Staribar’ın Erguvanı

staribar

Hayatın hızına ayak uydurmada zorlansalar da dinleyecek birilerini buldular mı ihtiyarların anlatacakları hiç bitmez. Hayatın günlük telaşındaki gençler için ise ihtiyarlar hem biraz korkak hem de fazlasıyla gevezedir.

Hal böyleyken yaşlı bir erguvan ağacının anlatacakları ilginizi çeker mi? Doğrusu emin değilim. Çenem düşer canınızı sıkarsam ihtiyarın gevezeliğine verin.

Adriyatik kıyısında Karadağ’ın Bar kentinde Stari Bar (Eski Bar) da kale içinde yalnız bir erguvan ağacıyım.

Kale eski olmasına eski ama ben de genç sayılmam. Osmanlının 1878 Berlin konferansı sonrası çekilmesi ile başta cami olmak üzere kale içindeki Osmanlı yapılarını ortadan kaldırılıp izlerini silseler de varlığımı fark etmediler.  İç kalenin ana girişinde gelen geçeni selamlayan bir erguvan ağacı olarak kalenin saat kulesi kadar eskilerindenim. Nazım Hikmet varlığımdan haberdar olsaydı ceviz ağacına yazdığı şiiri “ben bir erguvan ağacıyım Staribar’da ne sen bunun farkındasın ne de Karadağlılar farkında” diye belki de benim için yazardı.

Kara ve deniz yolunu kontrol eden konumuyla Rumija dağının yamacına yapılmış bu hayli eski kalede iklimi hiç uygun olmasa da zamanında İstanbul ve boğaz özlemini yaşayanlar getirip ekmiş, inat edip yetiştirmişler beni. Zaman öyle acımasız ki beni Beykoz’dan küçük bir fidan olarak getirip buraya ekenlerden geriye kemikleri bile kalmadı.

Benim kaderim ise Staribar’da kale içinde tek başına bir erguvan ağacı olarak yaşamakmış.

Kaleyi Venedikliler inşa etse de 300 yıldan fazla Osmanlının egemenliğinde kaldı. Bölgenin ağaç örtüsü çoğunlukla zeytin ve serviden oluşuyor. Onların da yaşlısı var, genci var. Hiç olmazsa yalnız değiller. Dağ başında tek başınayken sevip kollayan gözetenin de yoksa öyle bir yalnızlığa düşüyorsunuz ki, anlatılır gibi değil.

İstanbul boğazının bitkisi olarak bilinirim. Nazlı olmam asaletimdendir. Öyle her yerde yetişmem. Bunu bilen Bizans soyluları asaletini göstermek için erguvan rengi pelerin kullanırdı. Bizans imparatorlarının doğduğu oda Bizans’ın sembol rengi olan erguvan çiçeği rengiydi. Hristiyan söylencesinde adım Yahuda ağacı (Judas Three) diye geçer.  İsa peygamberin yerini Romalılara ihbar edip yakalanıp çarmıha gerilmesini sağlayan, İsa’nın son akşam yemeğinde masasını paylaşan hain Yahuda, duyduğu pişmanlıkla kendini bir erguvan ağacına asar. Yine aynı söylenceye göre erguvan ağacının o zamana kadar beyaz açan çiçekleri Yahuda gibi bir hainin intihar için kendini seçmiş olmasının utancıyla pembeleşir. Utançtan yüzü kızaran insanın yanaklarının rengine döner.  Birileri için utançtan yüzü kızarmanın utanmanın rengi olarak biliniyor olmaktan doğrusu şikayetçi değilim.

Ne de olsa utanmak da bir erdemdir.

Beni burada Bar kalesinde yetiştirip görkemli ağaç olacağımı hayal edenler için bunların pek önemli olduğunu sanmıyorum. İklim nedeniyle biraz geç de olsa yaza doğru açan çiçeklerimle İstanbul’u ve boğazı hissettirmem yetiyordu onlara. Osmanlının izlerini silmeye çalışanlar bunca yıldır uğraşıp geride bir şey bırakmadıklarını düşünseler de onlardan kalan bu duygu ve ruhu da yüklenip burada tek başıma varlığımı sürdürüyorum.

Osmanlı çekildikten sonra daha iyi tanıdım buranın insanını.

