İzmir Blues

4411410Sıradan bir gündü. Kestirmeden gitmek ve biraz da fuar havası alabilmek için İzmir fuarının içinden geçmesem yürüyüş parkurunda emekli biyoloji öğretmeni dede ve torunlarıyla karşılaşmayacaktım. Kışın soğuğuna rağmen güneşin yüzünü göstermesiyle afacan iki torununu gezmeye çıkarmış fuarda yürüyüş yapıyorlardı. Kış aylarının fuara sinen sessizliğini torunların neşeli kahkahaları bozuyordu.  Dedeleri ise açık renk pardesüsü şapkası ve mokasen ayakkabıları ile yürüyüş parkuru için hayli şık görünüyordu.  Kovaladıkları yavru kedinin bana doğru koşup gelmesi üzerine ensesinden yakalayıp sakinleştirdiğimi gören afacanlar merak ve heyecanla yaklaştılar.  Büyük olan kız torun korkmadan kedinin sırtını okşarken ufaklık temkinli yaklaştı. Elini kedinin sırtında hafifçe gezdirdi sonra kafasını okşadı.  Kedi ufaklığın elini yalayınca hızla geri çekip üstüne sildi. Dedesine koşturup ?Elimi yaladı dede. Yıkamamız lazım? dedi.  Dedeleri torununun elinden tutup yanımıza geldi. Kediyi kucağına aldı, boynunu ve karnını okşadı. Bu sırada torunlarından kedinin çıkardığı tortor sesini duymalarını istedi. ?Sizi sever, kendini güvende hissederse böyle makara çeker kediler? diye açıklamada bulundu. Yavrusu için tedirgin olan anne kedinin belirmesiyle kucağındaki yavruyu yere bıraktı. Yürüyüşlerine eşlik etmek için izin istedim. ?Memnuniyetle? diye yanıtladı. Ağır adımlarla Montrö kapısı tarafından Basmane tarafına yürümeye başladık. Gözü torunlarındaydı. İzmir?de doğup büyümüştü. İzmir?in köklü liselerinden birinden biyoloji öğretmeni olarak çalışıp emekli olmuştu. Eskilerde kordon boyunda vakit geçirmesine karşın İzmir?in deniz kıyısını tanımakta zorlandığını, görece fazla değişmediği için fırsat buldukça fuar alanına geldiğinden söz etti.

- Torunlarım olmasa evden çıkacağım da yok. Hayallerimde yaşattığım İzmir?i bulamayınca nereye gitsem yabancılık yaşıyorum. Değil İzmir, mahallemi bile tanımakta zorlanıyorum. Benim için İzmir içinde yaşadığım daire kadar küçüldü.

- Torunlarınız için ise gelecekte hatırlayacakları İzmir bu sizin beğenmediğiniz İzmir olacak, sanırım.

- Kuşaklar arasında o kadar fark olacak elbet. Olmalı da. Ancak mekanlar değişip modernleşse de insan çok fazla değişemiyor. Bir yeri benimseyip hafızana kazıyabilmek için insanlarına ve onlarla yaşıdığın küçük anılara gerek olduğunu düşünürüm. Şimdinin İzmir?inde mekanlar güzel, alımlı, alışveriş merkezleri ve geniş caddeleri ile göz alıcı görünse de insanların birbirinden bu kadar uzak olması sözünü ettiğim anıların yaşanması için önemli bir engel. Deminden beri yürüyoruz ve torunlarıma arkadaşlık edecek bir çocukla bile karşılaşmadık. Karşılaşsak da anne babaların birbirlerine kuşkuyla bakıp hızlıca yürüyüp gitmeleri yüzünden çocuklar bu yaşta önce yalnızlığı öğreniyorlar.

- Eskiden de böyle değil miydi?

- Burası İzmir fuarı. Her yıl Ağustos sonu Eylül başında düzenlenen fuar etkinlikleri ile bütün İzmir, hatta Ege buraya akar tüm insanları kaynaştırırdı. Öyle ticari kaygılarla gerçekleştirilen dünya fuarlarına benzemezdi. Ülkeler kendilerini tanıtmaya çalışsalar da gerçekte içerik önemli değildi. Egenin ve İzmir?in insanları burada bir araya gelir, birbirleri görür, kaynaşır bir anlamda eşitlenirdi. İnsanların birbirini tanıyıp görmesini, birbirinden korkmamasını sağlayan bir havası vardı. Şu üzerinde yürüdüğümüz yolda çalışan minyatür tren ile fuarın o barış dolu güven hissi veren havasını hissederdiniz. Lunaparktaki oyuncaklardan korkanların da tercihiydi, o tren. Her köşe başında ağzınızı uzatıp içebileceğiniz çeşmeler vardı. Herkes aynı çeşmeden su içerdi. Zengini, fakiri, küçüğü, büyüğü, okumuşu okumamışı buraya gelir, sevgililer burada buluşurdu. Önce o herkesin aynı suyu içip serinlediği çeşmeleri sonra hayvanat bahçesini kaldırdılar. Şuraya betondan resmi fuar alanı inşa ettiler. Gerisini park yaptılar. Fuarın o eski birleştirici havası kalmadı. Fuarı da alışveriş merkezine benzetmeye çalışıyorlar.

