UTANCIN SIRADANLIĞI

20150820_111937

Pandemi notları: Ekim 2020

Her şey gözümüzün önünde gerçekleşiyor.

Açıkça dillendirilmese de Covid 19 pandemisini kontrol altına alma çabaları yerini ekonomileri ayakta tutma önceliğine bıraktı.

Sessizce yenilgiye alışıyor hastalığa teslim oluyoruz. Öyle ateşkes filan değil, kayıtsız şartsız teslimiyet yaşanıyor.

Üstelik neredeyse tüm ülkelerde benzer uygulamaya sessizce geçildiği için anormalliği algılamakta zorlanıyoruz.

İnsanlık, yaşlılar üzerinde öldürücü etkisi genç nüfusa göre 6-10 kat fazla olan bir hastalığa ekonomileri ayakta tutma uğruna teslim oluyor.

Hastalık hızla yayılıyor.

Hastalığın yayılmasıyla toplumsal bağışıklık artarken aylar önce özene bezene koruduğumuz yaşlı nüfus için önlem alınmaması  ileri yaş ölümlerinin artacağı gerçeğini işaret ediyor.

Bir diğer deyişle ekonomiyi kurtarma uğruna yaşlı nüfusa pasif ötanazi uygulanıyor.

Bir tür soykırım utancına sürükleniyoruz.

Hep birlikte aynı utancın içinde debelenince utanma da sıradanlaşıyor.

Hastalığı kontrol altına almak için uygulanan izolasyon ve karantina önlemlerinin dünya ekonomisine büyük zarar verdiği vurgulanarak aleyhinde sessiz bir propaganda yürütülüyor.

Üstelik karar alıcılar, bir taşla iki kuş vuracaklarını düşünüyorlar.

Ekonomiye katkısı görece daha az olan yaşlı nüfusun hastalanıp ölmesi ile sosyal güvenlik kurumları üzerindeki yükün de azalacağı gibi dile getirilmeyen riyakârca ekonomik bir beklenti içindeler.

Aklımızı emanet ettiğimiz devlet ricali yaşlı nüfusa pasif ötanazi uygulanması konusundaki tavrını “şartlar böyle gerektiriyor, tüm dünya aynısını yapıyor” diyerek yutturabilir.

İyi de, gelecek kuşaklar böylesi bir soykırım ile nasıl yüzleşecek, nasıl hesaplaşacak?

Utancın sıradanlaştığı günlerden geçince vicdanlar da köreliyor.

İnsanlık körelmiş vicdanlarla geçmişte pek çok örneği olan ve toplumsal bilinçdışında yer edecek acılı bir süreçten geçiyor.

Toplum için zararlı oldukları ileri sürülüp toplama kamplarında imha edilmelerine karar verildi diye “içlerinden birileri” topyekûn imha edilirken seslerini çıkarmayıp zımnen onay verenler de aynı utancın sıradanlığı içindeydi.

Pasif duruşlarıyla gelecek kuşakları da toplumsal bir utanca mahkûm ettikleri akıllarına bile gelmiyordu.

Sokak köpeklerini toplayıp aç susuz terk ettikleri adada çığlıklar içinde ölmelerini izleyen İstanbulluların aradan yüz yıl geçse de taşıdıkları utanç toplumsal bilinçte resmi adı Sivri ada olan adanın Hayırsız ada olarak anılmasına yol açmıştı.

Görünen o ki; utanç sıradanlaştıkça etkisini yitiriyor.

Hâlbuki pandemi öncesinde utanç çağında yaşıyorduk. Utanma duyusu davranışlara yön veriyor tüketim davranışlarını belirliyordu. Kazancı ne olursa olsun cep telefonu eski diye utanç duyan kendini ezik hisseden insanları hepimiz görüyorduk. Benzer örnekleri dış görünüşü, kılığı kıyafeti, evi veya arabası yüzünden utanç duyan insanlar için de verebiliriz.

Konu toplumsal konularda alınan kararları sorgulamaya geldiğinde başkalarının aklına kendi aklımızdan daha çok güveniyoruz. Birlikte hareket edince yanlışın yanlış olmaktan, suçun suç olmaktan çıkabildiğine kolay ikna oluyoruz. O nedenle utanılacak duruma düşmekten korktuğumuz kadar suç işlemekten korkmuyor, suçu hep birlikte rasyonalize edebileceğimize inanıyoruz.

“Herkes geçiyor kırmızı ışıkta ne olmuş yani?”

İnsanlığın virüse teslim olmasına ses çıkarmıyor, yaşlı nüfusa yönelik soykırım utancına suskun kalıyoruz.

Mutlu olamasa da neşeli görünmeye çabalayanların riyakârca telaşıyla bu ortak suça gözünü kapayıp “ama ben ne yapabilirim ki?” masumluğuna sığınılıyor.

Yaşlı nüfus ise mesajı çoktan aldı.

Eski yaşanmışlıklar ile yüklü ruhlarını esen rüzgâra teslim edip sessizce gitmeye hazırlar. Fırtına dinip sular durulduğunda gelecek kuşaklara kalacak soykırım utancının da farkındalar.

İnanın, onlar yaşanacaklar için hepimizden daha çok kaygılanıyor ve utanç duyuyorlar.

İnsanlık geçmişteki pek çok benzeri gibi yine bir akıl tutulması yaşıyor.

Rasyonel olduğuna ikna olunan akıl dışı çözümlere yönelip suçluluk duygusundan kurtulmaya çabalıyor.

Gerçekte ise o yere göğe koyamadığımız insanlığımız utancın sıradanlaştığı bir bataklıkta debeleniyor.

Mehmet UHRİ

* Hannah Arendt. Kötülüğün Sıradanlığı

2 Responses to “UTANCIN SIRADANLIĞI”

  1. Mustafa Karakuzey diyor ki:

    Günümüz soykırımını iktidardakiler kendilerinden olmayanlara uygulamaktan çekinmiyorlar! Baksanıza; 65 yaş üzerinde 9-10 milyon insan çeşitli hastalıklarla boğuşurken, grip aşısının reçete edilebilmesi için belirlenen kriterlere uymadıklarından, bir “Grip Aşısı”nı bile bu insanlara zul olarak gören yöneticiler, saraylarında hergün covid19 testi yaptırırken, sarayın sözcüsü sağlık bakanı ölümleri ve vakaları saklıyor, millete yalan söylüyor! Yani; saldım çayıra Allah kayıra! İktidar ve ortakları için ÇÖKÜŞ Başlamıştır, sonu çok yakındır..

  2. Yılmaz Ali diyor ki:

    Bilim kurulunda; ekonomistler,sosyologlar,pisikologlar, var mı bilmiyorum.
    Bu bilim insanlarının da görüşlerinin değerlendirilmesinin gerektiği kanaatındayım

Leave a Reply