Her Evin Kedisi

dsc08564

Sayın okuyucu bu anlatıya ait kısa bir video kaydına HER EVİN KEDİSİ linkine tıklayarak ulaşabilirsiniz.

“Nerelisin?” diye sorduğumda eliyle kaldırım taşlarını işaret edip biraz da sitayişle “Buralı, bu mahalleliyim, aha bu taşlar gibi ben de buranın parçasıyım” diye yanıtladı.

Yağmurun etkisiyle kilitlenen sahil yolu trafiği pes ettirmiş, Cankurtaran’ın ara sokaklarında bulduğum ilk boş yere park edip beklemeyi seçmiştim. Tarihi yarımadanın görece tenha sokaklarından birinde kaldırım kenarındaki mütevazı çay ocağına önünde tabureye oturup trafik açılana kadar gazete okuyup vakit geçirme kararındaydım.

O ise; koltuğunun altına sıkıştırdığı darbukasını çala söyleye köşeden belirdi. Koyu renk takım elbise rugan ayakkabılar ile programa gider gibi görünse de gelip taburelerden birine oturdu ve çalıp söylemeye devam etti. Beraberinde boz tüylü irice köpek de gelip ayağının dibine uzandı. Çalıp söylemeye ara verdiğinde nereli olduğunu sorunca inceden sitem edercesine az önceki yanıtı vermiş, kaldırım taşları kadar mahalleli olduğunu vurgulamıştı. Çevresindekiler de başlarını sallayarak yanıtı onaylamıştı.

Mahallenin ortasında elinde darbukası ile şarkılar söyleyen rugan ayakkabılı adama gelen geçenin de eşlik etmesiyle ortalık kısa sürede şenlik yerine dönmüştü. Başka bir mekan veya zaman olsa mahallenin delisi filan diye düşünüp bulaşmamayı seçecekler için hayli şaşırtıcı olan bu durum olanca gerçekliğiyle kendi mecrasında akıyordu. Yağmur durmuş olsa da benim gibi trafikten bezip kontak kapatan taksicilerin de gelmesiyle çay ocağı yükünü aldı.

Bizimki ise ondan bundan aldığı bahşişlerle çalıp söylemeyi sürdürüyor, gelen bir tabure alıp oturuyor çayını yudumlayıp ayine eşlik ediyordu.

Kahveci çayımı tazelerken “anlaşılan buraların yabancısısın, bizler gibi pek sokak kedisi havan da yok. Hayırdır?” diye takılınca trafik mağduru olduğumu açıklama gereği duydum. Az sonra çay ocağının kıdemlilerinden olduğu anlaşılan iri kıyım yaşlıca beyefendi de gelip taburelerden birine oturdu. Elindeki poşeti masaya yayıp “yengeniz bugün börek yapmış, hadi buyrun soğutmayın”? diyerek oradakilere ikram etti. Paket küçük görünse de öyle bereketli çıktı ki köpek dahil herkes börekten nasiplendi.

dsc08582

Günlerin sıradanlığı içinde koşuşturmada geçen zaman, orada durmuş gibiydi. Şehrin gerçeğinden uzakta başka bir gerçekliğe yuvarlanmış gibiydim. Üstelik her şehirli gibi yaşadığı hayatın gerçekliğinden şüphe etmeyi aklından bile geçirmeyen biri olarak bulunduğum mekan ve insanların gerçekliği karşısında kendimi ezik hissetmeye başlamıştım.

Kahveci sokak kedisine benzemediğim için inceden acımış, istememiş olsam da “bu benden olsun” diyerek bir çay daha bırakmıştı. Sonuçta işten evine gitme telaşındaki herhangi bir şehirliden farkım yoktu. Oradakiler için ise sokakta kalmış olmanın tedirginliğini yaşayan sıradan biriydim. Bıyık altından gülüyor, bir yandan da darbukacının şarkılarına eşlik ediyorlardı.

Akşamın karanlığı çöktükçe yağmurun getirdiği serinlik giderek daha da hissedilir oldu. Önce darbukacı ve köpeği hayırlı işler dileyerek çala söyle ayrıldılar. Sonra taksiciler trafiğin akmaya başladığını görüp birer birer eksildiler. Böylesine gerçek bir ortamda oyuncudan çok seyirci kaldığım için kendimi saymazsam geride kahveci ile az önce evden getirdiği böreği dağıtan yaşlı beyefendi kalmıştı.

Kahveci ile beyefendi mahallenin sorunlarından, ölen kalandan konuşuyor, gelip geçerken laf atanlara cevap yetiştiriyor, selam verenlere muhakkak ayağa kalkıp sağ ellerini kalplerinin üzerine götürüp içten selam yolluyorlardı. Çaycının davetini fırsat bilip tabureyi yanlarına çektim. Konuşmalarının bitmesini bekleyip çaycıya az önceki sokak kedisi takılmasını anlamadığımı söyleyip açıklama istedim. Alınmış olduğumu düşünüp yüzü asıldı.

