Tavla Bitmeden

resim-692

Aradığım yeri sormak için bakkal dükkanına girmesem o iki bilge ihtiyarın farkında bile olmayacaktım. Sivas Divriği çarşısında yıllara direnen bakkal dükkanında tavla oynuyorlardı. Selamsız sabahsız dükkana girip izin istemeden aradığım yeri sorarken kabalık ettiğimi değişen yüz ifadelerinden anladım. Toparlamaya çalışırken yabancısın herhalde diyerek hoşgörüyle gülümsediler. Çarşıdaki pek çok dükkan gibi aradığım yerin de kapandığını yerine market açıldığını söylediler. Ne yapmam gerektiğini hızlıca düşünmeye çalışırken gözüm şeker kavanozlarına ve bisküvi kutularına takıldı. Bakkal belki kırk yıldır hiç değişmemiş, içindekilerle birlikte yaşlanmıştı. Bu arada oturup soluklanmam için tabure uzatıp tavla oynamayı sürdürdüler. Bir şişe gazoz alıp yanlarına oturdum. Ses çıkarmadan tavla oynamayı sürdürdüler. Nereden gelip Divriği?de ne aradığımı sordular. Araya girip bakkal dükkanının kaç yıllık olduğunu sordum bıyıklı olan eliyle gözlüklü arkadaşını işaret ederek ?o daha yaşlı, ona sor? dedi. Diğeri hiddetlenir gibi oldu. ?Ben 90 yaşındaysam sen de 88 yaşındasın hadi oradan? diye söylenip bana döndü

- Bu gördüğün dükkan bir ömür eskitti, bildim bileli burada bu dükkandayım artık sen hesap ediver. Bu pos bıyıklı da yanda tuhafiyecilik yapardı. O zamandan beri tavla oynarız. Hep böyle olur, gelir dersini alır gider. Bir türlü öğrenemedi şu oyunu.

- Git işine daha dün el almadan yenilen kimdi?

- Arada üzülmesin evde sıkıntıya düşmesin diye yenilmek de ustalığın şanındandır. Olacak o kadar.

Atışma taşlamaya dönüşmeden muhabbeti değiştirmem gerekiyordu. ?Bu yaşa gelmiş koca bir ömür yaşamışsınız. Hayat nasıl geçti, neye benziyordu, ne anladınız bunca yaşadığınızdan?? diye sordum. Önce cevap vermek istemediler. Bıyıklı olan eliyle tavlayı işaret etti.

- Koca bir ömür şu tavlanın bir pulu gibi geçti gitti. Kimi gün kırıldım gele atıp bekledim, kimi gün son taşta gelen iyi zarla kazandım ama oyunu hiç bırakmadım. Kazanamayacağımı bilsem de son taşa kadar oynadım. Oynadığım kadar yaşadım. Kötü oynadığım kendime kızdığım çok oldu. Bazen gelen zarın zoruyla istemediğim oyunlar da oynadım. Geldi geçti yaş ilerledi ikimizin de hanımları son zarı beklemeden oyunu bıraktı gitti. Biz her gün inatla son taşa kadar oynuyoruz. Yaşamak güzel şey be…

tavlaDiğeri tavlayı kapatıp sessizce kenara koydu. Kafasını kaldırıp arkadaşına bakıp “Gün gelir birimiz eksilir oynayamayız diye korkuyor dükkanı açık tutuyorum. İş olduğundan değil. Oyun bitmiş görünse de son pula kadar oynayabilmiş olmak için” dedi.

Bakkal arkadaşının hayat hakkında daha farklı fikirleri olduğunu söyleyip elini arkadaşını omzuna koydu ?Hadi, çekinme bana söylediğini ona da söyle? diye üsteledi. Bakkal mendilini çıkarıp gözlüğünün camını silerken söyleyeceklerini düşündü.

- Hayat nasıl geçti diye sormuştun. Öyle veya böyle hep insanlarla iç içe geçti. Bu bakkal dükkanı gibiydi hayat. Çoğu kez beklerdin hiç müşteri gelmez kimi gün de gelene yetişemezdin. Tezgahın önü ile ardının aynı olduğunu anlamak bile ömrümün yarısını aldı.

- Kıvırma şimdi, geçen gün bana söylediklerini anlat. Hani şu bisküvi kutularından söz etmiştin ya.

- Eskiden böyle bolluk yoktu. Çocuklarla beraber bisküvi arabasını heyecanla bekler bisküvi kutuları dükkana girerken hepsi koşarak gelir dükkanı doldururdu. Hayat dediğin de çocuk cıvıltıları içinde heyecanla bisküvi arabasını beklerken geçip giden bir şey gibiydi. Kimi gün gelmeyecek kaygısıyla karamsar olur içine kapanıp somurttuğun, kimi gün de o bisküvi arabası her gün gelse hiç gitmese neşesiyle geçen insana yalnızlığı unutturan bir şeydi işte. Ne bileyim? Başkaları da olunca, birlikte yaşanınca anlamı vardı, sanki.

- Ne oldu o çocuklar? Gittiler mi?

- Büyüdüler. Hepsi okudu meslek sahibi oldu. Evlenip çoluk çocuğa karıştılar. Çoğu göç etti. Kalanlar bazen çocuklarıyla uğrayıp şeker veya sakız alıyor. Onları görünce geçip giden hayatı görüp hüzünleniyorum. Keşke hanımım da sağ olup görseydi bu günleri diye hisleniyorum.

1209221_10151816165953415_539306892_nBu sözlerden sonra sustu konuşmadı. İçtiğim gazozun parasını masaya bıraktım, ilgilenmedi. Teşekkür edip yanlarından ayrılırken diğeri de benimle geldi. Kapının önünde durup içeriyi işaret etti; ?Hanımı öleli beri evde duramıyor iş olmasa da bakkalı açıp oturuyor. Yaşlılık kolay değil. Onca tanıdığını eş, dost ve yakınını toprağa verip hayatta kalınca insan yaşadığı için kendini suçlu gibi hissediyor. Eşi dostu yitirmek zenginlikten fakirliğe düşmeye benziyor. Üstelik bu kez çıkış umudun da yok? dedi. Selam verip uzaklaşırken içeriden; ?25 kuruş fazla vermişsin ilk gelen çocuğa senden bir çiklet hediye ediyorum haberin olsun? diyen bakkalın sesi geldi. Birbirimize el salladık. Az ötede Ali Baba?nın çay ocağı her zamanki kalabalığındaydı. Divriği çarşısı ise uzayan gölgeleriyle tozlu ve sıcak günlerinden birini daha bitirmeye hazırlanıyordu.

Mehmet Uhri

Leave a Reply