniz görüntü bu. Yapacağım en son şey, mevcut hükümeti övmektir. Fakat onların sağlıktaki, sonu ne olacağı tam anlamıyla belli olmayan, uygulamaları bir hareketlilik getirmiş. Umarım bu sizler için bir vesile olur ve hükümetin ileriye yönelik kötü uygulamalarını, kendi geçmişinizdeki uygulamalara dönmeden, engellersiniz.

    SAYGILARIMLA

  20. Ahmet Çağıldak diyor ki:

    Değerli dostum yazınız her zamanki gibi yararlı ve güzel. Ama bu kez yorumlarda çok yönlü ve sorgulayıcı. Kurgulanan yapının sınırları belirsiz, biriken soruların cevabı yok. Umarım sistem kendi üzerine yıkılarak hasta ve doktoru bugünden daha hasta etmez. Sevgilerimle.

Leave a Reply