İnsan Zekasının Evrimi

resim1

Kısıtlı yaşam süremiz içinde insanlık için önemli değişim ve değişikliklerin gerçekleşmemesi veya insanlık ve değerlerinde geriye gidiş hissinin karamsarlık doğurduğu zamanlarda insanlığın zaman içinde nereden nereye geldiği konusunu irdelemek umut ve heyecanı ayakta tutabilmek için iyi bir başlangıç olabilir.

Başlayalım o zaman;

Antropolojik verilere göre yaklaşık 3 milyar yıldır hayatın olduğu 4,5 milyar yaşında bir gezegende ilk insansılar günümüzden sadece 6 milyon yıl önce görülüyor.

Elini kullanıp alet yapabilen ilk insanlar (Homo Habilis) ise günümüzden sadece 2,5 milyon yıl önce ortaya çıkıyor. İki ayağı üzerinde durabilen ve bu sayede ellerini daha işlevsel kullanabilen Homo Erektus ise çok daha yeni, 1,8 milyon yıl önce görülüyor. Günümüzün modern insanı olarak kabul edilen ilk Homo Sapiens Sapiensler ise yaklaşık 175.000 yıl önce ortaya çıkıyor.

Yeryüzünde çok yeni olmasına karşın insanın diğer canlılardan farklı olarak çok hızlı evrim geçirerek alet yapabildiğini, iki ayağı üzerinde durarak ellerini kullanabildiğini biliyoruz. Dahası bilişsel anlamda kendi varlığının farkına vardığı gibi bu farkındalığın da farkında olan bir canlıya dönüşüyor. (Sapiensis sapiensis) Bu sayede insanın kavramsal düşünebilen ve düşünenin kendi olduğunun da farkında olarak varoluşunu sorgulayan bir memeli olarak evrimleştiğini söyleyebiliyoruz. (1)

İki ayağının üzerinde durup ellerini kullanabilen canlı haline gelme dışında biyolojik görüntüsünde önemli değişiklik izlenmeyen insan, evrimsel sıçramalarını beyninin gelişmesi ve daha da önemlisi sinir sistemi içinde artan bağlantısallık ile gerçekleştiriyor.  Evrimsel gelişimi içinde primat atalarına göre iki misli beyin hacmine ulaşmasının yanı sıra beynin bir fonksiyonu olan zekânın ise çok daha hızlı evrimselleştiğini gözlemliyoruz.

Sinir sistemi üzerine yapılan araştırmalar özellikle sinirsel iletim ile ilgili Konnektom araştırmaları sinir sistemi olan canlılarda sinir hücrelerinin toplamlarından daha fazla işlev gördüğünü ortaya koymaktadır. Bunun anlamı sinir hücreleri bir araya gelip birlikte çalışarak tek başına ürettikleri işten çok daha fazlasını üretiyor olmalarıdır. Beynimizi oluşturan nöronlar tek başlarına yaptıkları işten çok daha fazlasını bir araya gelip eş zamanlı birlikte çalışarak gerçekleştirmektedir. Üstelik bu durum sinir sistemine sahip en küçük canlıdan en büyüğüne kadar hep böyle olmaktadır. (2)

Bu durum evrimin bilinen metodolojisinden çok da farklı değildir.

Tek hücreli hayattan çok hücreli hayata geçişte olduğu gibi önce ortak bileşenleri bir araya getirme ve beraber bir hücre topluluğuna dönüşme ile evrimsel süreç başlıyor. Hücrelerin iş bölümü yapıp özelleşmeleri ve birlikte eş zamanla birbiriyle etkileşim halinde çalışmaları ile çok hücreli organ ve organelleri olan canlıya dönüşüyor.

Bilim insanlarını ortaya koyduğu veriler evrimsel sürecin başlangıçtaki hücrelerin tek başlarına yaptıkları iş toplamından birlikte eş zamanlı çalışarak çok daha fazla iş üretip verim artışını sağlayacak bir metot ile çalışmakta olduğunu göstermektedir. (1)

Antropolojik veriler bu evrimsel metodolojinin insan zekâsının evriminde de yaşanmakta olduğunu, dahası yöntemi ileri doğru okuyarak insan zekâsının geleceğine ve insanın bir sonraki evrimsel sıçrayışına yönelik öngörülere ışık tutacağını göstermektedir. (3)

Dahası aynı veriler beynin büyümesinin yanı sıra beyni oluşturan sinir hücreleri arasındaki bağlantısallığın artışı ile zekâ kapasitesinin evrimsel sıçramalar yapacak biçimde ilerleyişe yol açtığını da ortaya koymaktadır.

