Sadakat Çıpası

lwptghcactm75jca4b884icagj324jcavqyeqfcalis6nhca9c1hf8camjmdiacay4ujrmca4qo7h4caibhnc3cau2ez2fcaju37cfca3o4bjrcaph1ra2cane55m2ca1p0f44caqkj6e7caggh7mdca8mjv7d

.

Yılların genel cerrahi uzmanı abimizi bir süredir sıkıntılı görüyorduk. Özgüveni ile hastalarına moral veren o güler yüzlü adam gitmiş suskun, asık suratlı ortalarda görülmek istemeyen tatsız biri gelmişti.


Sıkıntısı olduğunu anlamıştık ama sorularımıza yanıt alamamıştık. Ameliyat ve nöbet sayısını arttırmaya hastanede daha çok zaman geçirmeye başlayınca sorunun ailevi olduğunu anlamıştık.


Evine gitmiyor veya çok geç gidip sabahları erkenden hastanede oluyordu. Sıkıntısını kendini işe vererek unutmaya çabalıyor gibiydi.


Sorup soruşturduk 20 yıllık eşinin çocukları da alarak evi terk ettiğini, annesinin evine döndüğünü öğrendik. Bir süredir sorunları olduğunu biliyorduk. Hastanenin sosyal aktivitelerine eşli veya eşsiz katılmıyor, ortalıklarda pek görünmüyordu.


Yorucu bir günün ardından iş çıkışı hep birlikte iki kadeh için muhabbet edelim diyerek kederli cerrahımızı da alarak yakınlardaki meyhaneye gittik. Hepimiz yorgunduk ama ağabeyimiz o gün hepimizden bitkin görünüyordu. Ertesi gün ameliyatları olduğunu belirterek alkol almak istemedi. Masanın muhabbetine de eşlik edesi yoktu. Suskun ve kederli haliyle bir şey söylemese de “benim ne işim var burada, niye getirdiniz?” dercesine öfleyip püflüyordu.


Yaşça ona daha yakın olan dahiliye uzmanı abimiz dayanamadı “Yeter be, ne yapalım hanım seni terk ettiyse. İlk terk edilen sen misin bu dünyada? Ne olursa olsun yaşıyoruz işte” diyerek çıkıştı. Bizimki ceketini alıp gitmeye çalıştı engel olduk. Dahiliyeci meslektaşımıza öfkeli bakış atarak “Tabii, senin için iş kolay. Ne de olsa dahiliyecisin. Baktın olmuyor yazdığın reçeteyi yırtar yenisini yazarsın. Cerrahın halinden ne anlarsın?” dedi.

Masada hava gerilmişti. Ancak dahiliyeci abimizin alttan almaya hiç niyeti yoktu.


- Ne varmış biz dahiliyecilerin halinde?


- Sizde sorun yok. Sorun cerrah olmakta, mesleğe bulanmakta.


- Ne sorunundan söz ediyorsun?


- Yahu ben eskiden böyle biri değildim. Bu meslek beni değiştirdi, çekilmez biri yaptı. En sonunda evlendiği adamı kaybettiğini anlayan bunca yıllık eşim bile beni terk etti.


- Biraz abartmıyor musun?


- Dedim ya sen dahiliyecisin anlayamazsın, beni ancak cerrahlar anlar. Cerraha insanlar canını emanet eder, bıçağının altına yatar ve her şeyi ondan beklerler. Tüm aksiliklerin hesabını da ondan sorarlar. O yüzden cerrahlar ameliyat süresince bütün ekibi sürekli kontrol eder. En ufak değişikliği de olabilecek en kötü senaryodan başlayarak irdelerler. Bir gözü ameliyattayken diğer gözü anestezide, ekipte ve cihazlardan akan bilgidedir. İşlerin yolunda gittiğinden emin olmak için en ufak değişikliği gözünden kaçırmamaya çalışan endişeli bir beklenti içinde gerçekleştirir, ameliyatı.


- Cerrah olmanın kuralıdır bunlar. Ne var bunda?


