Susmuşlara Karıştı

hamusan1

Susmuşlara karıştı.

Telefonda son sözü “anlamışsın” olmuştu.

Mikrobiyoloji uzmanı olarak salgınla mücadelede ön saflarda görev alıp hastalığa yakalanan ve ne yazık ki kaybettiğimiz çok değerli bir hekimdi.

Emekli olup kenara çekileceği yaşlarda olmasına karşın ailesi ve çocukları için çalışmayı sürdürüyordu.

Hastaları için çırpınırken rahatsızlanmıştı.

Hastaneye yatırıldığında meslektaşları onu iyileştirmeye çabalarken bile boş durmayıp hastalığının seyri hakkında gün gün not ettiği bilgileri meslektaşları ile paylaşacak kadar sorumluluk sahibiydi.

Tanısaydınız severdiniz.

Bilime, bilgiye olan açlığı,  hayat deneyimi ve biliyor olmanın verdiği özgüven ile doğruları söylemekten kaçınmayan tavrı nedeniyle “bazılarınca” ukala olarak görülse de bir derviş sabrı ve olgunluğu ile çoğu kez suskun kalır, gereksiz tartışmalardan uzak dururdu.

Çok çalışkandı. Mesleğin gerektirdiği adanmışlık ve diğerkâmlığın bilincinde olarak onu hep işinin başında görürdük.

Hastaneye yatırıldığı gün kısa bir telefon görüşmesi yapmış halini hatırını sormuştum. Öksürük, ateş, nefes darlığı çekmesine karşın hastanede yarım kalan işleri ve hastaları için kaygılanıyordu.

İkimiz de son konuşma olabileceğinin farkında olmadan şakalaşmış birbirimize sağlık dilemiştik.

O kısacık görüşmede hayatın gerçeği konusunda nasıl da haklı çıktığını söyleyince her zamanki derviş tavrıyla ne demek istediğimi sormuştu.  “Hamuşan” diyerek hatırlatmış, ölümün kol gezdiği salgın sürecinde hayata dair bize sunulan ne varsa hepsinin anlamını yitirip salt gerçekle yüz yüze gelindiğinde toplumun suskunluğa gömüldüğünden söz etmiştim.

Cevap vermeden önce öksürük atağının dinmesini bekledim. Derin bir nefes alıp “anlamışsın” diyebildi.

Bu son konuşmamız oldu.

Ondan çok şey öğrendim.

mehmet-ulusoyMesleki bir toplantı çıkışı Beyoğlu İstiklal caddesinin canlılığını işaret edip “Şehrin gerçeği burada sanırım. Bir kalp gibi, herkes uğruyor ama kimse tutunamıyor” şeklinde benzetmede bulunmuştum.

O ise her zamanki derviş tavrıyla bıyık altından gülümseyerek; görüntüye aldanmamak gerektiğini binlerce yıllık yaşanmışlık barındıran caddede herkesin sadece bir gölgeden ibaret olduğu şeklinde yanıt vermişti. Şaşkınlığımı görünce “Sen de herkes gibi gördüğüne işittiğine güvenip hayatı ve kendini önemsiyor gerçeği algılamakta zorlanıyorsun.” diye cevap vermişti.

“Yani tüm bu hareketlilik, ışıltı, ihtişam gerçek değil mi?” diye üsteledim.

“Gerçeği mi merak ediyorsun? O zaman gel benimle” diyerek birlikte tünele doğru ilerledik. Akşam yaklaşıyordu. Galata Mevlevihane’sine yöneldik. Gişe kapanmıştı. Kendini tanıtıp kapıdaki görevliye beni işaret ederek bir şeyler söyledi. Giriş iznini koparıp bahçeye girince avluda bir kapının önünde durduk.

- Ne söyledin görevliye?

- Seni işaret edip ilerlemiş hastalığı nedeniyle günleri sayılı bir hastamın ricasını kırmaması gerektiğini söyleyince ikna oldu.

- E yuh artık. Ben senin kadar inançlı biri de değilim. Ne işimiz var burada?

- Boş ver bunları, sen şuraya bir bak hele.

