Uğurlar Olsun

ub1

Dut ağacı heyecanlıydı. Pupaların açılıp larvaların böceğe dönüşmesini her yıl aynı heyecanla izliyordu. Önceki yıldan ağacın dallarına ve gövdesine bırakılan yumurtalardan çıkan larvalar yeşeren taze yapraklara musallat olan bit ve mantarlarla beslenirken ağacın yaprakları da korunuyordu. Larvalar uğur böceğine dönüşmeden iki aya yakın yapraklarda geziniyor, ortalıktaki zararlılarla beslenip olgunlaşıyor sonra da ördükleri koza içinde pupaya dönüşüyorlardı. Uğur böceklerini beklerken ağacın heyecanı artıyordu. Pupadan çıkan uğur böcekleri yine yaprak bitleri ve mantarlarla beslenip ağacı korumaya yardımcı olacaktı ama larvalardan farklı olarak uğur böcekleri uçabiliyor, özgürce hareket edebiliyordu. Hayat boyu köklerine tutunup yerinden kımıldayamayan bir ağaç için her yıl dallarında olgunlaşan uğur böceklerinin özgürce uçuştuğunu görmenin heyecanı bambaşkaydı. Uğur böceklerini öylesine sahiplenmişti ki; kökleri, yaprakları dalları gibi kendinden biliyordu. Her anne baba gibi sahiplendiği uğur böceklerinin büyüyüp gelişmesinden haz duysa da özgürce uçup gidecek olmalarından endişe etmeden de duramıyordu. Uçup gidecek ve kim bilir hangi ağaca yumurtalarını bırakacaklardı? Yumurtalarını bıraktıkları yer larvalar için gerekli besini sağlayacak doğru yer olacak mıydı?

Bu duygular içindeyken ve pupalar renk değiştirip hafiften hareketlenmeye başlamış uğur böceklerinin ortaya çıkması eli kulağındayken beklenmeyen bir şey oldu. Çevrede sayıları hızla artan yazlık sitelerde yaşayanlar sinekten böcekten rahatsız oldukları için bölge ilaçlandı. Kullanılan ilaç çok güçlüydü. Ortalıktaki tüm haşaratın kökünü kazıdı. İlacın etkiledikleri arasında mantar ve bitlerin yanı sıra ağacın heyecanla beklediği pupalar da vardı.

Pupalardan o yıl hiç uğur böceği çıkmadı.

O yıl özgürce uçup yumurtlayacak uğur böceği görülmedi. Ağacın yalnızlığı o yıl dut verimini etkilemedi. Hatta lezzetli ve bol dut verdiğinden bile söz edildi. Ancak yumurtlayacak uğur böceği olmayınca ertesi yıl larvalar da görülmedi. Larvaların olmayışı baharda açan yapraklarla beslenen yaprak biti ve mantarlar için cennet gibi ortam yarattı. Açan yaprakların büyük kısmı körpelikten kurtulmadan bit ve mantarlarla tahrip oldu. Yaza girerken tekrarlanan ilaçlama haşaratı ortadan kaldırdıysa da iş işten geçmişti. Dahası ilaçlama yüzünden ağacın yalnızlığı artıyor uzaklardan uçup gelebilecek ve ağacı mesken tutacak uğur böceği umudunu da ortadan kaldırıyordu.

Ağaç tüm bu yaşananların hüznüyle kendi yalnızlığına kapandı. Bahar aylarında yapraklarının büyük kısmını kemiren mantar ve bitler yüzünden dut verimi yıldan yıla azaldı.

ub2

Yakınlarda yaşayanlar dallarını kıra döke dutları toplasa da ağacın kederi ve yalnızlığı köklerine kadar yansıdı. Dutların hafif pembeleşmesinin ağacın uğur böceği özlemi ile ilişkili olabileceğini kimse anlamadı. Dahası tarım ilaçlarının gövdesinde biriken kalıntıları yüzünden kuşlar da ağacı terk etti. Yuva yapmak için uzaklara gittiler. Gövdesinde kurdu böceği olmayınca beslenmek için uğrayan kuşlar da ayağı kesti. Ağacın hüznü ve yalnızlığı katmerlendi. Umutları zamanla eridi.

