Sahi… Kimdi O?

Sahi… Kimdi o?

Hani bazen emin olsanız da bir türlü nereden tanıdığınızı çıkaramadığınız biriyle karşılaşır, cesaretinizi toplayıp “Sizinle daha önce tanışmış mıydık?” diye sorarsınız.

Ortak arkadaş, ortam veya mekan arar; bir türlü bulamazsınız. Hatta soruyu sorduğunuz kişi de sizi bir yerlerden hatırladığından söz eder. Ancak bir türlü ortak nokta bulamaz, “Kimdi o?” sorusu öylece zihninize kazınır, uzaklaşırsınız.

Unuttuğunuzu sansanız da ummadığınız anda bir olay veya anıyla hatırladığınız, pek de önemli olmadığını düşündüğünüz bu durumlar yaş ilerleyip tanış görüş olduğunuz kişi sayısı arttıkça sıklaşır. Hafızanızdan kuşku duymaya başlarsınız. Tanıdığınızdan emin olsanız da kim olduğunu bulamadığınız insanlar ürkütmeye başlar.

Endişelenirsiniz.

Çünkü; kim olduğu veya nereden tanıdığınız üzerine bu kadar kafa yoruyor olmayı o kişiyle tekrar iletişim kurmak istediğinizden değil, kendi yaşanmışlığınız üzerinden içe dönük bir sorgulama gibi yaparsınız. Üzeri örtülmüş, unutulmaya yüz tutmuş yaşanmışlıkları deşer, hafızanızı zorlarsınız.

“Nerede gördüm, nereden tanıyorum, ne zaman karşılaştık?” sorusunu o kişiye yüksek sesle sormaya çekinip için için yanıt arayanımız çoktur. Kesin yanıtı bulamayıp geçmişinde bir yerlere yalapşap iliştirerek sorudan kurtulmaya çalışanlarımız ise daha da çoktur.

Ne yaparsak yapalım, hafızamız ile ilgili kuşkudan kurtuluncaya kadar bitmeyen bir kaygıyı derinden hissederek yaşarız.

Bir türlü çözemediğiniz “Sahi… kimdi o?” sorusu aslında her soru gibi yanıtını içinde barındırır.

Yanıt ise; bir şekilde hayatınıza dokunmuş, yer etmiş, kendinizi tanımanızı sağlamış herhangi biri olabilir. Hatta karşınızdaki kişiyi hiç tanımamış olsanız da hayatınızda iz bırakmış kişilerden biriyle hafifçe benzeşmesi bile yeterlidir.

Böyle durumlarda en zoru ise hafızanın yanılabileceğini kabullenmek zorunda kalmaktır. Hafızanızdan kuşku duyup özgüven yitimine uğramaktansa soruyu ve o an yaşadıklarınızı unutup başka şeylerle ilgilenmek çoğumuz için iyi bir çıkış gibi görünebilir. Ama “O kimdi?” sorusu da peşinizi kolay bırakmaz. Rüyalarınıza bile girdiği olur.

Halbuki bilirsiniz, hep iyi anlar hatırlanır, kötü anılar ise kolay unutulur. Kötü olaylar çabuk unutulsa da hayatımızda kötü izler bırakmış insanları nedense unutamayız. O kişilerin ruhumuzda bıraktığı izler kabuk tutsa da hatırlatan bir olay, anı veya kişiyle karşılaştığımız da bir yerlerden kanar, hissederiz.

Sahi… Kimdi o?

kimdi-o2Yaşınız küçükken belki de size iğne yapan bir sağlık çalışanıydı. Sizi koruyacağına çok güvendiğiniz anne veya babanızın suskun bakışları önünde canınızı yakmış, ağlamış, unutmamıştınız. İğneyi veya acısını çoktan unutmuş olsanız da o gün unutmadıklarınız arasında sizi korumak yerine öylece duran anne veya babanızın suskunluğu ve iğnenin önündeki yalnızlığınız da vardır.