Avlunun sol tarafında tarihi mezarlığın kapısını işaret ediyordu. Kapının üzerinde “HAMUŞAN Sessizler (susmuşlar) yeri” yazıyordu.

- Az önce gerçeği sormuştun. Gerçek bu işte. Sus ve sessizliğin anlattıklarını dinle.

- Nasıl yani? Ölümün gerçekliğine itiraz etmedim ki.

- Yine anlamadın. Mevleviler ölümü bir yolculuktan çok susmuşlara karışmak olarak görürler. Burada yatanlar da senin benim gibi hayatı merak etti, gerçeği aradı ve geçip gittiler. Ne kadar konuşursan konuş burada yatan hayatlardan kalan gölgeleri sözcüklere sığdıramazsın. Hatta konuşarak gerçeği çarpıtıyor bile olabilirsin. Gerçeği arıyorsan susman gerekiyor. Sus ve sadece dinle.

Susmuşlar kapısından içeri girip eski Türkçe yazılı silindirik mezar taşlarının arasında ilerledik. Arkadaşım mezarlardan birinin üstünde uyumakta olan tekir kediyi okşadı. Kedi gerinerek ayağa kalktı sonra diğer tarafa devrilip arkasını döndü ve uyumayı sürdürdü. Biraz daha ilerleyip mezarların arasında durduk.

- Hayat bizi o kadar oyalıyor ve o kadar dolu ki hepsini gerçek zannediyoruz. Hâlbuki çoğu hayata dair kurgudan başka bir şey değil. Trafiğinden geçim sıkıntısına, onun bunun ne dediğinden, vermek zorunda olduğun hesaba, cep telefonuna gelen bilgiden gerekli olup olmadığını bile sorgulamadığın pek çok gereksinime kadar her şeyi hayatın gerçeği zannediyoruz.

- İyi de nedir gerçek?

- Buradan bakınca daha iyi anlaşılır diye umuyorum. Bazen bir hastamı kaybettiğim zamanlarda yaşadığım o bezginlik ve yenilmişlik hissini atmak için buraya gelir ve susmuşları dinlerim. Onların sessiz dilini işitmeye çalışırım. Konuşarak anlatılır olmadığını düşünüyorum.

- Neden geldik öyleyse bu mezarlığa? Konuşarak anlatamazsan nasıl anlatacaksın? Görevli gelmeden gidelim. İçim daraldı burada.

- Hah işte anlatmaya çalıştığım gerçek, böyle bir şey. İçinde hissettiğin o karanlık sözcüklere sığmaz. Konuştukların bir zaman önce yaşanmışları yeniden kurgulama ve aktarma çabasından öteye gitmez. İşine geldiği, o günkü aklın yettiğince değiştirir dönüştürür yeniden hatırlar ve dile dökersin. Söylediklerin ise gerçeğin çarpık bir gölgesinden ibaret kalır.

- Az önce sözünü ettiğin yaşanmışlıkların gölgesi gibi mi?

- Hayatlarımız ışığı ayrıştıran prizmaya benziyor. Öte yana düşen ışık tayfına ve renklere bakıp ışığın kendi gerçeğini hayal etmeye çabalarsın. Gerçek olan ise ışıktır. Anlatmaya çabaladığında tayftaki renkleri tek tek tarif etmen ışığı anlatmaya yetmez. Hep bir şeyler eksik kalır.

- Yani?

- Yani hayata dair bize sunulan anlatacak, konuşacak, yaşanacak o kadar çok şey var ki ardındaki gerçeğin ne olduğunu göremiyoruz. Herkes, her şey birden suskunluğa gömülse salt gerçek görünür olacak ama olmuyor, istenmiyor. Suskunluktaki gerçeği bir tek ölüm ile yüzleşince fark ediyor, susup başımızı öne eğiyor sonra hızla algının gölgesinde yaşamaya geri dönüyoruz.

- İyi de ne yapmalı?

- Gerçeği arıyorsan sözcüklerin yetersizliğini görüp sunulanların ardına bakabilmeye çabalamak gerektiğini düşünüyorum. O nedenle kendimi biraz geri çekip susmuşların gölgesine sığınmak bana iyi geliyor.

