Özgür, Evcil ve Yalnız

oey

ÖZGÜR, EVCİL VE YALNIZ

Sıradan bir hastane günüydü. Şef nöbetini yeni devralmıştım.

“Söyleyin şunlara bıraksınlar beni, borcum neyse ödeyip gideyim” diyerek hışımla nöbetçi şef odasına girdi.

Beyefendi orta yaşın üzerindeydi, caddede karşıdan karşıya geçerken araba çarpmış Hızır acil ambulansıyla hastanemize getirilmişti.

Yapılan muayene ve incelemelerde ciddi bulgu olmasa da kafa travması nedeniyle bir süre gözetim altında tutulması planlanmıştı.

Hasta ise her türlü tedaviyi reddederek çıkıp gitmek istiyordu.

Zorla tutacak halimiz yoktu ancak hastaya ait kimlik bilgilerine ulaşılamaması sorun olmuştu.

Kimliği yoktu ve TC kimlik numarasına ulaşılamadığı için bilgisayarlarımız hastaya fatura çıkaramıyordu.

Cebinde taşıdığı paraları gösterip nakit ödeme yapıp gitmek istediğini ancak faturalama sorunu yüzünden bırakmadıklarından yakınıyordu.

O an sorunu nasıl çözeceğimi bilmiyordum.

Bu arada hastane polisi de şüphelenip hastanın isim ve soy ismine yönelik araştırma yapmış şüpheli bir durumla karşılaşmamıştı.

Oturup biraz beklemesini bu arada sorunu çözeceğimi söyleyip önce nöbetçi memuru sonra hastane bilgi işlem sorumlusunu aradım.

Bilgi işlem sorumlusu hastamızı yabancı uyruklu olarak göstermek biçiminde bir çözüm önerirken nöbetçi memur ve hastane polisi ise hastanın kaçıp gitmiş gibi gösterilip faturaya gerek kalmadan tutanakla işi halledebileceğimizi söylüyordu.

Hastamız ise borçlu kalmak istemediğini ısrarla vurguluyordu.

- Nasıl çözersiniz bilemem doktor bey, siz bana ödemem gereken meblağı söyleyin ben size bırakıp gideyim.

- Aramamızı istediğiniz biri varsa arayıp haber verelim. Sizi almaya gelsin.

- Yalnız yaşıyorum. Köpeğimle dolaşıyordum, bana çarpan arabayı görmedim. Şikayetçi de değilim. Şimdi köpeğimi bulmalıyım. Nasıl korkmuştur, nereye sığınmıştır garibim.

- TC kimlik numaranızı bir yerlerden bulabilseydik sorun kalmayacaktı.

- O sizin sorununuz doktor bey. Ben TC kimlik numarasız hayatımı gayet iyi sürdürüyorum ve o numarayı kullanmak istemiyorum.

Dosyasındaki film ve tahlillere göz attım. Ucuz atlatılmış bir kaza gibi görünüyordu.

İkram ettiğim çayı yudumlarken yazılan ilaçları ve nasıl kullanacağını anlattım. Dikkatle dinledi. Yine de aklı köpeğindeydi bir an önce gitmek istiyordu.

Az sonra odama gelen hastane polisi benzer isim ve soyisimde binlerce kişi olduğunu emniyet kayıtlarından da TC kimlik numarasına ulaşamadığını söyleyerek hastamıza dik dik baktı.

Bizimki bu bakışları önemsemedi. Polis memurunu gönderip hastamızın yanına oturdum.

TC kimlik numarası konusunda neden bu kadar inat ettiğini sordum.

Saatine baktı, hava kararmak üzereydi.

- Beni anlamanızı beklemiyorum. Sadece ben sizin oynadığınız oyunu oynamıyorum. Hayatım ve bedenim bana ait bunu paylaşmak istemiyorum.

- İyi de hepimiz için öyle değil mi?

- Ne yazık ki artık değil. Ben böyle düşünüyorum.

- Sizi geç bırakmayacağım söz veriyorum. Hatta geri dönen ambulanslardan biriyle sizi evinize de bıraktıracağım. Ama bu konuda açıklama rica ediyorum.

Tekrar saatine sonra söylediklerimde samimi olup olmadığını sorgularcasına gözlerimin içine baktı.

- Dedim ya, beni anlamanızı beklemiyorum. Mülkiyetin birinci kuralı mülk sahibi mülke ismini verendir. Anne ve baba için çocuğuna isim vermek en kutsal haktır, çünkü o çocuk onlarındır. Bir işyeri açılırken iş yeri sahibinin isim verme hakkına kimse itiraz etmez. Yani sahiplenme, mülkiyet isim vermeyle başlar.

- Tamam, da kimse sizin isminizi değiştirmeye çalışmıyor ki?