Yıllar sonra kendi çocuğunuz için iğne yapmak gerektiğinde karşınızdaki sanki aynı kişidir. Ruhunuzda bir yara kanamaya başlar. Susarsınız.

Veya okulda size kendinizi ezik hissettiren bir öğretmendir.

Büyüdüğünüzü, yetişkin olmaya başladığınızı söyleyip okula gönderirler. Kendiniz gibi bir sürü arkadaş edinirsiniz. Birçoğu unutulsa da hayatınızdan çıkarmak istediğiniz, unuttuğunuzu düşündüğünüz, onca sevdiğiniz öğretmen arasında adını bile bir türlü unutamadığınız o kişi çoğumuz için hep vardır.

Herkesin içinde sizi bilmediğiniz veya yapmadığınız bir şeyler için azarlamış, başınızı önünüze eğip yalnızlığınızla yüzleşmek zorunda bırakmış veya masum olduğunuz halde sizi insafsızca suçlamıştır. Üstelik onlar bir tane de değildir. Her gittiğiniz okulda karşınıza çıkarlar. Üstelik hepsi birbirine benzer.

Olaylar ve yaşananlar unutulsa da o kişinin ruhunuzda bıraktığı yara öylece kalır. Onların kim olduğu, anlamı veya neden sizin hayatınızda olduğunu sorgulamak bile zul gelir.

O zamanki aklınızla yaşananlara anlam veremez, kabahati hep kendinizde aramak zorunda olduğunuzu düşünürsünüz. Üstelik, adı konulmamış bir yalnızlık ve suçluluk hissini yaşatan o kişilerle yüzleşmemek için başı eğik, sinik yaşamayı marifet diye sunarlar ya… Deli olursunuz.

kimdi-o

O kimdi sorusunu içinizde yaşatan kişi bazen öyle “kötü” biri değildir. Arkadaşlarınız arasında herkesin gıpta ettiği, imrenilen biri de olabilir.

Öyle uslu, öyle çalışkan ve başarılıdır ki onlar yüzünden hep bir yanınızın eksik olduğunuzu düşünürsünüz. Zaman içinde herkes bir yere savrulsa, adını hatırlamakta zorlansanız da eksiklik hissini hatırlatan o kişinin kim olduğunu ve nerede hangi pozisyona geldiğini sorgulamaya bile çekinirsiniz.

İçin için hayatta başarılı, hatta çok başarılı bir yerlere gelmemiş olmasını istersiniz.

Varlığı diğerlerine göre ruhunuzda daha derin iz bırakmış; kendinizi ezik, sinik ve başarısız hissetmiş bile olabilirsiniz. Ancak bunu kendinize bile itiraf edemezsiniz. Ne yaparsanız yapın hep bir başarı öyküsü ile karşılaştığınızda önünüzdeki resim o unutmak istediğiniz arkadaşınız ile örtüşüverir. Onca başarıya haksızlık etmek de istemez, ruhunuzdaki yaranın sessizce kanamasına razı gelir, durumu kabullenirsiniz.

“Kimdi o?” sorusu ise şekilden şekle girip sizinle birlikte yaşar. Gün gelir sevgiliniz olur, gün gelir eski sevgiliniz. En kötüsü ise yeni sevgilinin içindeki eski sevgili kırıntıları olarak size göz kırpmasıdır. Hangisinin nereye kadar hangisi olduğunu bir türlü çözemezsiniz. Bu kafa karışıklığı başkalarınca aşk diye yorumlansa da aşkın tüm bunlardan öte olduğunu bilirsiniz.

kimdi-o-4Zaman geçse de “Kimdi o?” sorusu yakanızı bırakmaz. Bazen arabalardan para dilenen küçük bir çocuğun bakışlarına yakalanır soruyu hatırlarsınız. O küçük çocuk hakkında söyleyeceğiniz çok şey olsa da kendinize söyleyebilecekleriniz sınırlıdır. Çoğumuz arabaya yaklaşıp camı tıklatmalarından rahatsız olup sanki öyle biri hiç yokmuş gibi davranmaya çalışır.  İçimizdeki o çok tanıdık ama hep unutmaya çalıştığınız çocuk ile yüzleşmekten, ona cevap verememekten korktuğumuzu kendimize bile itiraf edemeyiz.

