Nöbet Günlüğü

necdet-mahfi-ayral-2Yoğun bir hastane gününe nöbetle devam ediyordum. Günler uzamış, havalar ısınmaya yüz tutmuştu. Hava kararmıyor, gün bitmek bilmiyordu. Hastane koridorlarını arşınlarken koridorun  sonunda zorlukla ayakta duran ufak tefek yaşlı adamı gördüm. Üzerinde sabahlığı ile, iyi giyimli hayli yaşlı, beyaz saçlı ufak tefek biriydi. Yanına gidip kendimi tanıttım. Yardımcı olup olamayacağımı sordum. Yatmaktan sıkıldığını, refakat eden kızının geliş saatinde ayakta olup ona daha iyi olduğu mesajını vermek istediği için koridora çıktığından söz etti. Koluna girip kliniğin kapısına doğru yürümeye başladık. 95 Yaşındaydı. Ona refakat eden kızının ise 76 yaşında olduğunu hayretle öğrendim. Arada durup soluklanıyor küçük adımlarla ilerliyorduk.

-      Yaş ilerledikçe sanki bedenimin içi boşaldı, doktor bey. Ama kafamın içi hatıralarla dolu. Hatıralar yerinde durduğu halde bedenim benden uzaklaşıyor. Seyircisini yitirmiş tiyatro gibi hissediyorum kendimi.

-      Ama yine de varsınız, ayaktasınız.

-      Öyle ama, var olmak yetmez ki. Tiyatrolar da var sözde, ama seyircisini yitirdikçe yok oluyorlar. Varlıkları anlamlarını yitiriyor. İnsanın kendini var edebilmesi için bir yerlere bir şeylere tutunması lazım. Aklım yerimde duruyor ama bedenim hayata tutunamıyor. Kızım benimle bu denli ilgilenmese şimdiye çoktan geçip gitmiştim bu dünyadan.

Daha sonra, tiyatrocu olduğunu çocukluğundan beri tiyatronun içinde yaşadığını, babasının balkan harbinden sonra Rumeli?den göç ettiğini, İstanbul?da Paşabahçe? de dünyaya geldiğini, Galatasaray Lisesini bitirdiğini anlattı. Tiyatronun çocukluk tutkusu olduğunu sünnet töreninde bile babasının ?eğlence için ne istersin?? sorusuna ?tiyatrodan başka şey istemem? yanıtını verdiğinden söz etti. Banka memurluğu yaptığını ancak tiyatro tutkusu yüzünden askerlik sonrası Muhsin Ertuğrul?un yanında şehir tiyatrolarında fahri olarak çalışmaya başladığını, uzun yıllar boğaz tokluğuna çalışıp, sabredip devlet tiyatrolarında sahne müdürlüğüne kadar yükseldiğini anlattı. Cumhuriyet dönemi tiyatrosunun canlı tanığıydı. Bir süre dinlendikten sonra yürümeye devam etmek istedi. Aslında pek mecali yoktu ama kızına iyi görünme çabası içindeydi.

-      Kızınıza iyi görünmek için yine rol yapıyor, kendinizce oyun sahneliyorsunuz.  Yanılıyor muyum?

-      Yanılmıyorsun doktor bey oğlum. Ben tiyatroyu hayat ile bütünleştiği için sevdim. Hayat benim için tekrarlanan provaları ile bitmeyen oyun oldu. Önceleri provalar bitecek ve günü geldiğinde oyuna başlayacağımızı sanırdım. Sonraları anladım ki hayat sadece provalardan oluşan tek perdelik bir oyun.

-      Nasıl yani?

-      Nasılı var mı? Hayat tek perdelik bir tiyatro. Kimimiz seyirci, kimimiz ise oyuncu. Seçimi kendimiz yapıyoruz. Mesela siz burada nöbetçi doktoru oynayan bir doktoru oynuyorsunuz. Aslında ikisi de değilsiniz. Bense kızına iyi görünmeye çalışan hasta babayı oynuyorum. İkimiz de farklı kişileriz. Oyunlarımız çakıştı. Elimizde senaryo da yok. Prova yapıyoruz. Bu oyunu seyirciler önünde oynayacağımızı düşünseydik senaryo üzerinde oturup önceden konuşur anlaşırdık.

necdet-mahfi-ayral-1Şaşırmıştım. Üzerimdeki hafif buruşuk beyaz önlüğe baktım. Doğrusu, mesleğimin simgesi olarak gördüğüm bu önlüğü tiyatro kostümü olarak hayal etmemiştim. Sakin ve tempolu adımlar ile koridorun sonuna geldik. Asansörün karşısında beklemeye başladık.