- Acele etmeyin, anlatıyorum. İletişim devrimi filan diyerek yeni dünyaya adım atıldığında ben de herkes gibi gelecek için, insanlık için umutlanmıştım. Zamanla durumun öyle olmadığını herkes biraz anladı ama nasıl karşı çıkılacağını bilemiyoruz. Hayatın gizliliği, özelliği diye bir şey kalmadı. Herkese ait bilgilere her yerden ulaşılabiliyor. İçinde yaşadığınız ortam, hayatınızın kendinize saklamak istediğiniz yanına dahi ulaşıp bir yerlere kaydediyor. Hayatınıza, bedeninize, beyninize sahipleniyor, onu gözetim ve kontrol altında tutabileceğine inanıyor.

- Nasıl yapıyor bunu?

- İşte deminden beri arayıp durduğunuz TC kimlik numarasıyla yapıyor. Herkese bir numara vererek ona isim verme hakkının kendine olduğunu, bunun karşılığında ise onlara bakıp gözeteceğini, koruyacağını söylüyor. Halbuki devlet dediğin bunu zaten öncelikli görev olarak yapmak zorunda. Devlet dağıttığı numaralar ile hayatıma ve bedenime sahip olduğuna aksi halde toplum içinde barınamayacağıma inanmamı istiyor. Ben de bunun aksini savunuyorum. Oturduğum ev kendimin, elektrik, su doğal gaz faturaları eski kiracılar üzerine geliyor. Telefon kullanmıyorum. Malımı mülkümü satıp paramı evde kasaya koydum. Köpeğimden başka kimim kimsem de yok. Ne bankaya giderim ne de kart kullanırım. Özelime ait kimsenin bir şey bilmesini istemem. Yayınevi sahibi dostlarım var çeviri ve redaksiyon yapıp kazandığım üç kuruşla geçinebiliyorum.

- Ama size bir TC kimlik numarası belirlenmiş olmalı.

- Vardır sanırım. Ancak ben bilmiyorum. Böyle de yaşanabileceğini kanıtlamaya çalışıyorum. Bu oyunda ben yokum. Hayatım boyunca hep bir şeylere muhalefet ettim. Şimdi ise gerçek politik duruşun insan olarak hayatıma sahip çıkmakta, hayatımın mülkiyetini ben istemedikçe kimseyle paylaşmamakta olduğunu düşünüyorum. Köpeğim gibi, özgür evcil ve yalnızım. Bu benim tercihim, böyle mutluyum.

Çay için teşekkür edip ayağa kalktı. Bir ayağı hafif aksıyordu ancak bunu önemsemiyordu.

Bahçeye kadar birlikte yürüdük.

Faturalama sorununu hastamızı yabancı uyruklu gibi göstererek çözdük.

Gelen ambulanslardan birinin şoförüne dönerken hastamızı evine yakın bir yere bırakmalarını rica ettim.

Teşekkür edip hastaneden ayrıldı.

Birkaç saat sonra acil servis önünde hastamızı evine bırakan ambulans ekibiyle karşılaşınca hastamızı ve köpeğini sordum.

Köpeğin evin kapısında hastamızı beklemekte olduğunu, birbirlerine sevgiyle sarıldıklarını anlattılar.

Yoğun geçen nöbet gecesinin sabahında nöbet defterini “Nöbetim  olağan geçmiştir, arz ederim” notuyla imzalayıp teslim ettim.

Bu da böyle sıradan bir hastane günüydü…

Mehmet Uhri

4 Responses to “Özgür, Evcil ve Yalnız”

  1. ALPER KAYA diyor ki:

    Bakış açısını beğendim. 1960′larda ortaya çıkan hippie ruhu tam olarak bunu savunuyordu.
    Sevgilerimle
    Alper Kaya

  2. selman yıldırım diyor ki:

    Bu benim de sürekli üzerinde düşündüğüm ve bir kaçış, çıkış noktası aradığım bir durum. Ben THX11xx değilim, kanıyla, canıyla, varlığıyla Selman Yıldırım’ım.

    Giderek her yönden daimi olarak kuşatılıp, zincirleniyoruz.

  3. Mehmet Uhri diyor ki:

    Haklısınız sayın Yıldırım. Her ne kadar farkında olmak acı verse de birşeyler yapabilmek için durumun ciddiyetini anlatıp paylaşıp kitlelerin dikkatini konuya çekmek iyi bir başlangıç diye düşünüyorum. Yoksa hep siyahlarla oynayıp savunma hamlesi yapmak zorunda kaldığımız bu satranç maçına mahkumuz.
    Dostlukla
    muhri

  4. yüce diyor ki:

    Yazı güzel ama esas ilham kaynağı çok güzel ve hem de çok özel. Senin nöbetine denk gelmiş olmasına çok sevindim. Bir başkasında böyle “mutlu son” ile bitmeyebilirdi.

Leave a Reply