Leyleğin Ömrü

img_4953

?Ye bu üzümden doktor bey, korkma. Bunun içi de dışı gibi kırmızıdır. Yani içi dışı birdir, yiyeni de kendine benzetir? diyerek üzüm tabağını önüme uzattı. Orta Anadolunun yerelüzümlerinden olduğunu tanelerinin pek büyümediğini ancak kokusu ve lezzeti ile tanındığından söz etti. Yakalandığı hastalık yüzünden ağır bir ameliyat geçirmiş akciğerinin yarısı alınmış üstüne şua ve ilaç tedavisi görmüştü. Tedavi süreci yoluna girmiş hastamız da ancak toparlamıştı. Israrla Şile yakınlarındaki mütevazı evine davet etmiş bir Pazar sabahı ailecek misafirleri olmuştuk. Şehirden uzaklaşmış olmanın verdiği özgürlük hissi hastamızın eşinin hazırladığı lezzetli kahvaltlıklarla birleşip keyifli bir gün yaşamamıza yol açmıştı. Kahvaltı sonrasında hastamızın hanımı üzüm ikram etmiş tok olduğumuzu söyleyince üzümü yukarıdaki sözlerle öven hastamız ısrarcı olmuştu.

Geçirdiği ameliyatın izleri yeni kapanmaya başlamıştı. Henüz eskisi kadar rahat nefes alamadığından yakınıyordu. Tüm bu yaşananların sorumlusu olan sigaradan ise tanı konulduğundan beri uzak duruyordu.

Ellili yaşların ortalarında böylesine zorlu bir hastalığa yakalanmış olmayı uzun süre kabullenememiş hatta bir ara intihar edeceğinden korkmuş hastaneden gitmesine izin vermemiştik. Yaz aylarını yarılamıştık. O kadar yemeğin üzerine yürümek gerektiğini söyleyip yola koyulduk. Kırlık alanlar sararmış olsa da ağaçlar yeşilliğini koruyordu. Hastalığından söz etmek istemese de durumunu değerlendirme amacıyla ne kadar yürüyebildiğini, kaç kat merdiven çıkabildiğini sordum. Cevap vermek istemedi.

- Ben bu hastalığı unutmaya çalışıyorum, sorular sorup hatırlatmasan olmaz değil mi?

- O zaman en büyük hatayı doktorunu evine davet etmekle yapmışsın. Bırak da gelmişken işimi yapayım.

- Bugün Pazar ve sizleri özellikle tatil günü çağırdım. Tatilde iş olmaz, bırak şimdi işi gücü şu ağaçların güzelliğine, doğadan fışkıran tazeliğe bak. Biz gelip geçeceğiz ama her bahar bu topraklar canlanıp yeşerecek, gelincikler çiçeğe duracak. Tadını çıkar.

- Hastanede yatarken hiç böyle değildin. Hatta intihar edeceğinden korkuyorduk. Halbuki tedaviye en büyük katkıyı hastanın morali sağlıyor. Ne oldu nasıl oldu da attın bu karamsarlığı? Söyle biz de diğer hastalarımıza uygulayalım.

Cevap vermedi adımlarını sıklaştırarak yol kenarındaki ormanlık alana yöneldi. Bir süre sessizce yürüdü. Ne yaptığını anlamamıştım. Kayın ağaçlarının arasına girip peşinden gelmemi istedi. Kısmen yanmış görünümde bir ağacın kenarında durup gövdesini elleriyle okşadı.