Mevlevihane binasından yükselen ney sesini işaret edip “Müzik kulağa hoş geliyor olsa da aradaki Es’leri de işitmeye, anlamaya çalışmak gibi bir şey.” Dedi.

hamusan

Güvenlik görevlisi yanımıza yaklaştı. Acıyan gözlerle bana bakıp çıkmamız gerektiğini işaret etti.

Çıkmadan “suskunluğu anladım da burada kendinle konuştuğun olmaz mı?” diye sorduğumda “Olur elbet ama ne önemi var? Konuşmadan da insan kendine kızabilir veya dertleşebilir. İnsanlar, kendini önemsemeyi bırakıp bir şeylerin gölgesi olduğu gerçeğine yaklaşabilse inan dünya çok daha güzel olacak.” Demişti.

Hastaneye yattığı gün yaptığımız telefon görüşmesinde o gün Mevlevihane’de anlattıklarını hatırlattığımda zorlukla nefes alarak sadece “anlamışsın” diyebilmişti.

Bu, son konuşmamız oldu.

Neredeyse tüm dünyanın eve kapanıp ölümcül suskunluğa gömüldüğü, bizlere sunulan cafcaflı algı perdesinin yıkılıp salt gerçeğin tokat gibi yüzümüze vurduğu salgın hastalık sırasında yitirdiğimiz bilge hekim dostum susmuşlara karıştı.

Hastalandığında bile kendinden çok geride bıraktığı hastaları ve yakınları için kaygılanıp hayata tutunmaya çabalasa da günü geldiğinde bir derviş uysallığı ile boyun eğip bize gölgesini bırakıp “susmuşlar” arasında yerini aldı.

Ardından kaleme aldıklarıma içerleyip suskun kalmamı isteyeceğini biliyor olsam da satır aralarından bizlere geride bıraktığı gölgesini işaret etmek istedim.

Tanısaydınız severdiniz.

Telefonda son sözü “anlamışsın” olmuştu.

Dr. Mehmet Uhri

Not: COVİD 19 Enfeksiyonu nedeniyle 6 Nisan 2020 günü yitirdiğimiz Bakırköy Devlet Hastanesi E. Mikrobiyoloji uzmanı Mehmet Ulusoy’un şahsında salgında kaybedilen tüm sağlık çalışanlarının anısı içindir.

16 Responses to “Susmuşlara Karıştı”

  1. Mehmet Geyik diyor ki:

    Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah.

  2. Birol diyor ki:

    yazınızı facebook’ta da okudum teşekkür ederim. Mehmet Bey’e rahmet dilerim. Siz yazmasaydınız böyle güzel bir insanı -iddialı bir söz ama- tanıyamayacaktım. Sağlıkla kalın Allah sizleri korusun.

  3. Oktay Metin diyor ki:

    İyi insanlar kimin yazdığı bilinmeyen şiir gibidir şarkı gibidir. Gönülden asla düşmezler.

  4. dr.pakize geyran diyor ki:

    çok güçlü satırlara yansıyanlarda bilge meslektaşımızın gölgesini gördüm, Onu sayesinizde tanıdım, Gani gani saygi, sevgi ve rahmet diliyorum.

  5. Zahide diyor ki:

    Allah gani gani rahmet eylesin, toprağı bol olsun.

  6. yusuf ulusoy diyor ki:

    Çok güçlü duygular ile harika bir yazı paylaşmışsınız. Yazıda bahsettiğiniz Mehmet Ulusoy?un oğlu olarak çok gurur duydum. Çok teşekkür ediyorum. Sizlerede bu sıkıntılı günlerde başarılar, kolaylıklar dilerim…

  7. hüseyin diyor ki:

    Rabbim Rahmet etsin…Mekanı Cennet olsun

  8. Doruk diyor ki:

    Çocukken babamın muayenehanesinde ara sıra görürdüm Mehmet Amcayı. Beni her gördüğünde okulumu, derslerimi sorardı. Sigara ve alkolden uzak durmamı söylerdi. Spor yapmamı öğütlerdi. Melek gibi bir insandı. Mekanı cennet olsun.