Beyni oluşturan sinir hücrelerinde ve aralarında yaşanan bir takım kimyasal ve elektriksel değişiklerin nasıl düşünceye, bilince ve zekâya dönüştüğünü henüz çözebilmiş olmasak da zekâyı inceleyip bileşenlerini analiz edebiliyoruz.

20. yüzyılın 2. Yarısına kadar eğitim bilimciler, psikolog ve dil bilimciler zekânın genelleşmiş halde herkeste benzer biçimde yer aldığını düşünmekteydi. Bu görüşe göre zekâ bir sünger gibi bilgiyi emmekte işlemekte ve dışarıya vermekteydi. Eğitim modelleri de buna göre yapılandırılmış, herkes müfredat temelli aynı eğitim sisteminden geçmekteydi. (4)

1980 yıllar ile birlikte bu eğitim modelinin doğurduğu sıkıntılar üzerine zekâyı genelleşmiş tek bir zekâ olarak görmek yerine parçalı modüler bir yapıda olduğunu düşünen özelleşmiş zekâ kuramı ortaya atıldı.

1983 yılında felsefeci Jerry Fodor modüler zekâ kavramını ortaya atan kitabını yayınladı. Kırılıp parçaları tekrar yapıştırılmış bir vazo örneği gibi herkeste farklı boyutları olan parçaların meydana getirdiği modüler zekâ teorisi benimsenmeye başladı. (5)

Aynı yıl psikolog ve eğitim bilimci Howard Gardner çoklu zekâ kuramı üzerine yazdığı kitap ile zekâya bakış açısını önemli oranda değiştirmiştir. (6)

Zekâyı bütün ve statik kabul eden klasik yaklaşıma karşılık Gardner zekânın parçalı bileşenleri olduğunu ve bu bileşenlerin kişiden kişiye farklılıklar gösterdiğini ortaya koymuştur. Gardner’ın önerdiği sosyal zekâ, matematiksel mantıksal zekâ, sözel dilsel zekâ, müziksel ritmik zekâ, bedensel kinestetik zekâ, kişisel içsel zekâ, doğacı zekâ biçiminde farklı parçaların birlikte çalıştığı zekâ modeli ile neredeyse tüm dünyada eğitim sistemi yeniden kurgulanmıştır. Önerilen model ile kişinin zekâ bileşenlerinin belirlenip baskın zekâ karakterine göre yönlendirme yapılmasına yönelik çağdaş eğitim modellerinin yolu açılmıştır.

1980’li yıllarda ABD’de eğitim biliciler ve psikologlar çoklu zekâ kuramına göre eğitimi yeniden şekillendirirken ortaya attıkları kuram okyanusun öte yanında Cambridge üniversitesinde genç bir arkeolog ve antropoloğun dikkatinden kaçmaz.

Steven Mithen zekâ modüler yapıdaysa “bu modüller evrimsel süreç içinde bir araya nasıl geldi?” ve “arkaik insan aklı nasıldı?” Sorularını sorar. Eldeki antropolojik ve arkeolojik verileri buna göre gözden geçirmeye başlar. İnsanın evrim sürecinde nasıl bir zekâ gelişimi gösterdiğine yönelik tezleri de yeniden gözden geçirir.

Bedenler gibi insan zekâsının da evrimsel süreçten geçtiğini, tek tek farklı parçalardan oluşup bu parçaların zaman içinde bir arada ve birbirleriyle etkileşerek çalıştığı yönünde güçlü antropolojik kanıtları ortaya koyar.

1983’te eğitim bilimcilerin ve psikologların başlattığı süreç 1996’da Steven Mithen’in kaleme aldığı Aklın Tarih Öncesi kitabının ortaya çıkması ile zekânın evrimi aydınlanmaya başlar. (3)

Sosyal antropolojinin de katkısıyla oluşturulan bileşik zekâ kuramına göre insan veya insansılarda ilk olarak “Genel zekâ” olarak adlandırılan sürüngen zekâsı diye hicvedebileceğimiz temel bir zekânın varlığı ve yine primat atalarımızdan miras aldığımız kabile hayvanı olma özelliğimizden gelen sosyal zekâ bileşenleri ile yola çıkıldığı görüşü benimsenir.

Antropolojik veriler yeniden analiz edildiğinde; alet geliştirebilen Homo Habilis ile birlikte bu iki modüle “teknik zekânın” da eklendiği, iki ayağını üzerinde doğrulup ellerini daha çok kullanma yetisi artan Homo Erektus’a geçişle birlikte eklenen “doğal tarih zekâsı” modülü ile yöreden yöreye değişkenlik gösteren ancak doğadan edinilen bilgilerin yaşatılıp kuşaktan kuşağa aktarılan deneyimler olarak kalmasını sağlayan zekâ bileşenin geliştiği anlaşılır.