Kendi çocuğunuzla göz göze geldiğiniz de bile bazen bir başka çocuğun bakışları düşüverir aklınıza nerede ne zaman gördüğünüzü hatırlamasanız da ruhunuzda bıraktığı izle birlikte oradadır. Belki de kendi çocukluğunuzdan kalma eski bir ayna görüntüsüdür.

Öylece kalırsınız.

Hayat bizimle birlikte büyüyüp kalabalıklaştıkça “Kimdi o?” sorusu giderek daha çok karşımıza çıkar.

Kimi sorudan kurtulmak için insanlardan kaçıp inzivaya çekilir. Kendiyle baş başa kalmak diye adlandırılsa da nafile çabadır. Soru da peşinden gelir. Bırakmaz yakanızı…

İnsanız ne de olsa.

Dünyaya eksik gelir hep bakım isteriz. Kendimize yetecek kadar büyüdüğümüzde bile o eksiklik duygusundan kurtulamayız. Üstelik eksik ve yalnız olduğumuzu hissettirecek birileriyle karşılaşmaktan ne kadar kaçarsak kaçalım kurtulamayız. “O kimdi?” sorusunun bıraktığı etki ise ortamdan ortama, yaştan yaşa ve hatta aynı insanın farklı zamanlarında bile değişkenlik gösteriyor olsa da üzerinde düşünmeden edemezsiniz.

Çok azımız “Sahi… Kimdi o?” sorusuyla uğraşıp içindeki çocuktan başlayıp en yalın haliyle tüm o küçük benleri görebilmeyi başarır.

Başardığı oranda ruhunun zenginliği ile yüzleşir. Gün gelir onlardan biriyle karşılaşıp “Yabancı gelmiyorsunuz, sizi bir yerlerden tanıyor olmalıyım. Daha önce karşılaştık mı?” diye sorduğunuzda gülümseyip “Karşılaşmasak da tanıdık gelmem çok normal. Ne de olsa herkes biraz başkasıdır.” gibi bir yanıt alıp şaşırır arkasından bakakalırsınız. Yakınınızdakiler “Kimdi o?” diye sorunca cevap vermekte zorlanır, “çıkaramadım ama iyi tanıdığımı sandığım biriydi.” der geçiştirirsiniz.

Yaşlanır tanıdıklarınızı bir bir toprağa verir yalnızlaşırsınız.

Gidenler unutulmasın istersiniz. Aslında her giden ile hayatınızdan eksilen “Kimdi o?” sorusudur.

Gidenler ile birlikte kendinizden de bir şeyler eksildiğini hisseder, hafızanızın zayıfladığı ile açıklamaya çalışırsınız. Eskileri anmaya, onları hatırlamaya uğraşırsınız. Ruhunuzda iz bırakan ne varsa yüzleşmek kolay gelmeye başlar. Ne de olsa onları hatırlatanlar da artık yaşamıyordur.

Gün gelip kendinizin de birilerinin “Kimdi o?” sorusuna tıkılacağı düşüncesi başlangıçta ürkütücü gelse de zamanla alışırsınız.

Hatta hiç yoktan iyidir diye düşünürsünüz. İyi gelir.

Gün gelir, siz de bir yerlerde takılırsınız. Hayat arkanızdan devam eder.

Zamanla her şey, herkes unutulur.

Bir gün hoş veya anlamlı bir anı veya nükte olur, muhabbet ortamında hatırlanırsınız.

İsminizi çıkaramasalar da yaşananlar unutulmamıştır. Muhabbete katılanlardan biri sorar;

“Sahi kimdi o?”

Soru havada öylece asılı kalır. Kısa bir sessizlik olur.

Sonra…

Sonrası bildiğiniz gibi…

Mehmet Uhri

Leave a Reply