Ağacın feryadı giderek daha çok işitilir oldu. Gelen giden kuşa böceğe heyecanla pupadan çıkmasını beklediği uğur böceklerini ve onları nasıl kaybettiğini, onlarla birlikte yiten umutlarını anlatıp durdu. Karamsar, sıkıcı ve geveze bulunsa da ağaç hayatı paylaştığı o minik dostlarından söz etmeyi sürdürdü. Feryat figan edip onların uğur böceği olduğunu, yokluğuyla uğursuzluğun giderek her yere yayıldığını anlattı. Ekili dikili sulak alanlar da betonlaştıkça bölgede ne sivrisinek ne de kuş veya böcek kaldı. Hal böyle olunca ilaçlamayı önce azaltıp sonra toptan kaldırdılar.

ag1

İlaçlama olmayınca ağaç baştan biraz ümitlense de üzerindeki tarım ilacı kalıntısı yüzünden yalnızlığı birkaç yıl daha sürdü. Sonra zaman içinde kuşlar gelip yuva yapmaya başladı ama beslenecek larva bulamadıkları için pek istekli değillerdi. Sıcak bir yaz günü gölge arayan bir uğur böceğinin uçarak gelmesiyle ağacın umutları tazelenir gibi oldu. Ağaç ona yapraklarının serinliği ve hatta öz suyundan bile sunmaya çalıştı. Sabırla ve sessizce bekledi. Böcek akşam serinliğine kadar keyifle orada yaprakların arasında gezindi. Yıllardan beri tekrarlanan ilaçlama yüzünden yaprak bitlerinin de kökü kırılmıştı. Uğur böceği ağaçta yiyecek pek bir şey bulamayınca akşam serinliğinde hiçbir şey söylemeden kanatlarını çırpıp uzaklaştı. Ağaç uzaklaşan böceğin ardından sessizce göz yaşı döktü.

Ertesi yıl dutların tadı kaçtığı için arılar da uğramaz oldu. Ağacın yalnızlığı özüne yansımış içini kemirmeye başlamıştı. Kaybettiği uğur böceklerini, onlarla birlikte giden heyecan ve umutlarını esen rüzgara anlattı. Rüzgar dut ağacının hüzünlü öyküsünü yüklenip uzaklara, çok uzaklara götürüp sarışın afacan bir çocuğun kulağına üfledi. Çocuk dut ağacının öyküsünü küçük kardeşine masal olarak anlattı. Dut ağacı yerinde duruyor mu bilinmese de hüzünlü öyküsü masallarda dilden dile dolaşmayı sürdürdü.

Bir zamanlar görkemli bir dut ağacı ve onun yapraklarında yaşayan uğur böcekleri varmış. Böcekler ağacı evi, ağaç ise onları çocuğu sayar gözü gibi bakarmış. Her ana baba gibi çocuklarının hem büyümesini ister hem de büyüyüp özgürce uçup gitmelerinden geri gelmeyecek olmalarından endişe edermiş. Masal bu ya gün gelmiş araya insanoğlu, araya ayrılık girmiş. Bir daha kavuşamamışlar. O günden beri dut ağaçları meyveye durdukları zaman ağdalı gözyaşı döker pupadan çıkamayan uğur böceklerine ağlarmış. Uğur böcekleri ise ayrılığa neden olan insanoğlunun hep beklediği, taşıyıcısı olduğuna inandığı “uğurun” hatırına el üstünde tutulur, uğurun ve uğursuzluğun kimde olduğuna ise akıl sır erdiremezmiş.

Mehmet Uhri

Leave a Reply