Karadağlılar sert inatçı ve dirayetli insanlar. Kolay ikna olmuyor kendi bildiklerini yapmayı seçiyorlar. Ağaçları bile kendilerine benziyor. Benden daha yaşlı bir servi ağacı var ki tam bir Karadağlı gibi kendi bildiği yerde yetişip büyümek için neredeyse isyan etmiş. İnat edip direnmiş kalenin taş duvarı arasına yerleşip bir bayrak direği gibi isyanını gösterecek biçimde büyüyüp gelişmiş. Kaleye giremese de duvara tutunup bırakmamış. Şimdilerde isyanının keyfini sürüyor, duvarın parçası olarak her daim yeşil yapraklarıyla orada öylece gelen geçene hava atıyor.

Kalenin eteğindeki zeytin ağacı ise 2000 yılı devirmiş ve hala zeytin vermeye devam ediyor.  Şimdilerde anıt ağaç diye korumaya alınıp gelen geçene bilet kesilerek izlettiriliyor olmaktan yakınsa da pek kimseyi umursadığı da yok.

O yaşa kadar yaşasam benim de umurum olmaz, elbet.

Zeytin ağacı, gelen geçene, fotoğrafını çekmeye çabalayanlara söylenip duruyor.

İnsanlar işitiyor mu bilemem ama sesi bana kadar geliyor. 2000 yıllık zeytin ağacının “Beni burada sirk hayvanı gibi inceleyen sizlere sesleniyorum. Heeey işitiyor musunuz? Ben sizin gibilerini çok gördüm. Hepiniz birbirinize benziyorsunuz. Aklınızda irili ufaklı bir sürü cevap bekleyen soru ile yaşıyor, önemli gördüğünüz ve aslında pek çoğu önemsiz ayrıntıyla uğraşıyor bazı soruları kendinize bile sormaya korkuyorsunuz. Beni görünce o çok değer verdiğiniz hayatların aslında bir nükte kadar anlam taşıdığını fark edenleriniz de oluyor ama onlar da hemen unutmayı seçiyor. Ben bıktım insanoğlu bıkmadı kendini kandırmaktan. Neymiş hayatları çok değerliymiş. Sevsinler. Sizlerden o kadar çok var ki hepsi geldi geçti, hepsinin arzuları, hırsları ve cevap aradıkları önemli veya önemsiz soruları vardı. Soruları ne oldu bilemem ama onlardan geriye kemikleri bile kalmadı. Ben hep buradaydım. Değil Kanuni Sultan Süleyman,  Hazreti peygamber ve hatta İsa peygamber bile geldi geçti bu dünyadan, ben hepsini gördüm. Onlar gitti ben buradayım ve sizler gibi daha pek çoğunuzun serencamını izleyip güler geçerim. Hadi şimdi gidin başımdan, beni rahat bırakın” diyen sesini ben kale içinden işitiyorum ama gelen giden için bunu söylemek zor.

Sanırım işitmek ve görmek istedikleriyle ilgilenip kendi dünyalarında yaşamayı böylece kendilerini güvende hissetmeyi seçiyorlar. İnsanoğlu aradığı huzur ve mutluluğu kendini kandırmada buluyorsa ben ne diyeyim?

Her neyse gün olur Karadağ’ın Bar kentine yolunuz düşer ve Stari Bar’a kaleye çıkarsanız iç kalenin girişinde boğazın esintisini yapraklarında barındıran bir Erguvan ağacı göreceksiniz. Bu yalnız ihtiyardan bir selamı esirgemezsiniz, umarım. Kenara ilişip yarenlik etmek isterseniz biraz çenem düşüktür, fazlaca dedikodu yapar öbür ağaçları çekiştiririm, bilesiniz.  Ama ne sedir ağacı gibi dik kafalılık ederim ne de zeytin ağacı gibi arkanızdan konuşurum. Benimle paylaşacağınız dertlerinizi baharda açacak çiçeklerime yükler önce güneşe sunar sonra rüzgara savururum.

Bu ihtiyar erguvan ağacının elinden gelen budur,  umarım işe yarıyordur.

Mehmet Uhri

One Response to “Staribar’ın Erguvanı”

  1. Mehmet Erkan Zengin diyor ki:

    Yine enfes bir yaz olmus.
    Su anda Palamutbuku’ndeyim.
    Ozellikle Zeytin agacinin soyledikleri beni cok etkiledi. Cevremdeki yaslica olanlara
    bir baska gozle bakar oldum.
    Sevgiler Mehmetcim :)
    Erkan

Leave a Reply