Kum Saati Çatladığında

kum-saati_31

Yorucu hastane günü, daha sakin geçmesini umduğum nöbet ile devam ediyordu.

İlerleyen saatlerde servis hemşiresi ile birlikte orta yaşı geçkin ama her zaman bakımlı gördüğümüz bayan hastamız odama geldi. Bir şey isteyecekleri belliydi ama söze nereden başlayacaklarını bilemiyor gibiydiler.

Kısa süren sessizlikten sonra hemşire hanım hastamızın bir ricası olduğunu söyleyip sözü ona bıraktı. Odasını paylaştığı kadın hastanın ertesi gün ameliyat olacağı için kaygılanıp uyuyamadığını, huzursuz olduğunu söyledi.

Gençliğinde kuaförlük yaptığını, hastayı rahatlatıp ameliyata moralli girmesini sağlamak için saçlarını boyamaya ikna ettiğini, hatta hemşire hanımların da destek verdiğini söyleyip nöbetçi eczaneden aldırttığı boya ile hastamızın saçını boyamak için izin istedi.

Doğrusu şaşırmıştım. ?Gürültü edip diğer hastaları rahatsız etmeden yapacaksanız neden olmasın? Ama yine de aramızda kalsın? diye ürkek bir yanıtla geçiştirdim.

Odayı paylaştığı hasta ile aynı yaştaydılar. Ancak ertesi gün ameliyat olacak hastamız boyası gelmiş bakımsız saçları, endişeli haliyle kendini bırakmış görünüyordu.

Sanırım bu kuaför operasyonu için hazırlıklar önceden yapılmıştı, alınan onay ile birlikte kollar sıvandı. Bir saat içinde saçları boyanıp fön ile şekillendirilen hastamızın endişesi yatışmış morali düzelmiş gibi görünüyordu.

Bizimki saçına son şekilleri verirken ?bak bu bakımlı ve güzel halinle doktorlar sana bayılacak iyileştirmek için yarışacaklar. Neydi o pejmürde halin öyle?? diye söyleniyordu.

Hastamız biraz da mahcup eda ile ilk kez ameliyat olacağını, iyi hazırlanamadığı önemli bir sınava giriyormuş gibi endişelendiğini, ameliyata giderken hiç böyle düğüne hazırlanır gibi süslenmeyi düşünmediğini anlatıp teşekkür etti. Hastamız aldığı moral ve ilaçların etkisiyle o gece huzurlu ve derin bir uykuya daldı.

Gecenin ilerleyen saatlerinde bizim emekli kuaför hanımefendiyi hemşire hanımların yanında laflarken gördüm. Sanırım onu da uyku tutmamıştı.

İkram edilen çayı bahane edip yanlarına iliştim. Hastamıza ?Ellerinize sağlık, kuaförlükte hayli mahirmişsiniz. Kısa sürede hastamızı bambaşka biri yaptınız. Kuaförlüğü bırakmasaydınız keşke? dedim.

Sesini çıkarmadan kafasını salladı. Cevap vermedi.

Hemşire hanım saçını kısaltmayı düşündüğünü kısa saçın yakışıp yakışmayacağını sordu. Bizimki eliyle hemşire hanımın gür siyah saçlarını yoklayıp ?kendinden sıkılmak için yaşın çok genç. Önce bu güzel saçlarını aç ki yüzüne hareket versin, güzelliğin ortaya çıksın? dedi. Sonra bana dönüp odasını paylaştığı hastanın rahat uyuyabilmesi için hemşire hanımlarla sohbet ettiğini söyleyip gecenin o saatinde odasında olmamasına açıklama getirmeye çalıştı. Kuaförlüğe neden devam etmediğini tekrar sordum.

Bir süre cevap verip vermemekte tereddüt etti.

- Kuaförlüğü bıraktım çünkü çok yorulmuştum. Dışarıdan bakınca kolay görünür ama kuaförlük çok zor meslektir. İnsanlar size gelip kendilerini farklı bir insan yapmalarını beklerler. Bazen yeni hallerini beğenseler de çoğu kez beğendirmek kolay olmaz.

- Neden böyle?

- Doğrusu tam bilemiyorum. İnsanlar kendilerinden çok çabuk bıkıyor. Kendilerinde güzellik bulamayacaklarından o kadar eminler ki değişebilmek için gittikleri kuaförler bazen ne yapsa yaranamıyor, onlara. Hep huzursuz ve mutsuz öyle durup aynadaki görüntülerine bakıyorlar. Arada kendiyle barışık olanlar da çıkıyor ama kendinden umudu kesmiş hayattan bıkmış insanlar görmekten yoruldum. Araya şu mendebur hastalığım da girince yıllarımı verdiğim kuaför dükkânını, devrettim gitti.

Susup önüne baktı. Sıkıntılı bir iç çekişten sonra sessizce ağlamaya başladı.

