Labirentler ve Algoritmalar

resim5

Bilimin ve özgür düşüncenin kontrol altına alınmaya çalışıldığı bir dönemdir, ortaçağ. İnsanlar özgürce düşünüp araştırmak üretmek yerine dini kurumların da baskısıyla olanla yetinmeye zorlanmış, korkularının esiri olarak kendilerini değişim ve dönüşüme kapatarak yaşamışlardır. Her şeye rağmen araştıran sorgulayan üreten insanlar ise ortaçağ karanlığını aydınlatmaya çabaladıkça dışlanmış cezalandırılmıştır. Dahası, başına gelen her felaketi aklını özgür bırakmaya çabalayan insanlardan bilmiş onları cadılık, büyücülük kisvesi altında imha etme yolunu seçmiştir. Bu konuda başta papalık olmak üzere dini kurumlar başı çekmiş söz gelimi uğursuzluk getirdiğine inanıldığı için kedilerin itlaf edilmesiyle artan fareler yüzünden zamanın Avrupa nüfusunun neredeyse yarısı veba salgını ile yitirilmiştir. Dini kurumlar özgür aklı ve bilimi kendileri için tehdit algılamış ve kontrol altına almaya çalışmıştır. Ortaçağ karanlığı dediğimiz dönem toplumu hayal ettiği biçime dönüştürmeye çabalayan din ve dini kurumların korkuları da kullanarak özgür aklı baskıladığı bir dönemdir. Toplumu istedikleri yaşam tarzına dönüştürüp orada tutmaya çabalayan birileri var oldukça tekrarlanması her zaman olasıdır.

Peki, insanlığın tüketim çılgınlığı ile büyümeye odaklanmış son yüzyılını bunca gürültüye rağmen gelecekte kaleme alacak tarihçiler aynı akıl tutulması ve insanlığın karanlık çağı olarak tanımlayabilirler mi? Bunun olmadığından emin miyiz? Baskıcı dini kurumların yerini alan piyasa tanrılarına teslim olmuş, boyun eğmiş bilim ve bilim insanları ile aklın özgürlüğünden söz edilebilir mi? Çocuklarına problem çözmek diye önceden çözülmüş problemlerin şıklarından doğru olanı bulmayı öğreten, başarıyı buna indeksleyen, bilim ile uğraşmaktan kişisel kariyer, ikbal ve hatta kazanç beklentisi olmadıkça uzak duran insanların özgür iradeleri ile bilim yaptıklarından ne kadar söz edebiliriz?

Bilimin piyasalaşması, üniversitelerin piyasaya beklentilerine göre yeniden yapılandırılması, rant ve kazanç uğruna bilimi ve bilimselliği çarpıtıp kendi doğrusunu dayatanların etkisi ile aklın karanlığa gömüldüğü bir  dünyaya doğru ilerliyoruz.  Bilim ve bilgi günümüzde ne yazık ki kazandırdığı para kadar itibar görüyor, kazanç getirebilecek her şey bilimsellik kisvesine büründürülerek satılabilir hale dönüştürülmeye çalışılıyor. Bilimsel kuşkuculuğun bile piyasa beklentileri gereği kazanç beklentileri karşısında dışlanıp susturulduğuna tanık olabiliyoruz. Sigara kartellerinin sigaranın zararlarını ortaya çıkaran bilimsel araştırmaları engellemelerini, yıllarca baskı altında tutma çabalarını unutmadık. Benzer bir süreç enerji kartelleri üzerinden küresel iklim değişikliği konusunda yaşanıyor. Kentsel dönüşümde veya imar ile ilgili konularda bırakın kamuyu şehir planlamacıları ve mimarların sesi bile duyulmazken diyetinden ilacına satılabilir her şey yeterli bilimsel dayanağı olmasa da piyasanın insafına terk edilebiliyor. Bilim ve bilimsellik binlerce yıllık kuşkucu geleneğini bırakıp çıkmaz sokaklara yöneldikçe insanlığın bilime olan güveninin azalması da kaçınılmaz hale geliyor. Piyasanın o meşhur gizli eli insanlığın binlerce yıllık araştırma geleneğini, kuşkuculuğunu kendine göre biçimlendirmeye kalkıyor. Bilimin piyasalaşması insanlığın ortak değerlerini de erozyona uğratıyor.

Bilim felseficisi Karl Popper (1902-1994) 1938 yılında yayınlanan ?Bilimsel Araştırmaların Mantığı? isimli kitabına ?hiç kuşku yok ki; evrendeki en büyük mucize insanlığın bilgi birikimidir? cümlesiyle başlar. Ortaya koyduğu bilgi kuramına göre kavram ve kuramların bilimsel olabilmesi için doğrulanabilir olması yetmez, sınanabilir ve yanlışlanabilir olması zorunludur. En doğru bilgiye ulaşmamızı da bilginin sınanabilir ve yeni bilgiyle yer değiştirebilir olmasına borçlu olduğumuzu ileri sürer.  Araştırmacıların çoğu kez ulaştıkları bilgi kırıntılarının anlamı konusunda fazlaca fikir sahibi olmadıklarını, bilginin yanlış olup olmadığına odaklandıklarını söyler. Başlangıçta bilgi kırıntılarının tek başına anlamı yokmuş gibi görünse de zaman içinde eklenen yeni bilgiler ile puzzle veya mozaiğin tamamlanıp aranılan anlam olarak şekillendiğini ise yine tarih bize söylemektedir.