Homo Sapiens’e geçiş sürecinde sosyal zekâya eklenen dilsel zekânın da yöresel ve dönemsel farklılıklar göstererek geliştiği düşünülmekte. Mithen’in çalışmaları; dilsel zekânın gelişimiyle “bilişsel akışkanlığın” hem bireyin beyninde hem de bireyler arasında hızlandığını antropolojik veriler ile ortaya koymaktadır. Mithen, zekâ modülleri arasında iletişimin artmasının yanı sıra insanlar(zekâlar) arasında da bilgi aktarımının hızlanması şeklinde gerçekleşen “bilişsel akışkanlığın” kabileden aşirete ve büyük topluluklara doğru sosyal dönüşümün de başlatıcısı olduğunu işaret etmektedir.(3)

zk4

Mithen’in çalışmaları, sinir hücrelerinin gelişiminde olduğu gibi zekânın gelişiminde de önce ortak modüllerin bir araya gelişi, sonra artan bilişsel akışkanlık ile modüller arası iletişim sağlanarak işlem kapasitesi arttırılıp eşzamanlı ortak çalışma ile tüm modülleri bir arada çalışabildiğini göstermiştir.

Mithen bu 5 zekâ modülünü ( Genel zekâ, teknik zekâ, doğal tarih zekâsı, sosyal ve dil zekâsı) herkeste bulunan asgari zekâ alanları olarak tanımlamaktadır. Bunların dışında kişisel özelliklerin de katkısıyla herkeste ortak olmayan ve bu nedenle zaman içinde ortak zekâ alanına girememiş sezgisel zekâ, varoluşsal zekâ, doğacı mistik zekâ vb. pek çok zekâ alanının varlığına da açık kapı bırakmaktadır.

Steven Mithen günümüz modern insanına kadar tüm insanlığı kapsayan herkeste olan bu 5 zekâ alanının başlangıçta İsviçre ordu çakısı gibi mükemmel parçalar halinde bir arada ancak birbirinden bağımsız çalıştığını ifade etmektedir. (3)

İsviçre ordu çakısının mükemmel parçalardan oluşmasına karşın bir alet kullanılırken diğer aletlerin kullanılamadığına işaret eden Mithen ilkel insanın aklının zaman içinde bu parçaların birlikte eş zamanlı çalışacak biçimde evrimleştiğinden söz etmektedir. Tek tek 5-6 işlem yapabilen bir aletin boyutlarında değişiklik olmamasına karşın aynı anda tüm özelliklerinin çalışması ile bir fabrikaya dönüşebileceğini işaret eden Mithen zekânın evriminin de aynı bedende artan bilişsel akışkanlık ve bağlantısallık ile gerçekleştiğini ortaya koymuştur.

Biraz detay vermek gerekirse; İlkel insanda teknik zekâ alet geliştirmek için kullanılacak nesneyi düşünürken sosyal zekâ insanı düşünmekteydi ve bu iki modül ayrı çalışıyordu. Çağdaş avcı toplayıcı insanda bu iki modülün birlikte çalışması ile teknik zekâ insanın da alet olarak kullanılabileceğini düşünmeye başladı. Kölelik ve çalışma hayatı süreci böyle başladı.

Günümüzde de sözgelimi bir fıkranın doğurduğu mizah o fıkranın bileşenlerinin toplamından çok daha fazla bir kavramsallık taşımaktadır. Pek çok zekâ modülünün birlikte eş zamanlı çalışması ile mizah gibi güçlü yeni bir zekâ alanı meydana gelmektedir.

“Üzüm üzüme baka baka kararır” atasözünü kavramsallaştırırken pek çok zekâ modülünün aynı anda çalışmakta olduğunu ve görünüşte saçma olan sözcüklerin toplamından çok daha fazla ortak bir anlam doğurduğunu görebiliyoruz.