Uzun süredir tedavi altında olduğu için serviste herkes hastamızı tanıyor hastalığını biliyordu. Hastalık ilerlemiş ve son zamanlarına gelmişti. Destek tedavileri dışında tıbbi olarak yapacak bir şey olmasa da son ana kadar hastanede kalmayı istemişti. Hemşire hanım yanına oturup elini omzuna koydu hastamız başını omzuna yaslayıp sessizce ağlamayı sürdürdü. Biraz sakinleşince odadakilere baktı.

- Bu haksızlık, hem de büyük haksızlık. Daha 55 yaşındayım. Buradan baktığımda 65, 75 hatta 85 yaşındaki halimi bile hayal edebiliyorum. Hani 75 yaşımı bilemem ama 85?imde inatçı aksi çekilmez bir ihtiyar olacağım, çocuklar benden korkacaklar ama yine de insanları, hayatı seveceğim. Gel gör ki benim için kum saati çatladı. Kumlar hızla başka yere akıp gidiyor. Yaşayabileceğim yılları görüyor ama benden uzaklaşıp gitmesine de engel olamıyorum. Dedim ya, kum saati çatlamaya görsün.

Teselli edecek bir şeyler söylemek istedim eliyle susturdu.

Mendiliyle burnunu sildi. Hastalığı hakkında oda arkadaşına bilgi verilmemesini rica etti. Sözleri ricadan çok emir gibiydi. Çayı yudumlayıp bitirdi. Teşekkür ederek bardağı uzattı.

Derin nefes aldı, kendini toparlamış o eski moralli haline dönmüştü. Odasına gitmek için ayağa kalktı. Bizlere dönüp ?tekrar söylüyorum. Sakın ola, oda arkadaşıma hastalığımdan söz edip moralini bozmayın. Bırakın beni kendi gibi bilsin, öyle hatırlasın. Henüz kendimden sıkılmadığıma, hastalığımla mücadeleyi bırakmadığıma göre bunu istemek hakkım? dedi.

İyi geceler dileyerek odasına yöneldi.

Birkaç gün sonra hastamızı servis kapısında oda arkadaşını şifa ile uğurlarken gördüm. Oda arkadaşının iyi giyinmiş özenle makyaj yapmış olduğu dikkat çekiyordu. Bizimki ?beni unutma? deyince. Hastamız ?Seni nasıl unuturum. Anlaştığımız gibi; sen yazmasan da ben sana her bayram ve yılbaşı kart atacağım. İyileştiğinde ise mutlaka bekliyorum? diyerek sarıldı.

Kum saati çatlamış hastamız için günler hızlı aksa da ertesi gün ve daha sonraki günler çoğumuz için birbirinin benzeriydi.

Kum saatinin boşaldığı haberini ise bir izin dönüşü o uzun saçlı hemşire hanımdan aldım. Hüznü yüzüne yansımıştı.

Elindekileri gösterip ?makasını ve tarağını bana bırakmıştı? dedi.

Dr. Mehmet Uhri

Not: Bu yazı, şartlar ne olursa olsun mesleki ve insani duyarlığını koruyan tüm hemşireler için kaleme alınmıştır.

4 Responses to “Kum Saati Çatladığında”

  1. Metin Ulusoy diyor ki:

    Sayın Hocam,
    Çok güzel yazıyorsunuz. Öyle ki, her yazınızda bir anı ışığa tutuluyor beynimde. Her yazınızda kimi tatlı kimi buruk, açığa çıkan -insan- anılarım…
    Web sitesi de çok hoş olmuş. Sağolun, bizleri mahrum bırakmadığınız için yazılarınızdan.

  2. Mehmet Uhri diyor ki:

    Teşekkürler sayın Ulusoy.
    Her hekim mesleğini yaparken hastasına ve o hastanın hayatına dokunur. Belli belirsiz iz bırakır. Bazen hastaların da bizlerin hayatına dokunduğu hatta derin izler bıraktığı olur. Unutulmasın istediğiniz böylesi anılar için size en azından günlük tutmanızı öneririm.
    Duyarlığınız için tekrar teşekkürler.
    Muhri.

  3. nurcan tepecik diyor ki:

    Mehmet Bey,

    Siz yazılarınızla, sadece hastalarınızın hayatında ya da hastalarınızın sizlerin hayatında iz bıraktığını mı düşünüyorsunuz? Böyle düşünmediğinizi kendimden biliyorum, yoksa okuduklarımla bende kalan izleri size anlatamayacağımı biliyorsunuz. Ben okurken sizin yaşamınızdaki izleri görebiliyorum, duyumsayabiliyorum. Bu sizin kaleminizden dökülen, onlara yüklenen anlamların gücü. Yüreğinize ve kaleminize sağlık.
    Kendimi unutturmayayım dedim :)

  4. ahmet çağıldak diyor ki:

    Her yazdığın öyküdeki yalın, doğal ve samimi dile bayılıyorum. Yayıncılar seni tanımıyorlar bence dostum…

Leave a Reply