Orfoz ve Ahtapot

devlet-1Ege kıyılarında küçük balıkçı kasabasında tanımıştım, Süleyman Kaptanı. Geceden denize bıraktığı ağları sabah toplar, yakaladığı balıkları limanda yazlıkçılara satardı. Alışveriş ile başlayan tanışıklığımız civar koyları gezecek tekne arayışımız ile ilerlemiş, kaptanlığını yaptığı daha büyük bir tekne ile koyları gezmiştik.  

Yaşı altmışı geçmiş, saçlarının tümden kırlaşmış olmasına karşın dinçliğini yitirmemişti. Tekne gezilerinde teknesinin arkasında dümende oturur, sessizce sigarasını tellendirirdi. Pek konuşmaz, yeri geldiğinde gezdiğimiz koylar hakkında kısa bilgi verirdi. Tanışıklığımızdan aldığımız cesaret ile akşamları onunla ağ atmaya, sabahları da toplamaya giderdik. Böylelikle limanda balık bekleyen alıcılardan önce ihtiyacımız olan balığı seçme şansını da kazanıyorduk.

O sabah gün doğumu ile birlikte Ege?nin gökyüzünün maviliğine karışan serin sularına açılmış, geceden atılan ağları toplamaya başlamıştık. Av hayli bereketli görünüyordu. Çoğunu ilk kez gördüğüm adını bile bilmediğim irili ufaklı balıklar takılmıştı ağa.

Ağa takılan balıklardan birine yapışmış irice bir ahtapotun mürekkebi üstümü batırmaya yetmişti.

Dönüş yolunu tuttuğumuzda balıkları cins ve boylarına göre kasalara aktarıyorduk. Ağı temizlerken elime gelen çirkin görünüşlü koyu renkli balığı gösterip ne olduğunu sordum.

-      Bir orfoz yavrusu o balık. Denize geri gönderelim büyüyünce yakalarız.

Balık neredeyse elim kadardı. Bence büyük görünüyordu.

-      Normalde ne kadar büyür bu balık?

-      30 - 40 kilo bazen daha bile büyüğünü yakaladığımız oldu.

devlet-2Ağı temizlemeye devam ederken iki oğlu olduğundan, ikisinin de Liseyi bitirdiğinden ancak üniversiteye giremediğinden söz etti. Oğulları, iş bulmak için büyük şehre gidip yerleşmiş baba ocağını ve baba mesleğini bırakmışlardı.

-      Tutamadım onları burada. Balıkçılık ve biraz da zeytincilik yaparak karnımızı doyururduk. Ancak bu onlara yetmedi. Yaşadığımız hayatı beğenmediler, para kazanmak için şehre gittiler. Arada sırada gelip bir süre kalıyor sonra yine şehre dönüyorlar. Özlüyorum, çok özlüyorum onları.

-      Sen de gitsen onların yanına daha iyi değil mi?

-      Ben buraların insanıyım. Burada doğdum burada ölmek istiyorum. Ben de gidersem kim bakacak bu topraklara. Yazdan yaza gelinen birkaç hafta kalınıp dönülen yazlıklar gibi mi olsun doğup büyüdüğümüz kasaba?

Daha sonra, sayıları hızla artan yazlık siteler ile denizlerin kirlendiğinden, civar koylara kurulan balık çiftlikleri ile zamanla tüm denizin kirlendiğinden söz etti.

-      Devlet önlem almıyor mu? Kirletenlere ceza vermiyor mu?

-      Beyim senin devlet dediğin şey de bu denizler gibi kirlenmeden nasibini aldı. Devlet eski devlet değil artık.

-      Nasıl yani? Devlet biçim mi değiştirdi?

-      Bunca yılın balıkçısıyım, sana balıkçı lisanı ile anlatayım. Eskilerde devlet az önce denize bıraktığın orfoz balığı gibiydi. Görünüşü ürkütücü ve heybetlidir.  Derinde bir kaya kovuğunda yaşar. Oradan hiç ayrılmaz, zordur yanına varmak ama aradığın zaman orada olduğunu birisin. Ölmeye yakın kovuğun içine girer kendini şişirir ve ölümü bekler. Ölüsünü de bulamazsın. Devlet de bir zamanlar böyleydi ulaşması zordu ama hep vardı. Nerede olduğunu bilirdin, aradığında bulurdun. Heybetinden ürkerdik, çoğumuz.