- Ameliyattan hemen sonraydı. Şua tedavisine başlanmamıştı. Temiz hava önermiştiniz ben de buraya kaçmıştım. Yaşadıklarımın şokunu atlatamamıştım. Yitip gitmekten kaybolmaktan korkuyordum. Üstelik yaşadığım hayata bakınca şehirde ordan oraya koşuşturmadan başka birşey göremedim. Leylekler gibi ömrümü yollarda tüketmiştim. Acılar içinde tükenerek ölmektense intihar etmeyi düşündüğüm anlar da oldu. Akşamüstüydü, yürüyüş yaparkan yağmura başladı, giderek hızlandı. Adımlarımı hızlandıracak takadim yoktu. Öylece ıslanarak yürürken buraya bu ağaca yıldırım düştüğünü gördüm. Onca sağanak yağışa rağmen ağacın bir kısmı alev alıp yandı. Yanına gitmeye korktum.

- İyi ki size bir şey olmamış.

- Ertesi gün hava açınca kalkıp yanına gittim. Uç dalları dökülmüş gövdesinin büyük kısmı yanmış ve yarılmıştı. Ağacın başına gelenleri kendi durumuma benzettim. Bana bir teşhis koydunuz ve ameliyat yaptınız. Yıldırım düşen bu ağaç gibi oldum. Ciğerimin yarısı gitti, bedenim harap oldu.

- Peki sonra ne oldu?

- Sonrasında şua tedavisi ve ilaç tedavisi ile iyice hırpalandım. Moralim hiç düzelmedi. Hep daha kötü olacak diye bekledim. Geceleri uykuya yattığımda bir daha uyanmadan uykumda ölmek için dua ettim. Birkaç ay sonra buraya tekrar geldiğimde ilk işim bu yıldırım düşen ağacın yanına gitmek oldu. Doğrusu yıkılıp gitmiş olmasını bekliyordum. Baktım ki ayakta duruyor ve hatta yeni filizlerle baharın gelişini karşılıyor kendimden utandım. Tepesine yıldırım düşmüş olmasına karşın bu ağaç dimdik durabildiğine göre benim haydi haydi durabilmem gerekiyordu.

- Yani?

- Yani moralimi kazandıran bu ağaç oldu. Utandırdı beni. Geçip gidenin hesabını yapmayı bırakıp hayata yeniden tutunmamı sağladı. Bu ağaç korkularımı aşıp içimdeki canlılığı gösterdi. Hastalarınızın hepsini alıp buraya getiremiyeceğinize göre arada bu fakirin yaşadıklarını anlatın belki birilerinin işini görür.

img_4954

Ağacın gövdesini eliyle okşamayı sürdürdü. Gerçekten de yarıdan çoğu yanmış ve yarılmış olmasına karşın kayın ağacı sağlam yanından çıkan dallarla ayakta durmayı başarmış görünüyordu. Yürüyüş yormuş ve nefesi sıklaşmış olsa da neşesini yitirmemişti. Bir süre daha yürüdükten sonra ?Hanım tatlı yapmıştı, çayı da tazelemiştir. Geç kalırsak üzülür dönelim artık? diyerek geri döndük. Çayı tatlıyı bilmem ama masada kalan son lezzetli üzüm salkımı için kızımla çekişme yaşayıp paylaştık. O gün diğerlerinden çok daha uzun ve farklı bir Pazar günü olmuştu.

Bir yıl kadar sonraydı. Hastamızdan uzun süre haber alamayınca biraz da endişelenerek telefon açtım. Sesimi tanıyıp neden aradığımı sordu ben de yıldırım düşen ağacı merak ettiğimi söyledim. ”Merak etme doktorcum, ağaç ayakta ve olabildiğince iyi” dedi. Bir süre hal hatır sorup konuştuk. Sesi yorgun geliyordu. Telefonu kapatırken kısa bir sessizlik oldu sonra “Bir şey soracaktım. Aynı yere iki defa yıldırım düşmez diyorlar, doğru mu?” dedi. Cevap vermemi beklemeden telefonu kapattı.

Dr. Mehmet Uhri

2 Responses to “Leyleğin Ömrü”

  1. bizle paylaştığın her hikaye için teşekkürler

  2. Nuray Yücetin diyor ki:

    kalemine, emeğine sağlık:))

Leave a Reply