İçimizdeki Toprak (Bir Yol Hikayesi)

8b344b20-2584-4362-8757-81f008f8f838

“Şimdi senin de anlatacak bir yol hikâyen oldu, hadi selametle” diye uğurladı, ihtiyar tamirci.

Her şey gece karanlığında yanlış yola girmemle başladı.

Arabamla Uşak’tan İstanbul’a dönüyordum. Sapağı kaçırıp Kütahya yerine Afyon’a doğru gitmekte olduğumu fark edince navigasyondan yardım istedim.  Navigasyonun önerdiği ve kestirme görünen ham yolda karanlıkta fark edemediğim ve üzerinden geçmek zorunda kaldığım kocaman bir taş yüzünden arabam yağ akıtmaya başladı.

Lastik izlerine bakılırsa kamyonlardan başka kullananı olmayan hayli ıssız toprak bir yolda yalnız başımaydım. Arabanın altına girip yağ akıtan yere bir şeyler tıkıştırmaya çalıştım ancak elim yanınca bıraktım. Ana yola ulaşıp yardım alabilirim umuduyla o halde bir süre ilerledim. Çok gidemeden yağ lambası yandı ve araba hararet yapmaya başladı. İleride yol kenarındaki cılız ışığa doğru arabayı sürmeye çabaladım.

Su kaynatarak yaklaşmakta olduğumu gören yaşlı tamirci hızlı adımlarla yaklaştı, elini uzatıp kontağı kapattı. Hiçbir şey söylemeden motor kaputunu açıp buharı tahliye etti. Karanlıkta motora doğru eğilip bir süre öylece durdu. Zifiri karanlıkta ne görmeye çalıştığını anlamamıştım. Sonra bana dönüp “Ne yaptın be evlat? Kokuya bakılırsa yakmışsın manifolt contasını” diye söylendi.

Birlikte arabayı ittirip barakanın önüne çektik. Baraka dediğim bir tarafı önünde üst üste istiflenmiş eski lastiklerin durduğu derme çatma bir tamirhane ve ona bitişik tahta kulübeydi.  Cılız bir lamba ile motora eğilip tekrar baktı. Arabanın eksilen suyunu tamamladı. Yüzündeki derin çizgiler ve ağarmış sakalı ilerlemiş yaşını gizlemiyordu. Arabayı bir taraftan kriko ile hafifçe kaldırıp altına girdi ve tekrar uzun uzun inceledi. Doğrulup ayağa kalktı, üstünü silkeledi ve tahta barakayı işaret edip “Arabanın harareti yanıltmasın terlisin ve buraların gece ayazı serttir. İçeri geç, ısın. Bir çay doldur kendine. Daha gitmez bu araba. Bir süre buradasın. Bakacağız hal çaresi.” Dedi.

Tamirhanenin bitişiğinde toprak zemin üzerinde derme çatma yapılmış, camların yerinde kalın naylonlar bulunan tahta bir kulübeydi. İçeride bir masa birkaç sandalye ve üzerinde demliği ile odun sobasından başka bir şey yoktu.

Masanın ucunda sakallı gençten bir adam oturmuş sigarasını tüttürüyordu. İçeri girdiğimi fark etmeyecek kadar dalgındı. Kafasını kaldırıp donuk gözlerle bana bakıp kısık bir sesle “Geçmiş olsun. Bir çay al otur hele” diyerek masanın üzerinden tabağı ile birlikte çay bardağı uzattı. Önce telefona sarılsam da gecenin o saati evdekileri uyandırmanın anlamlı olmayacağını düşünüp aramayı erteledim.

32ce0f5d-66cc-49ad-9cb3-3e8fbf4b0951

Çay doldurup masanın kenarına iliştim. Bir süre hiç konuşmadan çayımı yudumladım. Sonra “Siz de burada mı çalışıyorsunuz?” diye sordum. O donuk bakışlar ile bir süre cevap vermeden bana baktı.

- Yok, ben bekliyorum.

- Nasıl yani? Neyi bekliyorsunuz?

- Ben joker sürücüyüm. Uzun yol yapan kamyon şoförler yorulduklarında burada mola verir uyuyup dinlenirler. İş acil ise ücreti karşılığı yola devam için yedek şoförlük yapar yola devam etmeleri sağlarım.

- Peki ya sonra? Nasıl dönersiniz?

- Dönüşte de benzer iş aldığım olur. Olmazsa bu tarafa yolu düşen birileri bırakır.

- Bu gece işler kesat sanırım.

- Orası belli olmaz, gece yeni başlıyor. Az sonra şenlenir burası.