- Alınasın diye söylememiştim. Burası böyledir. Burada herkes sokak kedisidir. Evlerine girmez mahalleye teslim ederler kendini. Alıştığın, bildiğin şehirden ötedir burası. Senin gibi işi gücü olan şehirliler ise ev kedisidir. Sokakta tedirgin olurlar. Alışveriş merkezlerini sizler gibi sokaktan tedirgin olanlar için inşa ettiklerini düşünürüz. Baktım kenarda pek tedirgin duruyorsun az takılayım dedim. Kusura bakma.

Cevap vermeyip gülümseyince alınganlık göstermediğimi anlayan yaşlı beyefendi az önce bana da ikram ettikleri ev yapımı böreğin tabakta kalanlarını işaret edip “Burası yüzlerce yıllık belki daha da eski bir mahalledir. Evde börek yaparsın mahalleye kokusu yayılır, tek başına yemeğe kalksan boğazından geçmez. Hadi yedin diyelim mahalleli olmayınca konuşacak insan da bulamazsın. Ev kedileri bile sokakta yaşar bu mahallede. Onlar her evin kedisidir.” Dedi.

Darbukacıyı sordum. İkisi de birbirine bakıp boş ver dercesine ellerini salladılar. Sonra kahveci anlatmaya başladı.

- Herkesten çok buralıdır. Derme çatma bir göz evi vardır ama kılığı kıyafeti her daim düzgündür. Sokak düğünlerinin vazgeçilmezidir. Orijinal adamdır. Ama adamdır. Benzerini bulamazsın. Köpeği gibi kendi de buralardan uzaklaşmaz. Kimi kimsesi yoktur. İki gün görmesek mahalleli gider evine bakar, yemek çorba filan götürür. Yüreği ile yaşar, yüreği ile söyler. Çok para verip şarkı okutamazsın. Şarkılarını sürdürmek için yanına erip onun gibi tabureye oturmanı bekler.  Orijinaldir işte.

- Peki ya bu çay ocağı?

- Ne olmuş ocağa?

- Hep burada mıydı?

- Eskiden kimin evinde çay varsa çıkarır mahalleliye dağıtırdı. Sonra buralar karıştı. Şehir girdi aramıza. Baktık sokak muhabbetine zabıta laf ediyor evlerden birinin altını dükkana çevirip bu çay ocağını açtık. Parasından değil. Rahat bıraksınlar yeter.

- Taksiciler de uğruyor, gördüğüm kadarıyla.

- Eee onlar şehrin azgın kedileri. Gitmedikleri yer yok. Dönüp dolaşıp gelecekleri sokak olarak burası onlara iyi geldi. Arabalarından da ayrılmazlar,  göz önünde olsun isterler. Onların işi de zor. Tutunup tanındıkları bir yer diye  burayı sahipleniverdiler. Eskiden akşam karanlığı çökünce ocağı kapatırdım. Taksiciler yüzünden daha geç kapatıyorum.

- Evde bekleyen yok mu?

- Anlamadın değil mi? Bizler de her evin kedisiyiz. Sana göre sokak kedisiyiz ama şehrin izin verdiği kadarıyla buralıyız. Evde veya çay ocağında hep bir bekleyenin bulunur. Bu da bize yeter.

dsc08584

Ak saçlı yaşlıca olanı şehrin turistik mekanlarının giderek yayılmasıyla sokağın tadının kaçtığından, mahallelinin tek tek evlerini satıp gittiğinden yakındı.

- Bugün çalıp söylediğimize, sesimizin gür çıktığına aldanma, suyu çekilmiş değirmen gibiyiz. Şehrin ev kedisi gibi yaşayanları buraları sahiplenmek için eksilmemizi bekliyorlar. Çelik kapılar, kilitler altında tıkıldıkları evlerinde pencere önünde oturup sokağa bakmaktan öteye geçemeyecek olsalar da bu mahallede gözleri var. Her neyse derin mevzular bunlar.  Bak bugün sokak kedisi gibi olmuşsun. Huzursuzluğun geçtiyse tadını çıkar. Az sonra bizimki döner dolaşır yine gelir darbukasıyla şenlendirir ortalığı. Sokağın sesine bırak kendini. Allah ne verdiyse, yaşa gitsin.

Akşamın serinliğine direnip bir süre daha oturdum, taburenin üzerinde. Sonra?

Sonra şehrin çağrısı yakamdan paçamdan çekiştirip yola koyulmam gerektiğini hatırlattı. Gerçekliğinden hiç kuşku duymadığım ve sorgulamadığım şehir hayatına geri döndüm. Trafik rahatlamıştı. Galata köprüsünden geçerken kapıları camları sıkı sıkı kapalı arabalarında huzur ve güven içinde yolculuk eden şehrin sakinleri gözüme ilişti.

Evlerine gidiyorlardı?

Mehmet Uhri

Not: Üzerine tıklayarak fotoğrafların orijinal boyutlarına ulaşabilirsiniz.

Leave a Reply