İnsan zekâsının evrimsel sıçramasını ise günümüzden yaklaşık 175 Bin yıl önce ortaya çıkan Homo Sapiens Sapiens ile gerçekleşiyor. Zekânın en son evrimsel sıçrayışı bu beş temel zekâ bileşeninin bir arada, iç içe ve eş zamanlı çalışması sayesinde oluyor. Yeryüzünün insan temelli (Antropomorfik) küreselleşmesinin başlangıcının da bu ortak zekâ bileşenlerinin sinerjisi ile gerçekleşmiş olması büyük olasılıktır. Homo Habilis’teki genel zekâ, sosyal zekâ ve teknik zekâ bileşenlerine homo erektus’ta doğal tarih zekâsının, Homo sapienste ise Dilsel zekânın eklenmesi ile mükemmel beşli tamamlanmıştır. Homo sapiensten günümüz modern insanı olarak adlandırılan Homo sapiens sapiens’e evrimsel sıçrayış ise bu 5 temel zekâ alanının birleşmesi, iç içe geçmesi ve bir arada çalışmasıyla (sinerjisi ile ) gerçekleşmektedir. (3)

Antropolojik veriler de günümüzden 1,7 Milyon önce yaşamış olan Homo Erektus’ta birbirinden farklı kümeler halinde çalışan farklı zekâ alanlarının günümüzden 100.000 yıl önceden itibaren modern insanda farklı ama iç içe çalışan zekâ formuna dönüştüğünü işaret etmektedir. Zekânın parçalı yapısının Homo sapiens sapiens ile birlikte iç içe ve birlikte çalışan ortak bir zekânın oluşumuna dönüşerek evrimsel bir sıçrayışa neden olduğu anlaşılmaktadır. Bir diğer deyişle son 200.000 yıl içinde insan bedeninde evrimsel anlamda önemli bir değişiklik olmamasına karşın evrimsel sıçrayışlar zekânın evrimi ile gerçekleşmiştir. (3)

Gerçekte de insanlığın bilgi birikimi insan zekâsının doğru parçaları belirleme (İsviçre ordu çakısı oluşturma) ve bir araya getirip sinerji üretme şeklinde çalışmakta olduğunu işaret etmektedir. Sesi müziğe dönüştüren akıl teknik ve doğal tarih zekâsını da çalıştırıp müzik aletleri yapabilmiş, matematiksel mantıksal zekâ ile notaya dökebilmiş ve her bir müzik aletini diğer aletlerle harmanlayıp senfoni gibi bir ortak akıl ürünü yaratabilmiştir. Dahası müzikal zekâya bedensel kinestetik zekâyı katıp baleye, tüm bunlara sözel zekâyı da katıp operaya ulaşmakta, insan zekâsının gösterdiği evrimsel süreç ortak akılda da devam ediyor gibi görünmektedir.

İnsan zekâsı az ya da çok herkeste bulunan zekâ bileşenlerini kullanarak parçaları tanıma, bir araya getirme, birleştirme ( İsviçre ordu çakısına benzer bir hale dönüştürme ) ve daha sonra bu mükemmel parçaları bir arada ve iç içe çalıştırıp sinerji yaratma şeklinde ortak akıl alanları oluşturarak evrimini sürdürüyor gibi görünüyor.

İnsan zekâsının bu mükemmel parçaları belirleme, bir araya getirme ve birlikte çalıştırma biçiminde ilerleyen evrimine ve sürecin yol haritasına bakarak geleceğe dönük projeksiyonlar yaptığımızda ise gidilmekte olan yolda insanlık için karamsarlığa gerek olmadığını söyleyebiliriz.

Nasıl mı?

İnsan nasıl parçalı zekâ bileşenlerini ortaya çıkarıp sonra bunlar arasından asgari müşterek mükemmel parçaları bir araya getirmeyi ve birlikte etkileşim içinde çalıştırmayı başardıysa günümüz modern insanının bir sonraki evrimsel sıçrayışının da ortak aklın asgari müştereklerini bir araya getirip ortak bir üst akıl oluşturarak yapacağını öngörebiliriz. Ancak sözünü ettiğim sürecin birkaç yüz bin yılda bir gerçekleştiği ve günümüz modern insanının henüz 150-175 bin yıldır var olduğu düşünülürse böylesi bir sıçrayış için insanlığın binlerce yıl daha beklemesi gerekecek gibi görünüyor. Her ne kadar kendi kısıtlı yaşam sürecimizde göremeyecek olsak da insanlığın ortak aklının zekânın evriminde olduğu gibi üzerinde uzlaşılan mükemmel bileşenleri bir araya getirip bir üst akla doğru ilerlemekte olduğunu düşleyebiliriz.