Birazdan ihtiyar tamirci de içeri girip kendine çay doldurdu. Hal hatır sorup kısadan sorguya çekti. Gürül gürül yanan odun sobasının sıcağında yolun yorgunluğu da üzerime çökmüştü. Hafiften uyuklamaya başlamışım. Gözümü açtığımda içeride 4-5 kişiydik. Tamirci dışarıda bir lastik ile uğraşıyordu. Odadakilerden biri masaya serdiği gazete üzerinde yemek yiyor diğerleri kendi aralarında konuşuyordu. Sanırım beni uyandırmamak için kısık sesle konuşma gayretindeydiler. Uyandığımı görünce yemek yiyen adam ekmeğin ucundan koparıp bana uzattı. Tabağı da önüme ittirip ?yaklaş da doyur karnını? dedi.

İşte böyle başladı yol hikâyesi.

Gece vakti bir anlamda mahsur kaldığım derme çatma kulübede kamyon şoförleri ile aynı kaptan yemek yiyor, çay içiyordum. Tuvalet dışarıda yine küçük bir tahta kulübeydi. Yanındaki musluklu varil el yıkama amacıyla kullanılıyordu. Lavabo yoktu tabii ki.

Az sonra yaşlı tamirci de aramıza katıldı. Çayını alıp masanın diğer ucuna ilişti. İhtiyara şoförler ?dayı? diye hitap ediyordu. Karnımı doyurduktan sonra teşekkür edip kendimi tanıttım. Talihsiz kaza yüzünden yolda kaldığımı, ertesi gün iş başı yapamayacak olmamın sıkıntı ve telaşıyla çekici veya tamirci gönderme konusunda yardım etmelerini rica ettim. Joker şoför olduğunu söyleyen sakallı delikanlı bir yerleri aradı, oradan aldığı numaradan bir başka yere ulaştı.

Sonuçta birkaç saat içinde gelebilecek çekici bulduğunu söyledi.

Teşekkür edip şoförlere nereden gelip nereye gittiklerin ve ne taşıdıklarını sordum. Cevap ihtiyar tamirciden geldi. Odadaki kamyon şoförlerini gösterip “bunların yükleri farklı olsa da özünde kamyonlarında kendi hayatlarını taşırlar.” Dedi. Şoförler masaya yaklaşıp dayıyı dinlemeye başladılar. Gözlüklü olanı elini omzuma koyup “Dinle hele, bizler okulda öğrenemediğimizi hep bu dayıdan öğrendik.” Dedi.

Odadaki kamyon şoförlerinin hepsi dayıdan gençti. Neredeyse tamamen beyazlamış ve hayli seyrek saçlarını kasketi ile örtmeye çalışsa da alnındaki derin çizgiler yaşını ortaya koyuyordu. Çayını yudumlayıp bana bakarak anlatmaya başladı.

- Şoförün ömrü yolda geçer. Gün boyu direksiyon sallar, yük taşırlar. Kamyon onları, yol kamyonu, hayat hepsini taşır. Bir süre sonra yol, yük, kamyon hepsi birbirine dolanır. Biri diğerinin bahanesi olur. Hayat gibi.

- Hayat gibi mi?

- Hayat Aşık Veysel’in dediği gibi özünde gidilen yoldur. Yola düşen çoğun yanında bir şey taşır. Sen iş yerinde işini, evde ise seni bekleyenleri dert edersin. Onlar da senin için kaygılanır. Yani birbirinizi taşırsınız. Şoförsen üstelik evde bekleyen çoluk çocuk varsa, onlar için bu kamyonla taşıdığın kendi hayatın olur. Hayatın yükünü taşırsın. Seni bekleyenler de gittiğin yol olur. Sonra bir bakmışsın roller değişmiş. Hepsi aynı hayatın farklı yüzleri oluvermiş.

- Tam anlamadım.

- Yahu, insan da kamyon misali. Yükü olanı var boş gidip geleni de. Götürüp getirdiklerin birileri için önemli olsa da sonuçta şoför için sadece bir iş. Hayatı da çoğun başkaları için yaşar, bizden istenenleri yapıp kamyonu yolda tutmaya çabalarız.

c2028f14-7c25-4249-ba6b-99bf6133de87

Joker şoför olan sakallı delikanlı araya girip “Peki ya benim gibi doğduğu yeri yurdu, toprağı bırakan, gidecek yeri olmadan yollarda kaybolanlar ne taşımış oluyor?” diye sordu. Diğerleri ne cevap verecek diye dayıya baktılar. Dayı boşalan çay bardağını uzatıp tazelenmesini rica etti. Sonra soruyu sorana dönüp sözlerini sürdürdü;