- Mesleğe bulanıp eskidikçe hayatı da etkileniyor insanın. Her yerde, her ortamda ameliyathanedeymiş gibi davranmaya başlıyorsun. Bulunduğu ortamı sürekli kontrol eden, ayrıntılara dikkat eden, hep olumsuz bir şeyler olacakmış beklentisiyle eşini çocuklarını baskı altında tutan biri olup çıkıverdim. Üstelik bunu çok geç fark ettim. Hanım daha fazla katlanamayacağını, hayatı herkese zehir ettiğimi söyleyerek çocukları da alıp gitti. Terk etti beni. Üstelik haklıydı. O evlendiği adamdan çok farklı biriydim. Tam bir cerrahtım. Sürekli kontrol eden, kollayan, gözünden bir şey kaçmayan tatillerde bile en ufak aksilikleri abartan sürekli olumsuz bir şeyler olacak beklentisi içinde çevresini huzursuz eden biri olmuştum. Kızımın cep telefonuna gelen mesajlara bile ondan gizli göz atıp kimlerle arkadaşlık ettiğini öğrenmeye çalışan aklınca ona iyilik yapmaya uğraşan çekilmez biri olmuştum. Dedim ya siz dahiliyeciler böyle değilsiniz anlamazsınız. Baktınız olmuyor canınızı sıkmaz yeni bir reçete yazarsınız, olur biter.

- Bunları hiç eşinle konuşmadın mı?

- Eşim benimle konuşmaya anlatmaya uğraştı. Ben dinlemedim. Hep çok işim vardı. Mesleğim çok önemliydi. Bunca yıldan sonra terk edip gitti beni. Cascavlak kalıverdim. Mesleğimden başka bir şey de yok elimde. İşimi yaparak unutmaya çabalıyorum ama olmuyor, beceremiyorum.


zeytin1

Biz masadakiler sessizce konuşulanları dinliyorduk.


Bizimki ise bir süre susup çatalıyla tabağındaki zeytinle oynadı.


Barışmak için bir iki kez aradığını ancak telefona bile cevap vermediğini, kayınvalidesinin de görüştürmeyi başaramadığını anlattı. Çocuklarının da çok üzgün olduğunu ancak yine de anneleri ile kalmak istediklerini söylerken gözü yaşlanmıştı. “Çocuklarım bile beni bu halde istemiyorlar” diyerek başını önüne eğdi.

Genç meslektaşlarımdan biri araya girip “Peki ya sadakat? Sadakat nerede kaldı? Bunca yıllık eşiniz sizi bu halde terk edip giderken konu komşunun akrabaların ne diyeceğini düşünmedi mi? Size biraz sadakatsizlik etmiş olmuyor mu?” diye üsteledi. Gülümseyerek sözlerin sahibine baktı. Eli ile kalbini işaret ederek;


- Sadakat nerededir, bilir misin? Sadakat çıpası insanın içine atılıdır. Gerçekten sadıksan o kişiyi saplanmış bir çıpa gibi içine yerleştirirsin. Seninle birlikte yaşar, ona ihanet ettiğinde kendine de acı verirsin. O acıyı hissedersin.


- Yani konu komşunun ne dediğinin önemi yok mudur?


- Siz zamaneler onun bunun sizin hakkınızda ne düşündüğünü merak etmekten kendini tanıyamıyorsunuz. İnsanın el alemin ne diyeceğinden korkup eşine sadık kalacağını mı sanıyorsun? Sadakat çıpasını içine atmadıysan, dışarıda bir yerlere tutturduysan ortalık fırtınaya döndüğünde hiç bir şey seni tutamaz. Gün gelir sürüklenir durusun.


- Peki ya siz?


Kederle başını önüne eğdi. Dahiliyeci arkadaşımız eliyle sırtını vurup teselli etmek istedi. Bizimki yine tabağındaki zeytin ile oynadı.


- Merak ediyorsan söyleyeyim. Sadakatten taviz vermedik hiç. Ancak çekilmez, birlikte yaşanmaz biri olduğuma karar verip eşim beni kendi içinde yerleştirdiği yerden söküp attı. Sadakatsizlik etmedi. Sadece bana kendinde verdiği yeri geri aldı. Başkalarının ne düşündüğünün de önemi yok. Zaten sadakat dediğin iki kişiyi ilgilendirir.


- Peki ne yapmayı düşünüyorsunuz?


Kafasını kaldırıp tabağındaki zeytini ağzına attı.


“Bilmiyorum. Ya kendimi mesleğime verip unutmaya çalışacağım ki pek başarabildiğim söylenemez veya bu mesleğin daha fazla çevremdekilere acı vermesine engel olup eşim ve çocuklarım ile yaşayabilmek için emekliliğimi isteyeceğim” dedi.


Uzunca süren sessizlikten sonra dahiliyeci abimiz hesabı istedi.

O akşam kısa sürmüş hepimiz daha fazla geç olmadan evlerimize gitme gereği duymuştuk. Yalnızlıkla boğuşan ve evine gitmek istemeyen cerrahımızı ise hastanedeki odasına bıraktık.


O kısacık gece hepimize hayli uzun gelmişti.


Mehmet Uhri

Leave a Reply