-      Şimdi ne oldu, ne değişti?

-      Artan kirlenmeyle birlikte orfoz nesli azaldı. Kirlilikten beslenen ahtapotlar çoğaldı. Artık o kaya kovuklarında ahtapotlar yaşıyor.

Sigarasından derin bir nefes alıp dumanını hırsla havaya savurdu. Konuştukça öfkesi artıyordu sanki. Ağdan çıkardığı ahtapotu teknenin kenarına çarpıp yumuşatmaya başladı.  

-      Öyle bir hayvandır ki bu ahtapot, her kaya kovuğunda olabilir. Kolları ile her yere uzanır ama sen ona yaklaşamazsın. Aradığında bulamazsın, her yerde olabilir. Eline almaya kalksan cıvıktır, kaçar gider. Tutamazsın.

-      Yani?

-      Anlamıyor musun? Devlet eskiden orfoz gibiydi. Yeri, yurdu, şekli, şemali belliydi. Şimdi ise ahtapot gibi oldu. O sana ne yapıp edip ulaşıyor, sen ona varamıyorsun. Yanına varsan bile tutamıyorsun, elinden kayıp gidiyor. Ne yaptıysam çocuklarımı yanımda tutamadım. Bu devlete yararı dokunsun diye büyüttüm çocuklarımı.  ?Okut? dedi devlet, okuttum. Ama şimdi ne okutabiliyorum, ne iş bulabiliyorum, ne de yanımda kalmalarını sağlayabiliyorum. Yardım istemek için kaç kere gittiysem devlet kapısına aha bu ahtapot gibi ya yerinde yok, ya da bulsan bile elinden kaçıp gidiyor, yüzüne bakan bile yok. İş vergi almaya gelince ne yapıp edip seni buluyor ama.

-      Peki tüm bu olanların sorumlusu kim?

-      Kim olacak yine bizleriz. Kirlendik hepimiz. Kafalarımızın içi kirlendi. Kirliliğin olduğu yerde de ondan beslenen yeni nesiller yetişiyor işte.

devlet3Bir sigara daha yakıp işine döndü. Bu arada ağı ayıklamamız bitmiş, limana yaklaşmıştık. Ağdan çıkan küçük bir deniz kaplumbağasını eline aldı, Süleyman kaptan. ?Limanda bekleyen gavurlar çok sever bunu, pişirip yemeğini yapmak isterler zavallının. İyisi mi onlar görmeden geri bırakılım? sözleri ile kaplumbağayı Ege?nin mavi sularına bıraktı.

 

Mehmet Uhri

7 Responses to “Orfoz ve Ahtapot”

  1. Caner Fidaner diyor ki:

    Sağol arkadaşım… Sıcak havada içilen bir bardak buzlu sıkma portakal suyu gibi, iyi geldi yazın… 8-)

  2. Mehmet Uhri diyor ki:

    Ne diyelim, afiyet olsun. İzmir’e selam sevgili dostum.
    muhri

  3. Naile Kalender diyor ki:

    Her zaman sıcacık mesajlar dolu yazıların, ama ulaşması gereken öyle çok yer var ki, her okuduğumda daha kimlere iletebilirim diye düşünmeden edemiyorum, sağol Mehmet..Artık İzmir’e dönme vaktin gelmedi mi?

  4. Mehmet Uhri diyor ki:

    İzmir benim eski dostlarımdan, can dostum sevgili Naile. Uzun süre uzak kalsam da bana gönül koymayan, uzun süre ihmal etsem de her daim kabul edip muhabbete kaldımız yerden devam eden bir kaç eski dostumdan biridir, İzmir. Emekli olmadan İzmir’e dönmem zor görünüyor. Sen taşına toprağına insanlarına selamımı iletiver…
    Dostlukla
    muhri

  5. cem liman diyor ki:

    Elleriniz dert görmesin, yüreğinize, kaleminize sağlık.

  6. cumhur gezen diyor ki:

    Hayatın ta kendisi, rastgele reise.

  7. IŞIK BÜYÜKAŞIK diyor ki:

    yüreğinizin güzelliği bu güzel satırlar.Bakarken görmek.işitirken duymak,dokunurken hissetmek zordur ve çoğumuz kimi zaman işin kolayına kaçmayı sevdiğimizden bunları gerçekleştiremeyiz.bu eylemleri gerçekleştirebildiğiniz için sizi tebrik ederim.

Leave a Reply