- İnsan nereye giderse gitsin, toprağı da peşinden gelir. Mesele, içindeki toprağı anlamakta. Çoğu, nafile çaba olsa da hayatı kendine uydurmaya çabalayarak ömrünü tüketir. Böyle olunca ömür dediğin hayatın yükü olur. Oradan oraya taşıdıkça ağırlığı altında ezilir. Birileri ise hayat ile kavga etmek onu değiştirmeye çabalamak yerine senin yaptığın gibi kendini hayata uydurur. Akarsuda yüzen ceviz kabuğu gibi hayatın götüreceği yere doğru kendini bırakır. Veysel’in dediği gibi hayatın yol olur. Dedim ya, mesele seninle birlikte gelen içindeki toprağı anlamakta.

- İyi de hangisi doğru?

- Ne önemi var? Ha yol olmuşsun, ha kamyon, ha sürücü veya yük. Hepsi hayat işte. Yaşıyorsan duruma göre hepsi olabilirsin. Hakkını verebilenler için sorun yok. Onlar her şartta mutlu olur. Beğenmeyen ise hem kendi için hem de çevresindekiler için sıkıntı olmayı sürdürür. Öyle de böyle de bir hayatın içinden geçer gider insanoğlu. Hepsi bu.

Bu sözlerden sonra odada bir süre sessizlik oldu. Genç şoförlerden biri sobanın yanındaki çuvaldan birkaç odun çıkarıp sobaya attı. Sobanın üstündeki dumanı tüten çaydanlığı eline alıp masadaki bardaklara çay takviyesi yaptı.

Şoförlerden ikisi “yol bizi bekler” diye ayağa kalktı. Bizim joker şoförü de yanlarına alıp çıktılar. Yardım ve yemek için teşekkür ettim. Odada kalan diğer şoför sabahı bekleyeceğini söyleyip yandaki sandalyeye ayağını uzatıp uyuklamaya başladı.

Az sonra gelen telefon ile yardım için yönlendirilen çekicinin yaklaştığını öğrendim. Konum atarak beklemeye başladım. İhtiyar tamirciye borcumu sordum. Gülümsedi. Arabayı az itip suyunu tamamlamaktan başka bir şey yapmadığını söyleyip borcumun olmadığını söyledi. Israr edecek oldum elini kaldırıp susturdu. “Bu çatı altında aynı demliğin çayını yudumladık, uzatma” diye tersledi.

Bir süre daha masanın başında oturduk. Az önce hayata dair anlattıklarını düşündüm. Sonra “Benim de bir sorum olacak ustam” diyerek dayıya baktım.

- Sor bakalım.

- Yol, yük, kamyon, sürücü ne varsa hepsinin hayata dair bir şeyleri işaret ettiğini anlattın da moladan hiç söz etmedin. Mola ne anlatıyor? O da hayatın içinde mi?

Elindeki yarısı içilmiş ince belli çay bardağını ışığa doğru kaldırdı.

- Mola dediğin şu içtiğin çaya benzer. Bunca akıp giden hayatın içinde anlık bir tat, görüntü ve sıcaklıktır. Durur ve bakarsın. Mola olur. Molada bir süre soluklanır sonra tekrar yola koyulursun. İşte o zaman kendine “Nereye gidiyorum? Gittiğim yön, yolum, yüküm doğru mu?” Diye sorarsın.  Çoğun soruyu cevaplamaz, cevabı beğenmesen de yola devam edersin.

- O zaman ne anlamı var molanın?

- Sadece kendine ait bir anı olarak kalır. Yaşadığın hayat başkalarının hayatına bulanmış halde hay huy içinde geçer giderken verdiğin mola bu gece olduğu gibi sana ait bir fotoğraf gibi hafızanda asılı kalır. Her hatırladığında kendin olur yeniden yaşarsın, iyi gelir. Sonra yine hayat yoluna koyulsan da o kısacık mola içindeki toprağa karışır, senin olur.  Daha ne olsun?

Çalan klakson sesiyle ikimizde dışarı çıktık. Çekici gelmiş manevra yapıyordu. Kısa sürede arabayı yükleyip yola çıkabilir hale geldik. Uzun bir gece olmuş gün henüz ağarmamıştı.

Teşekkür edip dayının elini sıktım.

Yola koyulmadan camı açıp ihtiyara el salladım.

Gülümsedi. “Şimdi senin de anlatacak bir yol hikâyen oldu, hadi selametle” diyerek uğurladı.

Mehmet Uhri

One Response to “İçimizdeki Toprak (Bir Yol Hikayesi)”

  1. Mustafa Sülkü diyor ki:

    Coronalı günlerde ne iyi geldi eline sağlık

Leave a Reply