  9. Alper Kaya diyor ki:

    Çok değerli meslektaşım,
    Yazdıkça derinleşiyor ifadeler ve derinlerde aydınlatıyor beni. Mehmet Ulusoy hocamıza Allah’tan rahmet dilerim. Yakınlarına sabır ve metanet diliyorum. Bu yazı için teşekkür ederim. Sevgilerimle

  10. Ayşen Yıldız diyor ki:

    Güzel bir insanmış,siz de çok etkileyici anlatmışsınız.Tekrar tekrar okudum satırları. .Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.Ve bu yazı da benim bugünkü dersim oldu.Sanırım,ara ara okuyacağım yine.Ruhuma çok iyi geldi

  11. Aylin Yılmazipek diyor ki:

    Bu derin anlamlı yazıyı herkes okuyabilse, düşünse üstüne, fark edermiydi acaba? Hayatın kurgusuna dair bir şeyleri değiştirir miydi insan? Dr. Mehmet Ulusoy’a Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun. Size de sabırlar diliyorum. Elleriniz dert görmesin.

  12. Vildan Bahtlı diyor ki:

    Allah rahmet eylesin. Nurlar içinde yatsın.Ailesine sabır kuvvet versin. Bizlerede hakkını helal etsin.Bu anıyı iyiki yayınladınız.Okuyanlar için büyük şans.Hayata farklı bir yerden bakmayı sağlıyor.Çok sağolun. Hayatını kaybeden sağlık çalışanlarımıza Tanrıdan rahmet, Ailelerine sabır kuvvet, Hastalara acil şifa dilerim.

  13. Dr.Melike Elitaş diyor ki:

    Mehmet bey, arkadaşınızı ve size anlatmaya çalıştığı hayat dersini o kadar güzel satırlara dökmüşsünüz ki , şu günlerde sessizliğin sesini hatırlamak çok iyi geldi. Değerli meslektaşımız Mehmet Ulusoy?a Allahtan rahmet, ailesine ve sizlere baş sağlığı diliyorum. Boşa yaşanmamış, insanı bilgeleştiren hayatlar ve bu hayatı yaşayan gölgelerin bu gök kubbede bıraktığı hoş sedalar gibi ne mutlu ki Mehmet Ulusoy beyefendi de tanımadıklarına kadar ulaşan, yüreğinizin ve kaleminiz aracılığı ile bizlere hoş bir seda bıraktı. Allah ikinizden de razı olsun. Saygılarımla….

  14. İrem diyor ki:

    Nasıl güzel anlatmışsınız… mekanı cennet olsun inşallah

  15. Ayla Öztürk diyor ki:

    Mehmet Ulusoy bey zaten hayatın ve ölümün sırrını çözmüş, ölmeden önce ölümü öldürmüş çok muhterem bir zat imiş. Allah?ın rahmeti üzerine olsun. Mehmet Uhri bey, size de onu anlamış ve çok güzel ifadelerle bizlerin de anlamaya çalışmamıza vesile olduğunuz için çok teşekkür ederim. Suskunlara karışmadan uyananlardan ve anlayanlardan olmak dileğiyle…

  16. Bengu Caglayan diyor ki:

    Sevgili Uhri hocam, bu güzel yazıyı iyice özümsemek için iki kez okudum, belki bir kaç kere daha okuyacağım.Mehmet beyin bilgeliği, hayatın anlamını ve derinliğini yakalamış olması ne kadar kıymetli..Bu dünyayı enine boyuna tecrübe etmek zorundaysak şayet, bunu kavrayıp, anlamlandırmaya çalışırken Mehmet bey gibi “yol dostu” insanların derinliğinden istifade etmek bizi zamanın uçuculuğuna karşı bir nebze olsun baş kaldırtır. Dostunuzun henüz susmadan, susmuşlara karışması her canlının yaşarken tatmayı arzu edeceği bir haldir. Mehmet beyi rahmetle ve sevgiyle anıyorum. Saygılarımla, Bengü Çağlayan

Leave a Reply