Kafadaki Dünya

kd2Kurduğu turizm şirketinin iflası üzerine mesleğe başladığı yıllardaki gibi profesyonel tur rehberi olarak çalışıyordu. Zengin tarih bilgisi ve birden fazla yabancı dile hakim olması yüzünden tercih ediliyordu. Yıllar önce bir turda tanışıp ahbaplığı ilerletmiştik. Patronluğu yitirmesi ve ödeme sıkıntıları sağlığını olumsuz etkiliyordu. Ayaktan gelip gitmeler ile tedavi olmak istiyor, tura çıkması  gerektiğini söyleyip hastanede yatmayı kabul etmiyordu. Randevu alıp endoskopi yaptırdık, endoskopinin sonucu çıkana kadar bir tur yapıp geldi. Dönüşünde midesi ile ilgili tedaviye başlayıp diyetini düzenleyip gönderdik. Bir sonraki tur dönüşü bu kez bağırsaklarından sorun yaşadığı için yardım istedi. Hastaneye gidip gelmeleri sıklaştıkça sıkıntısı da artıyordu.

Batan şirketin borçlarını ödeyebilmek için tur üzerine tur alıp ordan oraya koşturuyordu. Yaşadığı ve pek paylaşmadığı sıkıntılar mide bağırsak sistemini olumsuz etkilemişti. Mola verip dinlenmesini istediysem de alacaklılarına mahcup olmak istemediğini söyleyip çırpınışını sürdürdü. Birkaç hafta sonra ağır ishal nedeniyle hastaneye yatırmak zorunda kaldık.

Bitkin görünüyordu. Yattığı hasta odasını iki hasta ile daha paylaşıyordu. Bir iki gün içinde toparlanıp gitmeye niyetlendi ancak bağırsaklarındaki yaraların iyleşmesinin zaman alacağını söyleyip sabırlı olmasını istedik. Borçları olduğunu söyleyip çıkmak için ısrar edince ?sen borçlarını ödemek mi istiyorsun yoksa intihara mı niyetlendin?? diye üsteledim. Cevap vermesini beklemeden odadan çıktım. Bir süre sonra odama geldi. Konuşmadan öylece oturdu. Sabırla bekledim. Sonunda ağzındaki baklayı çıkardı.

-      Biliyor musun? Sen haklıydın. Ödeyip bitiremeyeceğim borç için kendimi paralıyor, aklımca borçları öteleyerek zaman kazanıyorum. Bu arada belki ölür kurtulurum umuduyla kendime eziyet ediyorum. Teşekkürler sevgili dostum, sözünü dinleyeceğim.

-      Sanki bir tek senin şirketin battı bu dünyada. Yaşadıklarının etkisi ile kendinden ve hayattan bu kadar çabuk vazgeçiyor olmana kızmıştım. Şimdi doğru odana. Günü gelince nereye istersen çıkar gideriz.

-      Tamam ama bir şey rica edeceğim.

-      Pazarlık yok. Yapabileceğim bir şeyse yaparım. 

-      Filtre kahve. Filtre kahve istiyorum ama hastanede yok. O kahveyi içmeden kendime gelemiyorum. Bulamaz mısın?

Cevabımı beklemeden odamdan çıkıp gitti. Bir meslektaşımdan filtre kahve makinesini ödünç isteyip akşamüstü odasına uğradım. Elimdekileri görünce yüzü aydınlandı. Odadaki diğer hastalara beni hem doktoru hem de vefalı dostu olarak tanıttı. Makineyi kendi kurup keyifle ıslık çala çala kahveleri hazırladı. Odadaki diğer hastalara da ikram etti. Kapıya yakın yatakta yatan genç polis memuru teşekkür edip istemedi. Heyecanla bana oda arkadaşlarını tanıttı. Sonra onlara eliyle beni gösterdi;

-      Bakmayın öyle sakin durduğuna birlikte gittiğimiz turlarda önceden hazırlanıp geldiği için yanlışlarınızı yüzünüze vurup sorularıyla gruba mahcup edenlerdendir. İlk tanıdığımda hiç sevmemiş ukala bulmuştum.

-      Mesleğimizin gereği bilgiyi sorgulamadan kabul edemeyiz. Baktım karşımda sorularıma yanıt verecek donanımda biri var biraz yüklendiysem ne olmuş yani?

-      Biraz mı? Pes doğrusu. Neyse detaya girmemeyeyim.

Kahvelerimizi yudumlarken kapıya yakın yatakta yatmakta olan polis memuru karakola gelenlerin tiplerine bakıp insanları kategorize ettiklerini meslekte piştikçe sorun çıkaracakları kısa sürede ayırıp ona göre davrandıklarından söz ederek tur rehberlerinin de tkuristler için böyle bir ayırım yapıp yapmadıklarını sordu. Orta yatakta yatan maliye emeklisi beyefendi gidilen yere göre her şeyin değişeceğini böyle bir genelleme yapmanın zor olduğunu söyleyince bizimki başlangıçta kendisinin de benzer düşündüğünü ama meslekte piştikçe turlara katılanları genel olarak üç gruba ayırdığından söz etti.