running-trackYürüyüş parkurunda sabah sporu yapanlara engel olmamak için olabildiğince kenardan yürümeye çalışsak da torunların koşuşturması nedeniyle yaşanan birkaç küçük aksilik dedenin gayreti ile çözüldü. Basmane kapısı yönüne gitmem gerekiyordu yanlarından ayrılmak için izin istedim. Ancak söyleyecekleri bitmemişti. Şapkasını çıkarıp selam verirken mendiliyle alnının terini kuruladı. Mendili tutan eliyle yeni fuar alanını işaret ederek ?eskiden lunapark buradaydı, öğrencilerimi alır gelirdim? dedi.

- Nasıl yani lise öğrencileriyle lunaparka mı gelirdiniz?

- Düşündüğün gibi değil. Onları lunaparkın içinde ?kahkahalar evi? denen güldüren aynaların olduğu binaya sokardım. Bunu her sene mutlaka en az bir kez yapardım. Kapısının önünde içerdekilerin kahkahalarını andıran sesler yükselirdi. İçeride de insanları binbir türlü komik şekilde gösteren aynalar olurdu.

- Hatırlıyorum. Birbirimize bakıp gülmekten kırılırdık. Hatta gelen diğer insanların görüntülerine de bakıp uzun süre çıkmazdık. İyi de lunaparkta bunca aktivite varken öğrencileri buraya getirmenizdeki amaç neydi?

- Okuldan fuardaki sağlık müzesini gezdirmek için izin alır ve müzeyi hızlıca gezdikten sonra buraya gelirdik. Çocuklar da sizin gibi eğlendirmek için getirdiğimi düşünürdü. Onlara hiçbir şey söylemezdim. Bilirsin, lise çağında karakter şekillenirken dış görünüş çok önemlidir. Saçını başını, kıyafetini hatta giydiği ayakkabıyı bile sorun edebilirler. Hatta işi abartır birbirlerine bakmaktan kendilerine bakmaya fırsat bile bulamazlar. Halbuki güldüren aynalar bütün o dış görünüş safsatasını anında yerle bir eder. Herkes ama herkes güldüren aynaların karşısında şekilden şekile girerek tüm o dış görünüş karizmalarını yitirir. Aynada görünenler komik görünüşleriyle eşitlenir. Bütün o dış görünüş kaygıları yerle bir olur. O zaman, işte o zaman içerdeki ben ile dışardan görünen ben birbirini fark eder, yüzleşir ve kişilik gerçek anlamda bütünleşip sağlamlaşır. En despot, ciddi geçinen hocalarının görüntüsünün bile aynaların karşısında yerle bir olduğunu gördükten sonra öğrencilerimin gelecekte kolay etki altında kalmayacağını, görünenin ardını araştıracağını düşünür emekli olana kadar her yıl öğrencilerimle güldüren aynalara gelirdim. Lunapark göl kenarına taşınırken güldüren aynaları ortadan kaldırıverdiler. Torunlarımın da o aynaları görmesini, kendileri ile birlikte anne babalarının ve büyüklerinin görüntüleri ile dış görünüş konusunda dayatılan gereksiz saplantılardan uzak olmalarını çok isterdim.

large_funny_mirrors_fed69cc9Susup kalmıştım. Gülümsedi, şapkası ile tekrar selam verip mendilini cebine koydu. Torunlarının uzaklaşmış olduğunu fark edip ?kızımın emanetleri? diyerek hızlı adımlarla yanımdan uzaklaştı. Dedelerinin hızlı adımlarla peşlerinden geldiğini gören afacanların çığlık atarak koşmaya başlamaları bu kez sabah sporu yapanların parkurun kenarına kaçmalarına neden oldu. Fuarın çıkışına yöneldiğimde uzakta giderek yükselen uğultusu ile Basmane meydanını görünüyordu. Dedim ya; sıradan bir gündü.

Mehmet Uhri

One Response to “İzmir Blues”

  1. Oğuz Uras diyor ki:

    Mehmet Bey yine harika bir iş çıkarmışsınız. Kızımız ne yapıyor?
    Selam ve sevgiler

Leave a Reply