Zekânın parçalı yapıda olduğunun ve zekâ bileşenlerinin kişiden kişiye değişkenlik gösterdiğinin farkındayız. Hatta bazılarının çok daha özgün zekâ bileşenleri taşıyıp ileriyi görebilme ve sanat eserleriyle ifade edebilme yeteneğine sahip olduğunu da biliyoruz. Bu özellikteki sanatçılar görünen sınırların ötesine geçip eserleriyle geleceği görünür kılabiliyorlar. Zekânın parçalı bileşenlerinin zaman içinde bir araya gelip iç içe ve etkileşim halinde çalışması gibi insanlığın bu ortak değerlerinin bir araya gelmesinin ne denli büyük bir şenliğe dönüşeceğini bizlere yine bir sanatçı işaret ediyor olabilir.

zk2

1949 doğumlu Benedicte Weiss isimli Lüksemburg doğumlu heykeltıraşın 1987 yılında Lüksemburg Theatro meydanında yapmış olduğu “Akrobatlar” isimli heykel grubunda coşkulu bir eğlence atmosferi içinde “Eşitliğin” soytarı kılığında bizleri eğlenceye çağırdığını, “Demokrasinin” ikiyüzlü haliyle elinde tefle eğlenceye eşlik ettiğini, Hukukun üstünlüğü ile insan onuruna saygının el ele tutuşarak dansa katıldığını İnsan haklarına saygı ve özgürlüğün de eğlencenin bileşenlerinden olduğunu görüyoruz. Steven Mithen Aklın Tarih Öncesi kitabını yayınlamamış olmasına karşın sanatçı olanca sezgiselliği ile insanlığın ortak aklında uzlaşılan kavramların bir araya gelip oluşturacakları sinerjinin üreteceği coşkuyu bize yıllar öncesinden müjdelemiş görünüyor.

Sanatçının eserinde canlandırılan, insanlığın ortak aklında kabul gören, hiç kimseyi dışlamayan ve tüm insanlığı kapsayan, üzerinde uzlaşılmış kavramların büyük kısmının belirlenmiş olduğundan söz ederek geleceğe dönük projeksiyona başlayabiliriz.

Özgürlük, eşitlik, insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğü, insan onuruna saygı ve demokrasi şimdilik ortak aklın mükemmel bileşenleri olarak belirlenmiş gibi görünüyor. Görünen o ki bunlara yakın bir zaman içinde çevre duyarlığı veya doğaya saygı biçiminde bir bileşen daha eklenecek.

Ancak daha önce binlerce yıl boyunca denenmiş ve ötekileştirici, dışlayıcı olduğu için terk edilmiş köleliği, sömürgeciliği, ırkçılığı, cinsiyet ayrımcılığını, mitoloji ve benzeri inanç sistemlerini göz önüne alırsak listenin henüz olgunlaşmadığını da kabul etmek zorundayız.

Yukarıda sayılan 6 bileşenden demokrasinin çoğunluğun azınlığa tahakkümünü doğurması nedeniyle değişim geçirerek yerini daha kapsayıcı bir yönetim modeline bırakması da olası görünüyor.

Yaşam süresi kısa olan bizleriz. Evrimin ise hiç acelesi yok.

İnsanlığın ortak aklı henüz İsviçre ordu çakısı gibi mükemmel parçaları bir araya getirme aşamasında. Dahası bu parçalar henüz birbiriyle iletişim halinde değil. Birini kullanırken diğerleri henüz seyrediyor.

Hesaba göre binlerce yıl sürecek bu sürecin sonunda insanlık bu parçaları bir arada, iç içe ve birlikte çalıştırıp sinerji oluşturmayı başardığında bir sonraki evrimsel sıçrayışını gerçekleştirecek gibi görünüyor.

Günümüzün karamsar iklimine bakıp insanlık ve değerleri konusunda umutsuz olmak için çok neden varmış gibi görünse de zekânın evrimine ve günümüzde beliren ortak aklın bileşenlerine baktığımızda hiç birinden kimsenin vazgeçmeye niyeti olmadığını görürüz. Kendi kısa yaşamımızda göremeyecek olsak da gelecek evrimsel sıçrayışın nasıl bir karnavala dönüşeceğini düşleyebilmek bile insana dair umutları yeşertmek için yeterli olacaktır düşüncesindeyim.

Mehmet UHRİ

KAYNAKÇA:

1- https://evrimagaci.org

2- https://www.bimesele.com/insan-konnektom-projesi-the-human-connectome-project

3- Mithen, S. J. (1996) The prehistory of the mind: a search for the origins of art, religion, and science, London: Thames and Hudson, ©1996. ISBN 0-500-05081-3

4- Jean Piaget La Naissance de l’Intelli­gence - Zekânın Doğuşu. 1977

5- The Modularity of Mind: An Essay on Faculty Psychology, MIT Press, 1983, ISBN 0-262-56025-9.

6- Gardner, Howard. Frames of Mind: The Theory of Multiple Intelligences (1983)

Leave a Reply