-      Peki sizce doktorlar rollerini iyi oynuyorlar mı?

-      Genellikle çok kötü rol yaptıklarını söyleyebilirim. Aralarında bir iki tanesini istisna tutmam gerekiyor. Onlar farkında olmadan o kadar iyi oynuyorlar ki, hiçbir tedavi vermeseler bile sizi iyi olacağınıza inandırabilirler. Bence tedavinin yarısı hastanın iyi olacağına inanması ve bunu ancak tiyatroyu iyi oynayan hekim başarabilir.

-      Biraz abarttınız gibi geliyor. Tıp çok ilerledi. Teşhis ve tedavi çok değişti.

-      Sen onu benim külahıma anlat. İnsan aynı insan, insan değişmedi ki. Dekor ve kostüm çok zenginleşti, kadro genişledi ama oyun aynı oyun. Söylediklerinden ben bunu anlıyorum. Gerisi fasafiso.

Sustuğumu görünce gülümsedi. Yorulmuştu. Asansör kapısının karşısındaki sandalyeye oturdu. Bir süre dinlendi. Sonra sürdürdü sözlerini;

-      Evet çok şey değişti. Hayat eskiye göre çok daha farklı yaşanıyor. Ama insan değişmedi. İnsan aynı insan. Tiyatro değişmedi. Hamlet, Othello, Kral Lear, Lisistrata  hala oynuyor. Dekor, kostüm kadro değişti ama oyunlar, roller değişmedi.

?Peki değişen ne o zaman?? diye sordum. Hafiften öfkelendiğini hissetim. Kafasını kaldırdı, gözlerimin içine baktı;

-      Moliere?in ?Hastalık Hastası?  oyunu yada Feraizcizade Mehmet Şakir?in ondan uyarladığı ?Evhami? adlı oyunu bugün de sahneleniyor ve aynı lezzet ile izleniyorsa söyler misin bana değişen ne? Dışı değişse de insanın içi değişmedi diyorum sana.

Yorulmuştu. Nefes nefeseydi. 

-      Yaşlandığım için hastanelere çok gidip geliyorum. Hastane ortamına alışabilmek için genellikle bir tiyatro sahnesinde olduğumu ve Molier?in hastalık hastasını oynadığımı düşünürüm. En ufak bir yakınmam için tahliller ve tedaviler üreten doktorların yer aldığı bir oyunun içinde buluveririm kendimi. Ama bugün bunu istemiyorum.  

Asansörün kapısının açıldığını görünce ayağa kalktı.

-      Bugün burada 76 yaşındaki kızına her şeye rağmen iyi olduğu mesajını vermeye çalışan, ona şükran duyan babayı oynamaya çalışıyorum. Kızım da yaşına ve hastalıklarına rağmen bana aynı oyun ile karşılık veriyor. Hissediyorum, perdenin inmesine de az kaldı. Buna da şükür.   

Asansörden çıkan yaşlı ve yorgun görünen hanımefendinin yüzü babasını ayakta karşısında görünce aydınlandı. Sevgiyle kucaklaştılar. Kızının koluna girip biraz öncesine göre daha dik ve dinç adımlar ile odasına doğru yürüdü.

 

 

Dr.Mehmet Uhri

 

 

 

Son nefesini bu görüşmeden bir kaç gün sonra 5 Haziran 2004′te görev yapmakta olduğum Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde kızının kollarında veren alkışlar ile uğurladığımız duayen tiyatrocu sayın Necdet Mahfi Ayral?ın anısı içindir.

3 Responses to “Nöbet Günlüğü”

  1. yüce ayhan diyor ki:

    çok hoş bir anı. filmlerde sıklıkla canlandırdığı karakterlerdeki gibi gerçek bir beyefendi olarak anımsıyorum. eline sağlık.

  2. Ethem Erginöz diyor ki:

    Mehmet bey ne kadar güzel bir anı ve ne kadar güzel bir aktarım. Uygarlık işte böyle şekilleniyor. Anılar yazıya dökülmedikçe kalıcı olmuyor. Kalıcı olmayan da uygar olamıyor. Yeni maceralarda buluşmak üzere kaleminize kuvvet diyorum.

  3. Ahmet Çağıldak diyor ki:

    Seni seviyorum değerli insan.

Leave a Reply