O Kız Hiç Büyümedi

20160521_140108

Her şey bitpazarında tezgâhın yanında yerde kenarda duran çerçeveli eski bir fotoğraf ile başladı.

Yatağında doğrulmuş bir kız çocuğu öylece duruyor ve bakıyordu.

Anne ve babasının ellerini tutmuş ürkek ama huzur ve güven içinde gözlerini dikmişti. Baba ise sevgi dolu gözlerle yatağın öte yanındaki anneye bakmaktaydı. Mutlu bir aile fotoğrafını andırıyordu. Resmin üzerinde küçük bir imza dışında herhangi bir yazı yoktu.

Gün devrilmiş satıcı kadın yavaştan toplanmaya başlamıştı. Tezgâhın üzerindeki eşyaları paketlemekle meşguldu. Resimle ilgilendiğimi görünce yanıma geldi. Resimdekileri tanıyıp tanımadığını, bir öyküsü olup olmadığını sordum. Kafasını sallamakla yetindi arkasını dönüp işine devam etti. Yanıtı anlamamıştım, “o kız çocuğuna ne oldu?” diye üsteledim.

Eşyaları paketlemeyi sürdürüp yüzüme bakmadan konuşmaya başladı. O resmin boşaltılmakta olan eski bir evin duvarında asılı olduğunu evin diğer eşyaları ile birlikte satın aldığını söyledi. Tezgahtakileri toplamaya devam etti. Paketlediklerini kolilere yerleştirmeye başlamış  sıra yerde kenarda duran resimlere gelmişti. Resmi elimden alıp bir süre baktı. “Bu resimle ilgili pek çok şey anlatabilirim, bir kısmı uydurma da olabilir. Anlatılanların ne kadar gerçek olduğundan hiçbir zaman emin olamayacaksınız. Yine de anlatmamı istiyorsanız büfeden iki kahve kapıp gelmeniz gerekiyor, öyle kuru kuruya olmaz” dedi.

Kahveleri alıp gelene kadar eşyaların büyük kısmı toplanmış tezgâh hafiflemişti. Çerçeveli fotoğrafa bir süre daha bakıp tekrar bana uzattı.

- Sizin gibi beni de etkilemişti bu fotoğraf. Evin eşyalarını toplayıp boşaltırken çevrede oturanlara resimdeki kız çocuğunu sordum. Hepsi farklı bir şey anlattı. Yandaki evde oturan hayli şişman yaşlıca kadının anlattığına göre kadın öğretmen eşi de yabancı kökenli bir fotoğrafçıymış. Fotoğraf ise kızları 4-5 yaşlarındayken rahatsızlanıp yatırıldığı hastane odasında çekilmiş. Hastalığın verdiği yalnızlık, belirsizlik ve korkuya karşılık anne ve babanın çocuklarının üzerine titremesini fotoğrafta siz de fark ettiniz sanırım. Uzun süren tedavilere karşın yakalandığı hastalıktan kurtulamamış ve sonrasında aile hep matem içinde yaşamış. Başka çocukları da olmamış. Bir süre sonra babaları evi terk etmiş. Anne ise matemini sürdürmüş, ölene kadar evini müze gibi tutmuş.

- Bu kadar mı?

- Evin eşyalarını çıkartıp boşaltırken karşı evin merdivenlerinde oturup bizi izleyen aksice ihtiyar beyefendi elimdeki resmi görüp yanıma geldi. Resmi almak istedi, vermedim. Pek para teklif edecek hali de yoktu. Resimdeki kızı ona sorduğumda benzer şeyler anlatsa da sonu farklı bir yere çıkıyordu. Anlattığına göre adam yabancı uyrukluymuş. Vatandaşlık alabilmek için formaliteden evlenmişler. Sonrasında beraberliklerini kadının bu evinde sürdürmüşler. Kadın ise adamı sevmiş ve bağlanmış. Bu çocuğu biraz da adamı kendine bağlayabilmek için peydahlamış. Fotoğrafın hastanede çekildiği çocuğun hastalandığı doğru olsa da iyileşip ayağa kalktığını ancak varlığının aileyi bir arada tutmaya yetmediğini anlattı. Baba evi terk etmiş. Baştan yanlış bir hayatı doğru yaşamaya çabalamanın anlamsızlığından yakınırlarmış. Anne kız çok tartışır hiç anlaşamazlarmış. Bilirsin aile fotoğrafları biraz vitrindir. Geride olanları gizlemek için de kullanılır. O ihtiyar adamın anlattığına bakılırsa fotoğraf aldatıcı olabilirmiş. Kadın eşini evde tutabilmek için doğurduğu ve eşi evi terk ettikten sonra hep suçladığı kızıyla hiç anlaşamamış. Kız büyüyüp yaşı geldiğinde evi terk etmiş. Kızı evden gittikten sonra anne iyice geçimsiz biri olmuş. Soranlara kızının öldüğünü hiç büyümediğini büyüyebilseymiş çok mutlu olacaklarını anlatır dururmuş.

20160521_140106

Kahvelerimizi bitirip fincanları büfeye iade edip geldim. Eskici pazarına gitmekte olan günün sakinliği çökmüş gezen gören sayısı azalmıştı. Bazı tezgahlar çoktan toplanmıştı. Eskicinin tezgahında kalan eşyalara göz atsam da çerçeveli fotoğrafı elimden bırakamıyordum. “Peki ya gerçek? Gerçeği hiç merak etmediniz mi? Bu kız yaşıyor olabilir mi?” diye sorduğumda işiyle ilgilenip cevap vermedi.