Elde edilen bilginin satılabilir olup olmadığıyla ilgilenenler için ise kazanç getirdikten sonra her şey iyidir, yararlıdır. Bir noktadan sonra çok fazla sorgulanmasına da gerek yoktur. (Bakınız kolesterol düşürücü ilaçlar ve yıllardır kullanılan onca ilaca rağmen bir türlü düşürülemeyen  damar sertliğine bağlı ölümler) Yıllarca araştırıldıktan sonra piyasaya sürülen ilaçların aslında öldürücü yan etkilerinin olduğunun anlaşılıp piyasadan toplatılmasına giderek daha fazla şahit olmamız işte bu zihniyetin sonucudur. Gerçekte ise insanlık tarih boyunca dev bir labirentin içinde küçük adımlarla doğru yolu arayanlar sayesinde ilerlemektedir. Bilirsiniz, labirentin içinde hedefe çok yaklaşmış görünmek gidilen yolun doğru olması için yeterli değildir. Pek çok kez yanılıp rota değiştiren ve hiçbir zaman doğru yolu aramaktan vazgeçmeyen bilim insanları sayesinde insanlık yönünü ve yolunu bulmaya çabalar. İnsanoğlu binlerce yıldır labirentler keşfeder, yol haritaları çıkarır ve kuşkuculuğundan vazgeçmeden öğrendiklerini algoritmalar ile kullanır.

resim1Labirent kavramı insanlığın ortak bilincini yansıtan mitolojide yer alır. Grek mitolojisinde kaostan evreni yaratan tanrı Ares Dionisos Labris adı verilen çift taraflı balta ile karanlığı yararak açtığı yolda ilerlerken baltanın diğer keskin yüzü Ares Dionisos?un içindeki aydınlığı açığa çıkarır gidilen yol ve yeryüzü bu şekilde aydınlanır. Çift taraflı balta Labris?in karanlıkta el yordamıyla açtığı zor ve çetrefilli yol günümüzde aynı kökten türeyen labirent kavramı içinde yaşamaktadır. Labris?in açtığı yoldur, labirent. Bilim insanları önce paradigma dediğimiz labirentleri keşfeder gün ışığına çıkarır sonra o labirent içinde doğru yolu işaret etmek için çabalar. Genellikle bir öncü en zor işi yapıp karanlığı parçalamaya çalışarak labirenti görünür kılmakta, peşinden gelenler ise yolun çıkmaz sokaklarını ve yol haritasını ortaya çıkarmada görev almaktadır. Labirentin aydınlatılmasından sonra içinde kaybolmadan bilginin kullanılabilmesi için yol haritaları, akış diyagramları veya algoritmalar oluşturulmaktadır.

resim2Yine grek mitolojisinde Zeus ve Europa?nın üç çocuğundan biri olan Minos Girit tahtına kardeşlerinden daha fazla layık olduğunu kanıtlamak için denizler tanrısı Poseidon?dan yardım ister. Poseidon ona kurban etmesi için denizin köpüğü içinden çıkardığı beyaz boğayı armağan ederek yanıt verir.  Poseidon aracılığıyla gerçekleşen mucize nedeniyle Girit tahtını ele geçiren Minos sözünü tutup boğayı kurban etmez yerine bir başka beyaz boğayı kurban eder. Sözünün tutulmadığını gören Poseidon ise intikamını Kral Minos?un karısı Pasiphae?yı gönderdiği beyaz boğaya aşık ederek alır. Pasiphaenin  boğa ile ilişkisinden başı boğaya gövdesi insana benzeyen kuyruklu bir yaratık olan Minotaurus (Minos boğası) dünyaya gelir. Minotaurus büyüdükçe zaptedilemez ve kral Minos mimar Daidalos?a Minotuarus için çıkamayacağı bir labirent inşa ettirir. Girit kralı her yıl Atina?dan Minotaurus?a kurban edilmek üzere 7 erkek ve 7 genç kız istemektedir. Bu isteklerin sonunun gelmediğini gören Atina kralı Egeus?un oğlu Theseus o yıl babasını ikna edip Minotaurus?u öldürmek için 7 kurban adayından biri olarak gemiye biner. Gemi Girit?e vardığında Kral Minos?un kızı Ariadne ile Theseus birbirlerini görüp aşık olurlar. Ariadne sevgilisine labirentte geri dönüş yolunu bulabilmesi için bir ip yumağı verir. Theseus labirentte ilerleyip Minotaurus?u uykuda yakalar ve öldürür. Kafasını kesip Ariadne?nin verdiği ip sayesinde labirentten çıkmayı başarır. Ariadne?yi de alıp Atina?ya geri döner.

