Telvenin Hikmeti

fotograf0103Herkes yaptığı işin zorluğundan yakınır. Kolaysa gelsinler benim işimi yapsınlar. En kötü kabusunuz bile her gün yaşadıklarım kadar acı verici değildir. Közde kül kahvesi yapmaya mahkum bakır cezvelerden biriyim. Cehennem ateşi içinde kahveyi taşırmadan pişirip fincanla birlikte masaya servis edilirim. Ağzım daha geniş ve tabanım daha yayvan olduğu için şekerli kahveler için kullanılıyorum. Bilirsiniz, şekerli kahve çabuk kabarır ve köpüğü taşmasın diye geniş ağızlı cezve gerektirir.

Bütün gün şu korun içinde çektiğim acı ve ıstırap hep kahve iyi pişsin, acısı suya geçsin, köpüğü kalın olsun, kokusu gelip geçeni cezbetsin diye. Arada kahvecinin teri damlasa da ateşin sıcaklığı kimsenin yaklaşmasına fırsat vermiyor. Dibinin yandığı yetmiyor her tarafını küle bulayıp kahvenin lezzeti çıkana kadar tutuyorlar ateşin içinde. Masaya fincanla birlikte gittiğim zamanlar isli kirli görünsem de soğuyup biraz kendime geliyor, soluklanabiliyorum.  

Sonrasında kahve falı başlıyor ki işin en eğlenceli kısmı bence burası. Fincanda kalan telvenin şekillerine bakıp içenin hayatına alışkanlıklarına ve geleceğine dair bir şeyler söylüyorlar. Geçenlerde kahveci kadın kızına fal bakmayı öğretirken işin püf noktalarını anlatmasa şu telvenin hikmeti olduğuna gerçekten inanacaktım.

Neymiş kahve falı mutlaka oturarak bakılırmış. Kahveyi içeni oturtacaksın ki oturuşuna bakıp nasıl biri olduğuna karar verilebilesin, demişti. Acelesi olana fal bakılmazmış, normal rahat oturuşu görülmeden fal bakmaya başlanmamalıymış. Ha, bir de kahveyi nasıl içtiğini bilmek gerekiyormuş. Kahvenin lezzetini şekere bulandırıp acısını azaltmaya çalışanlar hayatta da büyük olasılıkla işin kolayına kaçıp çabuk teslim olanlardan veya inat etmeyenlerdenmiş. Acı kahveyi kovalayanlar ise inatçı ve mücadeleci tiplerdenmiş. Onları ikna etmek de zordur diye anlatmıştı kızına. Kahveyi köpüğü için sevenler ise her  şeye bulaşıp hiç bir şeye derinlemesine giremeyen, köpük gibi hızla kabarıp hızla sönenlerden olurlarmış. Onlar, tiryaki olmayı beceremedikleri için ağzının tadını bilen keyif düşkünü insanlardan hiç  haz etmezlermiş.

Bu arada dibim pişti, köpüğüm kabardı servise hazır hale geldim. Bakır tepside fincanın yanındaki yerimi aldım, iki üç lokum, bir kaç bardak su ve sararmış sonbahar yaprakları ile birlikte masaya gidiyorum. Kokuyu duyan müşterilerin yeni siparişleri benim için hayli sıcak geçecek bir günü daha haber veriyor.

telveNe diyordum? Falına bakılacak olanın oturuş şekli önemlidir diye başlamıştık. Telvede ne görürsen gör, falcıyı konuşturan karşısındakinin beden diliyle anlattıklarıymış. Ayaklarını birleştirip koltuğun ucuna her an kalkacakmış gibi ilişenle hiç kalkmayacakmış gibi yayılıp oturan bir olur mu hiç veya ellerini koyacak yer bulamayan o mahcup çekingen bir türlü istediğini söyleyemeyip kendi kendini yiyenle, kolları koltuktan taşanın falları elbet farklı olacaktır. 

Fal baktırma heveslisi olmayanlar ise tam baş belasıdır. Hem kendilerini bilmek tanımak istemezler hem de kendilerinden konuşulması hoşlarına gider. Bilinmeyeni öngörülemeyeni merak ederler ama iş kendilerinden söz etmeye gelince bilgiler ortalığa saçılsın istemezler, kendileri ile bile hesaplaşmaktan korkarlar.

Bu kez genç bir çift geldi oturup kahvelerini içti. Fal baktırma için kız çok hevesli ama oğlanın fal baktırası yok. Duruşuna bakılırsa oğlanın kızda gönlü var gibi ama biraz ayran gönüllüye benziyor. Kız bu ikircikli durumun farkında ama oğlanın yakışıklılığı da cezbediyor. Kolundayken çevredeki hatunların kıskanç bakışları oğlanın hercailiğini görmesini engelliyor. Yani fallandırmak kolay. Biraz ondan, biraz bundan anlatıp sonuçta verilecek kararın herkes için hayırlı olacağından söz edip, ucunda da eğlenceli bir tatil göründüğünden söz ettin mi hoşafın yağı kesiliyor. Hiç şaşmaz. Ama oğlan fal baktırmamakta ısrarlı. Klasik yöntemi uygulamak en iyisi. Falında bu kadar güzel şeyler çıkmışken fincanı sahibine yıkatmak lazım gelir diyerek kızı lavaboya gönderdiğinde oğlan itirazı bırakıp falına baktırır. Ne de olsa gizli niyetlerin ortalığa saçılma tehlikesi geçmiştir. 

İşte böyle, kahvesiydi falıydı derken işin eğlenceli yanı biter ve ıstırap yeniden başlar. Şöyle bir suya tutup yalapşap yıkarlar sonra yine korun külün üstüne oturturlar. Kahve tepsisi bile olmaya razıyım ama var ya; fincan olup gelmek varmış bu dünyaya. O zaman el üstünde tutuluyor, kırılmayasın diye özen gösteriyorlar. Nasip cezve olup ateşlere bulanmakmış. Çekilen onca çileye vefa eden de yok. Kalayın dökülünce hurdaların arasına atıveriyorlarmış.

Her neyse, bu kadar gevezelik yeter ateş beklemez. İşe koyulmak lazım. Diyeceğim o ki; bunca zamandır her şeyi telvenin hikmetinden bekleyenlere sözüm yok onlar yine inanmak istediklerine inansınlar. Ama kahveyle birlikte masaya gelen ve dünyaya fincan olarak gelemediğine yanan cezvelere de vefasızlık etmesinler, içtikleri kahvenin hatırına…

 

Mehmet Uhri

 

Not: Dostlarım, Nigar ve Erol için…

3 Responses to “Telvenin Hikmeti”

  1. Yüce Ayhan diyor ki:

    ehlikeyfler için dört dörtlük bir yazı olmuş, kahvenin kokusu tüttü birden burnumda…

  2. dr.kemal demiriz diyor ki:

    Ellerinize sağlık.Hem canım kahve istedi,hem de düşüncelere dalıp gittim.

  3. Aysegul Okan diyor ki:

    Nasıl da güzel görünüyor,sabah :11:00 de, öğlen :15:00 gibi hele gece iki kadeh rakıdan sonra değmeyin keyfime vallahi…

Leave a Reply