Elimde resimle ısrarla yanıt beklediğimi görünce dayanamadı.

- Hayatım eski eşyaların arasında geçti. Burada gördüğün bütün eşyalar benim için satılıp paraya çevrilecek birer objeden öte değil. Eski evleri ve onların eşyalarını takip eder, olabildiğince ucuza alıp satmaya uğraşırım. Eskici pazarlarını da sabah açıp akşam kapanan çiçeklere benzetirim. Bu pazara evinin eksik eşyasını ucuzundan almak için gelen çoktur. Kimi de senin gibi eski eşyalar üzerinden eski hayatlara dokunmak onların yaşanmışlıklarını duymak ister ve öyküsü olan eşyaları satın alır. Elindeki resim ile ilgili anlattıklarımı bu fotoyu sana satabilmek için uydurmuş bile olabilirim. Gerçeğin ne olduğunun veya ne olması gerektiğinin ne önemi var ki? Öyle de böyle de bir hayat yaşanmış geçmiş gitmiş. Ha mezarda çürümüşsün ha o kapandığın evde hayatın eriyip bitmiş. Sonunda tüm yaşanmış veya yaşanmamışlıkları eskicide bir objeye yükleyip hüküm kurmaya çabalamanın insafsızlık olduğunu düşünüyorum. Bence, gerçek bu.

- Ama fotoğraf gerçek? Oradaki çaresiz, ürkek ancak yine de anne babasının bir arada olmasının verdiği güvenle bakan o kız çocuğu da gerçek.

- Tamam işte. Bu sana yetmiyor mu? Neyi merak ediyorsun?

- O kız çocuğunu ve ona ne olduğunu merak ediyorum.

Eşyaların büyük kısmı toplanıp kolilere yerleştirilmiş sıra elimdeki çerçeveli fotoya gelmişti. Satın almak istediğimi söyleyince satılmış olduğunu alıcısının emaneten bıraktığını söyleyip elimden aldı paketleyip koliye yerleştirdi. “O zaman onca öyküyü bu resmi bana satmak için uydurmadın. Bana o kız çocuğuna ne olduğunu söyle” diye üsteledim. Kafasını kaldırıp yüzüme baktı. Dinle dedi;

- Anne öldükten sonra evin eşyalarını boşaltmak bir kaç gün sürdü. Son gün ödeme almak için eşyaları satan orta yaşlı kumral bir kadın geldi. Alacağı parayı önemsemiyor, evden geriye hiçbir şey kalsın istemiyordu. Bu resmi eline alıp bir süre baktı sonra hiçbir şey almadan evden çıktı. Antrede durdurup almak istediği eşya varsa alabileceğini söyleyip ısrar ettim. Gözü duvardaki bu resme gidip geldi “Hiçbir şey istemiyorum, bu evle ilgili ne varsa yok olsun istiyorum. İstenmeyen bir çocuk olarak dünyaya gelip ne olduğunu neden olduğunu bilmediğin bir suçluluk duygusu içinde yaşamayı kimse anlayamaz.” diye söylendi.  Konuştuğum kişinin fotoğraftaki kız olabileceğini fark edip üstüne gittim. Resmi gösterip “o kız çocuğuna ne oldu? Büyüdü mü?” diye sordum. Resme tekrar baktı gözleri nemlendi sonra yine o öfkeli haline büründü. “Bunun ne önemi var ki? Yine de söyleyeyim. O kız çocuğu yaşadı ama hiç büyümedi. Hiç bir zaman da büyümek istemedi” Diye yanıt verdi. Evden hışımla çıktı. Arkasına bile bakmadan uzaklaştı.

- Peki, bu resmi kim satın aldı?

- Kimse almadı. Çerçeveli fotoyu elime alıp o kadının peşinden gittim. Gün olur resmi ve resimdeki kız çocuğunu merak eder, görmek isterse gelip alabileceğini, satın alınıp ayrılmış eşyalar arasına koyacağımı söyledim. Kartımı uzattım. Alıp almamak için tereddüt etti. Sonra kartı alıp cebine koyup selam bile vermeden uzaklaştı.

- Peki, sonra görüştünüz mü?

- Çok emin değilim ama sanırım buraya gelip uzaktan da olsa tezgâhıma baktı. Tezgaha değil sadece resme bakıyordu. Onu fark ettiğimi görünce hemen uzaklaştı. Belki arada yine gelip gidip bakıyordur diye çerçeveyi hep aynı yere bırakıyorum. Bu nedenle satmıyor o kız çocuğunun büyüyüp kendini affedeceği günü bekliyorum.

20160521_140006

Eşyaların toplanması tamamlanmış koliler arabaya yerleştirilmeye başlanmıştı. Paylaştıkları için teşekkür ettim.

Bu güne kadar o fotoğrafı eline alıp bırakmayan böylesine dikkatle bakan çok az kişi olduğunu bu nedenle anlatma gereği duyduğunu söyleyip kahveye teşekkür etti.

Hava kararmaya yüz tutmuş bit pazarına akşamın serinliği çökmüştü. Sabah açan eskici pazarı, yaşanmış ve yaşanmamışlıklarıyla ortalığa saçılanlardan kalanları toplayıp günü uğurlamaya hazırlanıyordu.

Mehmet UHRİ

One Response to “O Kız Hiç Büyümedi”

  1. Nuray Başsüllü Kara diyor ki:

    Umarım tez zamanda kendini ve herkesi affederler küçük kalmış kız çocukları :)

Leave a Reply