-      Birinci grup -ki en kalabalık olanlar bunlardır- üzerinde çok kafa yormaksızın gittikleri yeri tanımayı, alışveriş yapmayı gezip tozmayı isterler. Öyle çok teorik bilgi veya tarih bilgisi vermenizi de istemezler, yiyip içilecek para harcancak yerleri göstermemi isteyip oraları dolaşırlar. Bir gittikleri yere bir daha da gitmez tüketircesine seyahat ederler. Alıştıkları temiz ortam ve damaklarına uygun yemek bulduklarında genelde hep mutludur. Pek sorun çıkarmazlar. Sorun çıkaran grup bu doktor beyin de dahil olduğu ikinci gruptur. Onlar önceden hazırlanıp gelir veya ellerinde hep o bölge ile ilgili kitap taşır. Yiyip içmede gözleri yoktur onlar orayı tanımak öğrenmek, okuduklarını görüp tarihini dinlemek isterler. Sayıca daha az oldukları için birinci grupla hep çatışırlar. O kadar teorik bilgi istemeyen kalabalık grup yüzünden istedikleri yerleri yeterince göremezler. Bazılarının ayrılıp kendince gezdikleri de olur. Ama bu grubun iyi yanı keyiflerine düşkün oluşlarıdır. Bir yerde kahve içip keyif aldılarsa birinci gruptakiler gibi başka yer aramaz daha sonraki günlerde de aynı yerde kahve içer veya yemek yerler. Birinci gruptakilen telaşına anlam veremeyip  sindire sindire gezerler.

-      Peki ya üçüncüler? Onlar nasil tiplerdir.

-      Onlar için sorunlu demesem de en garip gruptur. Önceden iyice okuyup çalışır bilgilerini gözden geçirir sonra gezi boyunca neredeyse gelinen yerle hiç ilgilenmeden okumayı sürdürürler. Onlar için gezi kafalarının içinde bir yolculuk gibidir. Ne konuşur ne de soru sorarlar. Hatta mümkünse görünmez olmak isterler. Kafalarında kurdukları dünyayı görüp bulamayınca bocalar yanlış yönlendirildikleri kuşkusuna kapılırlar. En pintileri de yine bu gruptan çıkar. Ne kahve içer ne yemek yerler. Huzursuzdurlar. Diğer iki gruptan insanlarla ilişkileri de azdır. Sadece kendileri için gezip bol bol fotoğraf çekerler. Fotoğraf makinesi onların gizlenme aracıdır. Vizörün ardına saklanıp dikkatlerden uzak kalmak isterler. Rehberler için pek sorun çıkarmasalar da önyargılarını yıkmak neredeyse imkansızdır.

kd1Ortadaki yatakta yatmakla olan emekli maliyeci kahve için teşekkür edip bardağı başucuna bırakırken ?iyi de tüm bu insanlar neden gezer? Nedir onları gezmeye iten?? diye sordu. Bizimki bardağına tekrar kahve koydu. Abartmamasını söyledim ama duymazlıktan geldi. Kahvesinden kuvvetli bir yudum alıp ?Bana sorarsan her gezi aslında insanın biraz kendine yolculuğudur. Gezip dolaşıp kendi gibi birilerini görmeye çalıştığı bir yolculuktur. Birinciler zaten her yerde kendilerinden çokça insan olduğunu görüp mutlu olurken ikinciler bu konuda biraz zorlanır bulduklarının doğru insanlar olduğundan da kolay kolay emin olamazlar. Üçüncüler ise zaten kafalarında bir yolculuğa çıktıkları için hiçbir zaman yolculuğa çıkmamışlardır. Onlar kafalarındaki dünyayı yanlarında taşıyıp biran önce kendilerini emniyette hissettikleri ortamlarına geri dönme telaşındadır. Bir şey aradıklarının farkındadırlar ama aradıklarının ne olduğu herkes için meçhuldur? dedi. Arkadaşımın kahveyi içince çenesinin düştüğünü söyleyip susturmazsanız gece boyu konuşup kafanızı şişirebilir diyerek yanlarından ayrıldım. Birkaç gün sonra taburcu oldu. En son görüştüğümüzde o gece içtiği kahvenin lezzetini unutmadığını, eskisi kadar kendini hırpalamadığını, borçlarını da kolaylamakta olduğundan söz etti. Ben de inanmış gibi yaptım.

 

Dr. Mehmet Uhri   

Leave a Reply