Bakmayın günümüzün piyasalaşan biliminin kendi doğrularını dayatanların hizmetine sunulmuş olmasına. Ortak aklın ürünü olan binlerce yıllık bu mitolojik öykü bile insanlığın sorunlarını çözerken labirentleri ve Ariadne’nin ipi gibi algoritmaları kullandığını fısıldamaktadır.  İnsanlığın bilgi birikimi labirent gibi bir bilinmezin ortaya çıkarılışı, amacı yitirmeden doğru bilgiye ulaşmak için o labirentin içinde yol arayışı ve takip edenler için yol gösteren algoritmalar biçiminde oluşmuştur. Her araştırma her bilgi kırıntısı içinde bulunduğumuz dev labirentin yollarını döşeyen taşlardır.

resim4Günümüzde piyasanın kontrolüne almaya çabaladığı bilim ve bilimin okulları olan üniversitelerin çabuk ve kolay kazanç getirici yol arayışına yönelmelerinin labirentin çıkmazlarında son bulması kaçınılmazken insanlığın binlerce yıllık kuşkucu düşünme yeteneği köreldikçe ödenecek bedelin ağırlaşması kaçınılmazdır. (Bkz. karbondioksit emisyon artışına bağlı küresel iklim değişikliği)

Tüm bu kazanç kaygılarına, para kazanmanın başarı ölçüsü olarak kabul görmesine ve yeteneğini para kazanmak yerine içinde bulunduğu labirenti araştırmaya verdiği için hakir görülseler ve sayıları giderek azalsa da bir avuç bilim insanı binlerce yıllık geleneği sürdürmeye çabalıyor. Kariyer, kazanç veya ikbal beklentileri uğruna eğilip bükülmeksizin bilimsel özgürlüğünden ve kuşkuculuğundan taviz vermeden labirentlerle düşünüp araştırıyor, öğrendiklerini algoritmalar ile kullanıyor. Her daim acelesi olan piyasaya teslim olmayıp ?akılcı? iş yapmamakla suçlansalar, masallardaki gibi geriye dönüp baktıklarında bir arpa boyu yol gitmiş olduklarını görseler de evrendeki en büyük mucizeye katkı sunmaktan vazgeçmiyorlar. Aklın tutulduğu böylesi karanlık çağların geçmişte de yaşandığını, kalıcı olamayacağını biliyor ve vazgeçmiyor, her tür bilgiye olması gerektiği gibi kuşkuyla yaklaşıp yanlışlamaya çabalıyorlar. Sesleri her geçen gün daha az çıksa ve kendilerini özgürce ifade edecek platformlar giderek azalsa da vazgeçmiyorlar. Onlar seslerini duyurmaya çabalıyor. Aklın bu karanlık çağından yine bilimsel kuşkuculuk ve düşüncenin özgür bırakılmasıyla çıkılacağının farkındalar. İnsanlığın içinde bulunduğu dev labirentin yollarını aydınlatan, arkalarından gelenler için ortaya çıkardıkları algoritmalarla Ariadne’nin ipini hazır eden ve hedefe yaklaşmış görünseler de aslında labirentin çıkmaz sokağında hedeften çok uzak bir yerde duraklamak zorunda kalanlar için doğru yolu işaret eden gerçek bilim insanları seslerini duyurmaya çalışıyor. İşitiyor musunuz?

Mehmet Uhri

Not: Bu yazı kariyer, kazanç veya ikbal uğruna eğilip bükülmeyen bilimsel kuşkuculuktan taviz vermeden aklını özgür kılmaya çabalayan gerçek bilim insanlarına ithaf olunmuştur.

3 Responses to “Labirentler ve Algoritmalar”

  1. hakkı uyar diyor ki:

    Sevgili meslekdaşım,yazılarınızı keyifle takip ediyorum.Son yazınız tek kelime ile muhteşem…Tebrikler…

  2. Varol TAMER diyor ki:

    Sayın UHRİ,
    Uzun bir aradan sonra yazılarınızla buluşmak ne güzel. Ayrıca sizi Bütün Dünya dergisinde görmekten dolayı da son derece memnun oldum. Günümüzde bilimin gelmiş olduğu noktayı ortaçağ ve antik çağ örneklemi ile bu kadar güzel anlatabilmek ancak sizin ustalığınızın eseri olabilirdi.
    Özgür düşünce, bilimsel kuşkuculuk ve sorgulayıcı akıl, özellikle din kisvesi altında insanları yönetme çabasında olanları her zaman rahatsız etmiştir. Tarih, zamanı geldiğinde bu günü de yargılayacaktır. Bu yazıyı ithaf etmediklerinizin torunları neler düşünecekler acaba?

  3. Cok guzel ifade etmissiniz. 50’sinde akademia’ya dönmüş bir insan olarak satırlarınızı kucaklıyorum.
    Saygılarımla,
    A.

Leave a Reply